Denizimi Yitirsem

Yaşamla ben ayrıştığımız da... Sen onun içinde kaldığında; ben burada, yaşamın dışında, kendi evimde, belki mutfağımda kahve yaparken kendime; kendi haline bırakabiliyorum her şeyi. Sorgulamıyorum beraberken ki gibi 'neden yapıyorsun bunu' ya da 'neden son görüştüğümüzde o tişörtünü değil de üzerine bunu geçirdin' diye.





Keşke yanındayken de; yaşamın içinde seninle beraber paylaşırken bir şeyler, kahvemin şekerini karıştırırken sen, ben gözünden düşen o kirpiği alırken utangaç bir dokunuşla yüzünden, yine yalnızken ki kadar sınırsız bir hoşgörüyle kabullenebilsem seni...





Yadırgadığım; bir şeyin hoşuma gitmesi için zihnimde var olan o kalıba uymayan şeyler, sana âşık olmama neden olan onca şeyin üzerine devrilmese koca bir kütle halinde zihnimde... Sevdiğim adam olmanın, en sevdiğim kitap ya da ayakkabım gibi seni de sahiplenebileceğim, dilediğim yere koyabileceğim anlamına gelmediğini idrak edebilsem bir...





Şimdi yeterince uzaksın bana... Ne çok yakın, ne çok uzak; dokunmadan, biçim vermeye çalışmadan seni doya doya seyretmeme olanak sağlayacak ılık bir mesafede duruyorsun. Yolda rastlaşıyoruz bazen... Markette, parkta; yaşantımızın evimizle kesiştiği, dışarıdan çok içeriye yakın, bedenlerimizden çok ruhlarımızın hüküm sürdüğü yerlerde...





Sana 'bir süre arkadaş olarak devam edelim' derken, buna güveniyordum işte! Seni görebileceğimi, gülüşünün sıcak dokunuşlarından hepten de mahrum kalmayacağımı biliyordum çünkü. Aynı mahallede oturmamız bu cüreti vermişti bana. Yoksa nasıl göze alabilirdim ki sensiz bir dünyaya mahkûm olmayı?





Seni tanıyan bir dolu insan olmasa bu mahallede; onlarla ayaküstü konuşurken, her an adının geçebileceği ihtimali, her birini aramızda haberler uçuran birer aşk elçisi haline getirmese... Her sabah fırından taptaze ekmek kokularını içime doldurarak dönerken eve, senin de aynı kokunun çekimine kapılmış sürüklendiğini görmenin hiç de uzak bir ihtimal olmadığını bilmesem... Denizimi yitirsem yani... Asla diyemezdim sana o sözleri.





Ne tuhaf!.. Önceden birbirimizin yaşamındayken gözüme batan her şey koşulsuz bir şekilde kabullendiğim birer parçan haline geliveriyor, ayrı olduğumuz ilk andan beri. Sana dokunamayacak olmam, senin yaşamımda gezindiğin bölgeyi aşkın sınırlarından bir parça geriye çekmem yetti de arttı seni hoşlandığım hoşlanmadığım her bir parçanla, bir bütün olarak kabullenmeme.





O tuhaf resimli tişörtün bile ne kadar sevimli geliyor şimdi... Utandığın zaman gözlerini kırpıştırıp durman gibi seni tanımlayan bir parçan oldu o da görüşmediğimiz bu birkaç hafta içinde.





Bazen gözlerinde sorgulayan bir ifade görüyorum. Bana verdiğin sözü tutacağını gösteren o mesafeli tavrın bile gizleyemiyor onu. Sanki gözlerimde bir ışığın yanmasını bekliyorsun birden. Bu saçmalık son buldu diyen bir işaret... Oysa o anda, az önce rastlaştığımız bir markette, yetişmekte zorlanacağım kadar yüksek bir yerdeki konserveyi almak üzere rafa uzanmakta oluyorsun mesela. Bir makarna sosundan söz ediyorsun, dün akşam denediğin... Ama beklediğin karşılık gözlerindeki o soruya dair, söylediklerine değil...





Bir gün bir yerde karşılaştığımızda tek bir soru bile kalmamasından korkuyorum gözlerinde. Havadan sudan yaptığın konuşmaların ardında şimdi bulduğum derinliği kaybetmekten, kendimi cümlelerinin hiçbir yerinde bulamamaktan... Gözlerinle sözlerinin aynı şeyi söylemesinden korkuyorum. Beklediğin cevabı vermek için geç kalmış olmaktan...

21 Ağustos 2013 3-4 dakika 18 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar