Ayranı Yok İçmeye

Yeni bilgisayarımla ilk yazım olacaktı bu baştan aşağı yani bu yazı, hala olacak (hala’ya inceltme işareti koyunuz lütfen) tı. Cümle ve ifadelerde anlam ve anlatım bozukluğu konuları edebiyatta meşhurdur zaten.

 Cengiz Aymatov’un bir romanını aldım geçenlerde elime, 3-4 sayfa okudum bıraktım, devamını merak etmedim. Dede ve torun konulu bir romanmış, Beyaz Gemi imiş romanın ismi… Öylece duruyor sehpacığımın üzerinde, sizce okumalı mıyım. Kahverengi gözlü tenli sehpam benim, tekerleri de var hemi de dört tane... Ya..., sizin var mı, benim sehpam hangi ağaçtan bir bilseniz, hangisinden olacak ya hu, talaşın preslenmiş halinden, peki ya o talaş hangi ağaçtan, siz benim neler çektiğimi nerden bileceksiniz??? Hey yavrum hey... 

Kur'anın ilk emri Oku olduğu için mi yoğsa okumalıyım Beyaz Gemi'yi de. Yoksa Cengiz Aymatov'dan üslup aşırmak için mi?  Bizim nesiller ekseri görerek büyüdü, bizlere çok yakışır “sonradan görmüşcü” denmesi, yalan da değil hani, dünyaca dede – torun filmi, dizisi var piyasada. Eh, kimi okuyarak haz alır, kimi seyrederek. Şimdi bir de kitap, sarı saman kağıdı kokusundan bahseden de çıkar, kim bilir, ah, o kitap sayfalarının kokusu değil mi, neydi adı, unuttum, ha, sahaf kokusu, eski kitap kokusu… 

Maalesef bizim burunlarımız plastik kokusu ile hafif yanık kokusuna daha çok aşina, kulaklarımız distorsiyonlara. Mekanik elektronik distorsiyonlar. Sonuçta bilgisayar ve çevre aygıtları çalışırken devamlı ses yayar, ısı yayar, hal böyle olunca da fanlar, pervaneler girer devreye… Üfler de üfler, nefesi çok eskilerden bile kuvvetli yani... Daha eskilerden örnekler, misaller, alıntılar verenlere duyururum, yani yazın serin, kışın sıcak bizim bu zamanzingolar, bilgiyi sayıp döküp, bilgiyle sayılıp dökülenler... Velhasılı (virgül)  malzemeler yanık kokusu yayar çalıştıkça bir nevi bilgisayarın dış kabuğunun altında, romatizma ağrısı gibi, sinizüt gibi de gelebilir bana.. Yani bilgisayarın içine atabilseydim kendimi.. Şimdilik hala dışarıdayım ama... Ne alaka kuramıyorsan, bana ne, sana ne, kime ne değil mi...  Lakin kitapları havalandıracak bir şey yok pek, rüzgar derseniz; dağıtır , yırtar geçer sayfaları. Yoksa siz de son kitap bükücülerden misiniz?

Görsel hafızalıyız beyim, zihnimizin kamburu çıkalı çok oldu, görsel hafızalıyım ey havva, nereden bilebilelim aklı, zihni, vicdanın bebekliğini, çocukluğunu, gençliğini vs vs ihtiyarlığını, cinsiyetini falan fişman işte. Şimdi de biri çıkar, sütün içinde tereyağını görmüyon emme, sütün içinde de kaymak var, der mi der.. Zaten demişler eskiler durmadan, bir türlü susmak nedir bilmemişler, ahaliyiz sonuçta, bilmişci, duymuşcu, okumuşcu, görmüşcüyüz efendim. Hadi patlatın oradan bir Tanrı insan, mana mal hikayesi… Mana’nın mal’a aşkını çözen yokmuş efendim, mal’ın da mana’ya. Ne yapcak şinci? Bu aşk değme aşıklara maşuklara toz yutturur. Aşkın kokusu hangi parfüm şişesindedir acaba? Alaaddinin şişesi gibi içinden çıkınca ne yapacağı belli olmaz zihne... Aman efendim aman, pek yaman koku meselesi.

İkinci velhasılı (noktalı virgül) köpek burnundan daha keskin sanırım deliklerin, pardon, dedektörlerin koku alma duyusu efendim. Düşünsene mal koku bile alabiliyor bir de konuşsa değil mi, eyvah ki eyvah sıyırmayan kaç kişi kalır dünyada? Geçenlerde ötüp duru, ötüp duru doğalgaz alarm cihazı, ötse iyi, gazı da kesmiyor zamazingo, gaz kokusu rahatsız ediyor, açıyoruz balkon kapısını, rüzgarı karşıdan alınca doğalgaz dedektörü, ne olacağını zannediyorsun, süt dökmüş kediye dönüyor elbette, sesini kesiyor hemencik... Lakin arıza varsa rüzgara da eyvallah etmiyor, ötüp duru ötüp duru...

Ben de dedim ki;  kahramanlık yapmıştım, bindim teknoloji küheylanına, vardım alışveriş sitesine, hercümerç ettim arama çubuklarını, mal filtrelerini, parmaklarımla kazıdım telefonun ekranını, bir terledim bir terledim sorma gitsin, ufacık mal, doğalgaz dedektörü kaç gaymak, yanına yaklaşılmaz allasen, bir de demezler mi daire fiyatları pahalı deyü, neyse; alttan tırmaladım, üstten tırmaladım, giriştim kredi kartına yermin yemenmin, verdim siparişi, hızlı da geldi beyim, hemi de ta nereden geldi bir bilsen, neyse geldi 2 günde işte.. Paketi biraz özensiz miydi neydi, hiç insan teni gibi muazzam alinazik olur mu mal kutuları. Kağıt kadar sert, bıçak kadar keskin değildi kutusu, bildiğiniz kartondandı poşetin içindeki kutu, ağzı açılmış ya, bantlamamış gönderici, kutunun içinden poşetin içinde çıkmış benim sipariş ettiğim doğalgaz dedektörü.. 

3. velhasılı; düşmanın üzerine atılırcasına, cihada çıkarcasına, sağcı iken solcuya, solcu iken sağcıya, a iken b’ye, b iken a takımına saldırırcasına koydum sandalyeyi mutfak tezgahının önüne, bastım üstüne çıktım, yavaşca kaykıldım oradan tezgahın üstüne, elbette unutmadım bir kargaburun, (yankeski sizlere ömür nerede acaba bilmiyorum, kayıp), bir elektirik bandı, bir de kontrol kalemi almayı elime ihmal etmedim, unutmadım yani görmüş hafızalı olsam da. Nasıl unutabilirim malların farklı mallarla bir araya gelince çıkacak o güzel armoni yani musiki, o görüntü... Çekiçin yanında çivi neyse öyledir kablonun yanında kargaburun, yankeski, bant, kontrol kalemi... Neyse olsun yine;  bir giriştim buat denilen elektrik tellerinin olduğu çukura, eskisini söktüm doğalgaz dedektörünün, yenisini taktım, biraz bekledim ısınsın, oda sıcaklığına alışsın, mal uzak yoldan geldi sonuçta, hava çarpmasın, elbette öncesinde giriş kapısının arkasındaki elektirik panosundan ilgili buatın şartelini indirdiydim, yani açtıydım.

Elektirik devrelerinde “açık” ile “kapalı” ters köşe felsefesinden çalışır beyim. Açık olursa iki iletkenin arası açık kabul edilir yani elektirik gitmez , kapalı olursa elektirik gider, devresini tamamlar sonuçta ve ışık yayar, ısı yayar, yayılmacıdır bu elektirik aslen.  ışıkları aç deriz ya, aslında devreyi kapatırız düğmeye basınca işte... Ve aslında açık demek bu babda kapalı demektir, kapalı demek açık demektir, kafanız karışabilir elbette, benim de karışmıştı taaannccana zamanında… Bu kafa karışıklığını gideren nedir bilmiyorum düşününce bu çağda, vurdumduymaz iseniz oh ne ala, herkese güzeldir dünya... Vurmadığınız halde duyuyorsanız işte, size gerçek cehennem.. Söyleyin İbram Musa İsa Muhammed emmilere gelsin de cehennem görsünler yani..

 Ne ise ey Adem, neyse ey Havva…. Nerede kalmıştık, mal, yani gelen zamazingo 3-5 dakikada alıştı odaya, sonra bir koşu vardım geldim giriş kapısının arkasındaki panoya, kapadım şarteli, bir koşu döndüm mutfağa, baktım yeşil ışık yanıyor tavanın 15-20 cm altına montaj ettiğim zamazingoda, yani çalışıyor … Bir kahramanlık daha yaptım, çıktım yeniden sandalyeye, oradan mutfak tezgahına kaykıldım kibarca, Tanrı çık kulum dedi mi kim indirebilir değil mi, elime çakmak almıştım çıkmadan, o da mal sayılır, verdim çakmak gazını burnuna aletin, başladı çiyak çiyak ötmeye… Sevindirik oldum, sonra indim zemine, ocağın düğmesine bastım çevirdim, çıt çıt deyü lakin gaz gelmiyor… Sevindirikliğim pump yaptı gözlerim ışıldadı herhalde o an. Anladım ki çalışıyor sipariş ettiğim mal doğru şekilde, lakin kalite kontrol etmeliyim, dere tepe düz demeden bana ulaşmak için ellerin memleketinden yola çıkan doğalgaz alarm cihazını… Ha dedim şöyle... Vardım dış kapıya, açtım kahramanca yiğitce yani kapıyı, baktım doğalgaz sayacına melül melül koyun gibi, orada bir zamazingo  daha var, alarm ötünce gazı kesen valf yani, çektim kulağını hemen… Döndüm bir koşu mutfağa, bastım ocağın çakmağına, çevirdim düğmeyi, çıt çıt dedi ve ateşperestler gibi sevindim mavi alevi görünce.

Bu ateş, ısı, ışık gibi şeylerin kullanımı değişince çağlar içinde, zihinlerin de değişmesi gerekiyor amma mankurtluk dedikleri her devir baki kalıyor.

Beyaz Gemi'nin konusunu aç çok tahmin etmeye çalışsam da ve belki sineması çevrildi ise de, izlemiş de olabilirimsem de, görüntü hafızalarında maalesef unutkanlık çok olur ya, bütün mesele aydınlanmak ve yanmak ile kararmak ve sönmek midir ey okuyucu, de bakem şinci..

Diyorlar ki; “Oku”, diyorum ki gözün kör mü, seyret artık! Çağ nasıl değişiyor, insanlık nereye gidiyor, dinozor düşünceler nasıl bırakmıyor insanlığın peşini, gör diyorum amma karşıdan da; sen de anla diye bir serzeniş duyuyorum, boşu boşuna galiba... Lakin iftar sevinçlerini değişmem üç köfteye beş turşuya demedi demeyin...

Siz körsünüz ey Ademler ey Havvalar… Boşuna suçlamayın beni, ben görmüşcüyüm işte. Ne kadar okursan oku göremedikten sonra haklı gerçekleri, üç mısra karala, doksan kıta yaz, ne fayda. Ver gazı, lakin alarm cihazı bozuksa olmaz işte.. Köpek de burnu da ölür, ettir, içindeki ruh mudur değil midir, çok düşünülür üzerinde ezelden beridir köpeğin yani hayvanın ruhu var mıdır deyü...  Mal da bozulur elbette beyim, efendim, ey kadın, mal da bozulur lakin ölmez işte tozdan, ısıdan, devamlı ışık almaktan bozulur, değişim geçirir işte... vs vs vs..

Öyle insanlar var ki, alın terini terden sayıyorlar da, parmak terini terden saymıyorlar ya hu! Ne günlere kaldık, geceler ışıklı yine de…

Elbette efendim malumunuz oruç ayı: Ramazan. Gayrı bana kolayınan kimse oruç tutturamaz, ha olur da, eş dost iftara gelecekse, davet edeceksem o gün, aç kalıveririm davete gideceksem de iftar için… Ata için, ana için, yâr için aç kalırım, vatan için aç kalırım amma Tanrı sevgisi için Allah rızası için oruç tutulmaz, insan rızası daha önceliklidir, ey insan hakkını bile bilemeyen eski düşünce ve inanç sahipleri, ey..., yani selam olsun cümlenize, ifadelerinize, ifade ettiklerinize....

Her gününüz ve geceniz bir önceki gün ve geceden daha huzurlu daha mes’ut ve umutvari geçsin efendim, saygılar, sevgiler azizim, en sevdiğinize / sevdiklerinize emanet olunuz ve dahi çok umarım onlar da sizi seviyordur gerçekten, sahiden bir sevgi ile elektirik sevgisi ile yani...

Ben mi, bilgisayarın fan sesini dinliyorum gözlerim kapalı… Rüya desen rüya değil cancağazım… Gör, işit, oku, elle, kokla...vs vs vs  güldür kokumuz bizim gül, burnun kurtulmuyorsa hayvan gübresinden elbette acıtır dikenimiz bizim, bülbülsek pirana gibi dişlerimizi görürsün bir de gagamızda... Sen bak kendine, ben kendimi hallaç etmişim zaten... Ense tıraşımı bile kendim yapıyorum yani... 

Soru 1: Okuduğunuz parçanın Ana Tanrıça konusu nedir…

Soru 2: Kılavye; ateş, ısı ve ışık ifadeleriyle çağçıllarına ne anlatmak istemektedir….

Soru 3: "Ayranı yok içmeye gider,  ….. "  denilirken; Tanrı’nın veya Mal’ların kanalizasyon tesisatına benzeyen bu evrenin (virgül) şimdiki çağlarında (virgül) değişen düşüncelerin hızı yeterli midir, yeterli değilse ne yapılmalıdır… 


Tebessüm eksik olmasın sûratınızdan:) E mi dostlarım...ünlem işareti de şey ettirem ! 

Ev eşyalarımdınız ya... La havle, Çav bella... la la  sol do si re fa... Bam, bam:)

14 Nisan 2021 10-11 dakika 194 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (4)
  • 3 yıl önce

    Sürat ve surat tezatında güldüren güzel bir söylem özellikle sunulmuş sanırım okura aslı yazarımızda tabii ki

    gülüsemseten kaleme pardon surata ve sürata teşekkürler okumak keyifliydi :))