Ahmet
Kapılar, kapılarımı pervazlarından çiviledim.
Pencerelerimi kırdım ve kalın kalaslarla kapattım.
Kendimi, yalnız kendimle bıraktım.
Ruhumla tutuştuğum bu kavgadan, hüsranla ayrıldım.
Ahmet! Artık kendini kandırmayı bırak.
Aynaya bak,
Sen gülmeye çabalarken
Yüzüne bakacak olan sadece donuk bir surat.
Her şeye rağmen vazgeçemediğin yarın,
Aynaya tırnaklarını geçirip, kaybolacak.
Kaybolacak varlığıyla, yokluğuyla,
Bir gün hakkını alacak bedeninden, korkularıyla.
Ahmet! Korkutma artık kendini Azraille.
Senin sonun ne bir şeytandan, ne de bir melekten.
Kendi ruhunu kendin sökeceksin bedeninden,
Ve lanetler yağacak sana ellerinden!
Seni gördükçe insanlar boğulacak kibrinden .
Nefesleri kesilecek, kaskatı olacak çehreleri.
Kader sarmış insanlığı alçak pençeleriyle,
Ne oyuncusuyla anılır hayat,
Ne de sahneleriyle.
Sevgili adaşım (Ahmet Furkan'ım ben fakir de) Ahmetli hâli bulman temennisiyle, başarılarını dilerim mücadelende...
Sanırım en hissederek yazdığımız şiirler iç sesimizle, kendimize seslenerek yazdığımız şiirler oluyor sevgili Furkan. Ne güzeldi. Sevgilerimle selamlar..
Şiiriniz güzel de 'kader sarmış insanlığı alçak pençeleriyle,' kaderin insanlığı saran alçak pençelerimi mi var?