1 Kasım Tiyatrosu

8 Haziran sabahı taslağı oluşturdu.

AKP 7 haziran genel seçimlerinde en büyük yüzde ile çıkan partiydi ancak tek başına hükumet kuramayacağı için psikolojikmen yenilmiş görünüyordu. Öncelikle bu havanın dağıtılması gerekliydi;

-Deniz Baykal la görüşüldü
-Devlet Bahçeli ile görüşüldü

MHP meclis başkanlığı için cumhurbaşkanlığı seçimlerinde muhalefetin ortak adayını haklı olarak aday gösterecek.
CHP ise yıllardır yüzüne bakmadığı en mağdur adayını meclis başkanı yapmaya çalışacaktı.

1 Temmuz da meclis başkanı AKP den seçildi. Bu birinci adımdı, AKP nin herşeye rağmen kazanan olduğunun resmi ifadesi idi.

Sayın Erdoğana siyaset yolunu açan Sayın Baykal, cumhurbaşkanlığı yolunu açan Sayın İhsanoğlu 7 haziradan sonra AKP seçmenini yenilgi sendromundan kurtararak görevlerini layıkı ile yerine getirmişlerdi.

İkinci adım nasıl koalisyon kurmak için canla başla çalışıp, tüm şartlar koalisyon hükumetinin kurulmasına uygunken hatta tabanları bire bir aynı olan MHP ve AKP bile koalisyon kuramayacak tiyatrosunun oynanmasıydı. yaklaşık 1 ay AKP ve CHP toplaşıp (eminim ki havadan sudan konuştular) ardından herkesin kesin gözü ile baktığı MHP-AKP görüşmesinden de koalisyon kararı çıkmadı. Süre çok net ayarlanmıştı. Görüşmeler özellikle erken bitirildi. Çünkü, halkın kafasında şu soru oluşturulmalıydı; AKP ile hiç biri hükumet kuramadı zaten, MHP ile HDP bir araya gelemeyecek CHP ye ya da diğer partilere hükumet kurma yetkisinin verilmesinin ne anlamı var ki? Muhalefet meclis başkanını bile seçemedi onlar kiiim hükumet kurmak kim! Bu algı için Cumhurbaşkanı koalisyon hükumetinin kurulmasına 3-4 gün kala seçim hükumetinin kurulma yetkisini vereceğinin sinyalini vermişti. Çünkü meclis başkanın 3 hafta sonra anca seçilmesinden ve 40 küsür günlük koalisyon tiyatrosundan sonra memleketin zaman kaybetmeye tahammülünün olmadığını cumhurbaşkanı bu şekilde söylemiş olacaktı.

Halkta AKP haricinde hiç bir partinin ülkeyi yönetemeyeceği fikri böylelikle oturmuş oldu hatta çoğu muhalif seçmen bile bunu kabullenmişti. Ancak anketler yeniden seçim olsa bile sonuçların değişmeyeceğini gösteriyordu. Bu kadar tiyatro boşuna gidemezdi. Erken seçim artık olacak ve bunun suçlusu muhalefet partileri olarak gösterilecekti bu kesindi ve öylede olmuştu. Artık mesele oyların kimden alınacağındaydı;

Sol seçmenin tabi ki de AKP ye oy vermesi imkansızdı ve bu tarz bir propaganda işe yaramazdı. AKP nin iki hedefi vardı. Birincisi MHP seçmeni, ikincisi de HDP seçmeni.

Üçüncü adım işte buydu. AKP seçmeni hariç hiç bir seçmen sokağa çıkmamalı ve heyecana gelmemeliydi ancak CHP nin HDP ye kaptırdığı oyları geri alması gerekiyordu İzmir ve Antalya gibi iller haricinde etkinlik göstermeden CHP seçim kampanyasına devam edebilirdi zira onun seçmeni AKP yi hiç ilgilendirmiyordu ve HDP yi saf dışı bırakmak gerekiyordu. Artan terör olayları hdp içindeki bölücü söylemler, HDP li belediyelerin öz yönetim manifestoları, çatışmalar derken, 7 haziran öncesi Diyarbakır da patlayan bomba nasıl hdp nin işine yaradıysa 1 kasımdan önce Ankara da patlayan bombada AKP ye yarayacaktı (bunu Sayın Davutoğlu kendisi ifade etmişti). Neticede CHP Türkiye de ki sol seçmenin oyunu alıp 1 haziranda HDP ye kayan emanet oylarını geri toplamış (en bariz örneği İzmir de ki seçim sonuçlarıdır) MHP hayırcılıkla suçlanmış ve bunun karşısında Sayın Bahçeli tarafından sesi gür bir propagandadan geçtik doğru dürüst bir açıklama bile yapılmamış, terör örgütünün eylemleri karşısında HDP yöneticileri de terörü lanetliyemedikleri için bölücülükle yaftalanmış (ki çok haklı bir etiketlemedir. Zira HDP eş başkanı, terör örgütünden destek aldıklarını kendisi ifade etmiştir.) ve tüm muhalefet bir şekilde AKP nin ekmeğine yağ sürmüştü. HDP emanet oylarını kaybedecek MHP yürütmediği propaganda sayesinde ancak meclise girecek kadar oy alacak ve CHP de ana muhalefet olmaya devam edecekti.

Bu hassas denge de dördüncü adımdı. AKP için sadece CHP ile mecliste kalmak sıkıntı değil hatta bir siyasi parti olarak tek hedef olabilirdi (Amerikan modeli de bunu gerektirir sosyal demokratlar ve muhafazakar cumhuriyetçiler. Bu Türkiye de pek ala, muhafazakar liberaller ve sosyal demokratlar olarak işletilebilirdi) Türkiye için bu model bekletilmektedir ancak bugün mecliste olmayan bir HDP yi ve onu dengeleyecek MHP yi TBMM çatısı altında olmaması felakete yol açabilirdi ve bu riske alınmaya değer bir durum değildi. O yüzden MHP ve HDP kıt kıtına meclise girdiler. Bu kıtı kıtına önemlidir (Stalin derki, oyları kimin verdiği önemli değil, kimin saydığı önemlidir.). Zira şimdiye kadar neredeyse virgülden sonra 2 haneye kadar seçim sonuçlarını tahmin eden anket firmaları bu seçimde nasılsa acayip çuvallamışlardı ve seçim günü netice, neticelenmeden! Netice hakkında yorum değil, kesin ifade kullanan bir kişi vardı. İşte o kişi Sayın Erdoğandı, seçimin neticesini 8 haziran sabahı kafasında canlandırmış ve hiç durmadan çalışmıştı.

Sonuç olarak 1 kasım sabahı HDP li değildiyseniz bir Şekilde hepimiz AKP için oy kullandık. Çünkü nerdeyse baraj altında kalacakken birden yurt dışı oyları ile meclise giren parti onlarken bir de hali hazırda ki oylarının değiştirilmesine gerek yoktu.

Oylar çalınmış şu olmuş bu olmuş bunlar artık lafı güzaftır. Burası Türkiye diyoruz ya ekmeğinize bakın kardeşim 8 haziran sabahı Erdoğan sahneyi kurdu danışıklı ya da danışıksız, Ahmet Davutoğlu, Kemal Kılıçdaroğlu ve Delet Bahçeli tiyatroyu oynadı olan gariban Seloya oldu. bu kurtlar, yıllardır siyasetin içinde iken tıfıl selonun saz çalıp türkü söyleye söyleye mecliste 80 vekille söz hakkının olmasına izin veremezdiler. Vermediler de...

Eğer ki seçimin neticesi için; Devlet Bahçeli nin sadece inadından ve saf olmasından seçimi kaybettiğini ve ömrünün 40-50 senesini Türkiye siyasetine harcamış Deniz Baykal ı saflıkla suçlayacak kadar naifseniz hiç siyasi muhabbetlere girmeyin kardeşim. Ben eminim ki bu memlekette artık devlet ideolijisi var. Bunun bu devirdeki başrolü Recep Tayyip Erdoğan ama esas senaryoyu kendisimi yazıyor başkası mı işte onu bilmiyoruz.

04 Kasım 2015 5-6 dakika 21 denemesi var.
Yorumlar