Adımlarımın Hesabı Yok

Doğduğumuz günden bu yana, uymamız gereken bir takım kurallar dayatılır bize. Sanki, yaşadığımız hayat gerçekten bize ait değilmiş gibidir. Bazen, sisler ardına gizlenip kendinizi bir dedektif gibi izlersiniz. Evet, kendinizi dışarıdan izleyemeyecek tek insansınızdır aslında; ama metropol kalabalığı bunu da öğretir insana. Kendinize dışarıdan bakmak...

Oysa yaşanmışların ardından bakmak daha acıdır. Hüzünler, etten kemikten bir beden olup sarılır size. Evet, geri dönüp baktığınızda, yıllarınızın başkalarının telkin süzgecinden geçerek yaşandığını görürsünüz. Ünlü bir romancı: "Yüreğinin Götürdüğü Yere Git" derken, aslında yüz yıllık, bin yıllık bir acıya merhem olmak istiyor gibiydi. "Simyacı", en azından ne aradığını biliyordu ve aradığını buldu. Dostoyevski, "Budala" romanında, yüz elli yıl öncesinden, günümüzün acılı insanlarına sesleniyordu: "Kendinize gelin artık!"

Bize verilen şu hayat, aslında bize o kadar yabancıdır ki... Seçtiğiniz fakülteden, işinize kadar... Hepsinde, yabancıların, yabancılaşmış toplumun izleri vardır. İşte bu yüzden, kendi dışımızdakilerin arzuları üzerine temellenmiş bir hayatı yaşıyoruz. Temenniler, kalıplaşmış olarak geliyor önünüze.

Artık arzularımıza bile yabancılaşıyoruz. Hangimiz, durup bir gökkuşağını izledik geçen yıl? Hangimiz, avuçlarının içinde sıkarak sahip çıkıyor hayatına? Hayır... Giderek yabancılaşıyoruz. Duygularımıza, yüreğimize ve hayatımıza aldırmadan uzaklaşıyoruz kendimizden. İşte bu yüzden, bize ait olmayan hayatları yaşıyoruz. Bu yüzden, "Yüreğinin Götürdüğü Yere Git" derken, çok satan bir roman ismini burada tekrar etmek istediğimiz için değil. Bununla, yeni bir seferberlik ilan ediyorum! Gelin, sahip çıkalım hayatımıza. Elimizi taşın altına sokup yılan çukuruna atlamak da olsa sonunda, gelin bize ait bir hayat kuralım kendimize... İçinde, kendi elma şekerimiz, külahlı dondurmamız, Beyoğlu gecelerimiz ve Kadıköy İskelemiz olsun. Olsun, yalnız kalıp demlenelim arada bir sorular ve sorgulamalar olmasın...

Gelin, bir seferberlik emri çıkarıp kendi hayatlarımızın peşinde koşalım. Asılan suratlara inat, bir gün kendimiz olmak için adım atalım. Arıca'nın şarkısındaki gibi aynen: "Adımlarımın hesabı yok, doğduğum güne lanetim yok!" diyebilelim bir sabah ve bir sabah hiç dinlemeyelim itirazları. Hayat, elimizden kayıp gidiyor işte... Yarın çok geç olacak. Sihirli kelime "şimdi" olup yankılansın evrende. Evet, şimdi, şu andan itibaren hayatımıza sahip çıkmanın zamanı gelmiştir. Benden söylemesi! Yoksa, romanlarımız hep yazılmayı bekleyecek...

22 Aralık 2009 2-3 dakika 5 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar