Ağustos

Gaz lambanın kokusundan, kumar yapraklarına adanmış bir memleket hasreti ile yağmurlara...






Memleketi hatırlarım çocukluğumda, tahta arabalarla, derelerle, dedeler, babaanneler ile, fındıklarla, çaylarla. Ağustosa saatleri kurmuş gelmesini bekliyorduk.






Bırakıp gittiğimiz uzun yıllar olsa da özlem gibi ağır işlerde çalışıyorduk gurbette, yarım bırakılmış bir bardak çayın soğuyan tarafı idik....






Karalahanın mısır ekmeğine olan sevdası, alabalığın dereye hasretiyle, çay kokulu şehrimin yollarına düşer; festivali, yaylaları, huzuru içimize çekerdik. İlkbaharı çoğu insan sevmezdi Karadeniz de, önce bulutlar, sonra yürekler siyaha bürünecekti. Bir ülkenin herhangi bir sokağında kaybolmuş gibi mutlu sonlara inanırken, ağustos yağmurlarında rüzgarda savrulan yapraklar misali dağıldık bir saatte. Çamur deryasına dönen çocukların bağrıştığı okulda, geceleri imeceye gittiğimiz evlerimiz, manileri art arda sıralayan yaşlılarımız yok. En kötüsü tek frekanslı radyonun saat başı haberlerinde tanıdık insanların isimlerinin anılması, bir zamanlar en sevdiğimiz yağmurların bizi artık yaralaması, ısırgan yemek uğruna gittiğimiz dereler, mısır ekmeğinde ki o değirmen tadı şimdilerde her şey eksik. Tanımadığımız insanların üzdüğü, sevdiklerimizin öldürdüğü bir vakitten saatler hala ağustosa kurulu...







Soğumuş bir demlik çay, nemli fotoğraflar ve kırgın yağmurlarla...





Arhavi'ye, Hopa'ya...

30 Ağustos 2015 1-2 dakika 75 denemesi var.
Yorumlar