Adı Lâzım Değil Bu Gidişin; Baş Harfi Biz...

Kırık bir kalbin sahibesi olmak istememenin getirdiği hamledir bu; korkularımın hediyesidir:



Hiçbir şey alınmadan ve hiçbir şey verilmeden, hatta hiç başlanmadan bitmesi gereken bir hikâyenin ardından bu satırlar... Yazmak arzusuyla değil de içimi dökme çabasıyla yazıyorum... Dertleşecek kimsem yok çünkü şuan, tek çarem yazmak... Ağlasam kimse duymaz sesimi çünkü... Ama üzülme, pişmanlık yoktur kalbimde sevmişsem, yüreğim sevmiştir işte. Sözlü, süslü cümlelere lüzum görmüyorum ki...



?gidiyorum
işte gidiyorum...
bir şey demeden, arkamı dönmeden, şikayet etmeden
hiçbir şey almadan, bir şey vermeden
yol ayrılmış görmeden gidiyorum...'



Acayip bir acıyla uğurluyorum bu akşam seni; her bir adımında ben, sessizce izliyorum... Dönersin belki, bakarsın arkana... Hani filmlerde olurdu ya; böyle görmüştük her ayrılık repliğinin ardından, öylece mahzun ve umutlu bir bakış gelirdi... Sanırım bunlar hep filmlerde oluyor... Ben ardından bakarken sen arkana bakmadın hiç çünkü... Ya da umurunda değildi geride kalan...



Söylerken şu satırlarını Kazım Koyuncu, bilseydi bana doğru ithaf ettiğini; üzülür müydü acaba? Şarkıdaki gibi, ayak izi kalmadan gidiyorsun. Ben de, kalmayan ayak izlerine bakıyorum. Geldiğin gibi gitmelisin çünkü ya da ben kalmamanı istemeliyim acıtarak kendi canımı. Yasak aşk hikâyelerini kaldıramayacak kadar zayıf bir kalple katlanılamayacak acılara göğüs gerecek güçte ve kuvvette değilim... Olur da şöyle bir cesaret çıkarırsam şu yazdıklarımı senin karşına, o vakit anlar mısın beni; bilmem... Son cümlelerimi bile sen yokken söylemek oldukça acı oysaki.



?ne küslük var ne pişmanlık var kalbimde
yürüyorum sanki senin yanında
sesim uzaklaşır her bir adımda
hayat bize kalmadan gidiyorum'



Çevremdeki insanlar senin, benim çekim alanıma girdiğini vurgularken ve tonla öğüt yağdırırken benim bildiğim tek şeyse "benim","senin" çekim alanına girmekte olduğum. İzin veremem buna, vermemeliyim de biliyorsun. Yine de öyle kırgın gitmeseydin keşke, istemezdim böyle olsun... Gülümse isterdim, gülümse ki içim ışığınla dolsun... Fakat alışılması gereken sensizlik anlarının acısını istemeden senden mi çıkartmak istedim ne? Korkma hissettiklerimden pişmanlık duyuyor değilim zaten, durdurmaya çalışıyorum yalnızca... Pişmanlık duymamak için... Amacını aşan ziyaretlerden arda ağzı yakan tortular kalmaması için...



Kısacık zamanda girdiğin hayatımda birden bire hayatımın baş harfi olmaya doğru yol aldığının bilincine varırken içimden yükselen sesi uzaklaştırmalıyım ?biz'den. Ve senin her bir adımında kalmalı bu. Biz'e dair hiçbir şeyi olmayacak hayatın yalnızca ben kısmına çekilerek, sessiz senin yanında kalarak ve senin gidişine hüzünle gülümseyerek, belki gitmemeni umut ederek aslında ben hiç gel(e)mediğim senden gidiyorum.



?gerdiğin tel kalbimde kırılmadı
gönül kuşum şarkıdan yorulmadı
bana kimse sen gibi sarılmadı
ışığımız sönmeden gidiyorum'



Çoktan yuvan kurulan benden, hayat bize kalmadan ve göz yaşı denilen o denizimsi tadı içerimde hissetmeden gitmen gerek... İçimdeki bende kırgınlık beslemeden anımsamak istediğim sen, son satırlarımı da iyi bilmelisin aslında... Olur da sana söyleyebilirsem...



Kaçamak bir bakış, tatlı bir tebessüm, şirin bir söz... Bir aralık elini omzumda hissettiğim, yanaklarımı kıpkırmızı yapan kısacık sarılışın... Ne garip, bana hiç kimse senin gibi sarılmadı diyebilirim o kısacık his için...



Belki senin sevgi sözcükleri söyleyebilmeyi hedeflediğin bir tümce kurma oyununda aptal sarışını oynayarak amacını şaşırtan ve tümcelerini kendimden kovan ben; senden korkuyor olduğumu içimde hissetmenin garip acısını ve her savuşturulmuş tümcede derin bir nefes alışımı hissettirebilmişimdir. Giderek bana doğru yaklaşan bir yıldızın çekim alanına girmiş ve içinde yaşam olan tek gezegen olmuş olabilmek ne güzel olurdu oysa... Senin ışığın... Sönmemeli... Bu yüzdendir bir gece ardından sen bilmeksizin bakışım... Ve senin hissetmeyişin o bir çift gözü... Gerçeğin çanları çalıyor, sesi küçük bir lale hikâyesinden doğup akıyor içime doğru... Ellerimde ellerini hissedebilmenin içime şimşekler düşüren heyecanını hiç unutmayacak oluşumun altına bir çizgi çizerek son kez kendine iyi bak diyorum... Kendine iyi bak çünkü ben olmayacağım ve olmayacağımı sıklıkla anımsatacağım...



Biran için lal-i aşk lütuftur... / Yağan aşk Gayb-ı mesudun uzun raksıdır...



Yağmur Raziye Kaya
01.09.2009/02:02
Beyoğlu/RYK@2009

01 Eylül 2009 4-5 dakika 14 denemesi var.
Yorumlar