Körebe

Avuçlarıma ilk acının düştüğü zamanı hatırlamıyorum...

Dünyada ağrı kesici diye bir ilacın varolduğunu ama bazı acıları asla dindirmediğini ilk ne zaman fark ettim...bilmiyorum.


Hani şu "sol yanıma ateş düştü" lafını anladığım zaman dünyanın sırrına ermiş miydim ya da doğru ve yanlış arasındaki farkın, bazıları için hiç fark etmediğini anladığım zaman ne kadar kocaman bir hayal kırıklığı yaşamıştım...Şimdi pek kestiremiyorum...


Öyle aniden kayıp gidiyor ki insanın ayağının altından zaman, şimdi bile şaşkınlığını yaşıyorum.


Kendime sıkı sıkıya tembihlediğim o sözleri yine aynı orandaki umursamazlıkla nasıl bozduğumu ve her gece aynada yeni bir tövbe için ayinler yapacağımı, biri bana söylese de inanmazdım.


Tabii ki şu an halının altında biriken pisliklerin saklanacak boyutu kalmadığından, inkar denen duyguya sarılmak bir hayli güç olsa da, ne ulu bir şeymiş ki o inkar, hala işe yaradığına inanamıyorum.


Ne tuhaf değil mi...Her şeyi bilirken, böyle bilinmezlerde kaybolmak. Her şeyi duyabilirken duymamazlıktan gelebilmek. Her şey gözünün önündeyken gözlerini kapatıp kurtulmak...mı...


Sen öyle san...Ben de öyle sanmıştım...


Belki de tövbe denilen şeye böyle sıkı sıkı sarılma nedenimiz buydu...sürekli hata yapma isteği...anlık tatminler için, görmezden geldiğimiz her şey için hatta yenilerini tatmak için bir çıkış yoluydu..


Biz de sadece tövbe etmeye tövbe etmedik belki de sırf bu yüzden.


Biliyorduk bu arsız yaradılışımız Tanrı katında tövbe ile kutsanmıştı..ya da böyle düşünmeyi tercih ettik.


Artık "ne fark eder ki" ile "fark eder miydi ki acaba"ların tükendiği yerdeyim.

Her gece soru-soru oynamam bu yüzden kendimle aynada. Hep daha büyük çıkmazlara itip yollarımı kalan zamanımı harcadığımın farkımdayım ama kendime engel olamıyorum.


Kim bilir belki cevaplarım kalmadığı için ya da kendime vereceğim cevapları kaldıracak gücüm kalmadığından bu saçma oyunu oynamaya devam ediyorum.


Bir yalnızlık-ölçer icat edildi mi... Şimdi beni ölçse ibre tavan yapardı...eminim.


Ama düşününce kendimi;

Ben asla sevmedim ki kalabalıkları. Ne kanepede tek başına oturmaktan ne yatakta yayılıp tek başına yatmaktan şikayet ettim. Kahvaltımı yalnız yaparken iştahım kaçmadı ya da sadece kendime kahve yapmaktan gocunmadım ki hiç.


Peki derdim neydi benim...


Çünkü şu an yalnızlığımı ölçseydi biri eminim ibre tavan yapardı.


Her gece yatağa yatınca, kendi kendime karşılıksız sohbetler ediyorum.

Sayfaları olmayan binlerce kelime yazıyorum zihnime.

Binlerce mektupsuz pul, milyonlarca sahipsiz adres ile uyanıyorum her sabah yatağımda...

Bazen dayanamıyorum öyle ağır kokuyor ki...

Sanki ciğerlerimi söküyor yerinden onca sahipsiz cümlenin yanık et kokusu.

Sırf kokusuna dayanamadığım için her gün sular kesilse bile yıkıyorum çarşaflarımı.


Belki de ben abartıyorum. Kim bilir


Şimdi karanlığın büyüsüne kapılmış bir

anti-pervane gibiyim. Hiçbir ışıklı oyun cezbetmiyor beni körebe kadar.

Hem ebesi hem sobesi ben oluyorum lambasını kapattığım sokakların.


Şimdi, saklan kendim...seni bulmak için geliyorum..önüm, arkam, sağım, solum kayıp...biri beni yakalasın artık diye çaresizce bekliyorum.


Bir yalnızlık- ölçer yapılsaydı ve ölçseydi biri içimi ibre patlardı sanırım...

25 Nisan 2020 3-4 dakika 96 denemesi var.
Beğenenler (3)
Yorumlar (4)
  • 3 yıl önce

    Sanırım her birimiz Kör/ebe olduk şu insanın insana yaptıklarının anlamsızlığını bulmak adına ki bilsek de inkar işte elde olmayan sebeblerden ötürü ki kendimizde dahiliz buna aslen değil mi

  • 3 yıl önce

    Ilk ebe kimdi acaba ve ilk kimi sobeledi...daha da acısı farkindayken, eleştirirken, bilirken yine körebe olmakta. Hem kendimize hem herkese...düzelme ihtimali üzerine masallara inanmıyorum tabii ki sadece gördüklerimizin sayisi daha çok olur diye umuyorum. Teşekkür ederim değerli yorumunuz için. Saygılar ve selamlar olsun

  • Işığı söndürmek yerine yazınızı iki satır okumakta yarar var. Saygı ile...