Aiti Eştirme 19

19] Ya da Asurîler gibi yukarıda oturanlara gök ehli denmişti. Asurîlerin giderek totem anlayışlarında eşeği tabu yapıp, eşek totem etrafında aidiyet eşme ve eşek totemi kendileriyle eşit eştirmeli bir kült anlayışını benimse, kılmışlarsa; o külte eşek adamların yeri veya eşek insanların yeri, ya da eşekler ülkesi, diyecekten, karşı gruplara, totemlerine değin olan isimleri, vermiştiler. Bu türden olup biteni anlatımları bize esrarengiz gelmektedir. Oysa eskiye dek anlatılanlar, çok sonraların değişen, gelişen yüzü karşısında, bir durumu ilişkiler olamamaktan ötürü boş düşüyordu.



Eskiden olup bitenlerin algı ifadesi olan bu aktarımlar, eski günlerdeki toplumun ve halkın bakışı içindeki var olan karşılıklarını bilememekten kaynaklı bir yanılgı idi bunlar. Eskiden olup bitenlerin ilişki yaşam düzenini soyut olarak düşünemiyorlardı. Anlatılanlar onlara soyut sembolizm olacaktan masal öğeleri türü bir anlatım yaparaktan, aktarmalar yaratıklarını lütfen hatırlayınız.



Ad verme de, yine başlarda toplumların bir birine göre üretir oldukları emek ürünlerine değin üretim yaptıkları, bitki ve hayvan isimlerinin tanımına göre isimleşiyorlardı. Bir türden olmayan isim vermeler yine yaşam biçimine göre; yerleşim yerlerine, yerleşimin yönüne göre, isimlendiriliyorlardı. Coğrafik konumlara (dağlı-dağın adamı gibi) ya da, iş üretişlerine göre, genel tanımlama ile isim kullanmışlardı. Elbette isim eşilme bir türden değildi.



Örneğin bir çoban Akad toplumu yerleşik tarımcı Sümer'e, çapa, kazma gibi teknik araçlar kullanır olmalarına istinaden; çapanın insanı, kazmanın adamı demişlerdi. Akatlı da sürünün, koyun ve kuzunun adamıydı. Yani davar veya koyun, adamlardı. Yine Sümerler, coğrafi yer konumuna göre de, bir başka grupça da, aşağının insanı, yerin insanı, karabaşlar diye de nitelenmişlerdir. Bunlara benzer tıpkı anlatımlarla günümüzdeki kendi yöre, köy kasaba yerlerini tanımlar olmamız ilineği arasındadır.



Buna göre Asurilerin diğer komşuları Samiler, daha çok yağmacı tutumlu olan komşuları da deve adamlardı. Çünkü isimler, gösterilen şeyi anlamca, çoban ya da tarımcı kült işi olaraktan tanımlardı. Yaşamsal olanları belirtir ve sınırlardı. Ve o totem; ya bir bitki, ya da hayvanın o iliş kinlikte yaşamsal çok önemli bir yeri vardı. İsrail gibi gezginci yerleşimlerde çoban kült oluşla belki domuz adamlardı. Daha sonraki zamanlarda, ilerdeki anlayışlarda, domuz adamların kendilerine gelen söylence rivayetlerdeki şartlar ortadan kalktığında, totemi olan eski söylencelerin bu temeli unutulacaktı.



Temeli domuz totem olan anlatımlarda, o günlere dek unutulan toplumsal gerekçelerin, söylenceyi intikal ettirmelerindeki yaşamsal belirtmeyi de yaklaşık bir anlamlanmayla açıklayabilir olacaklardı. Söz gelimi inançlar, domuz adamların totemce açıklamasını, bir yasaktan dolayı, yasağa uymamanın bedeli olaraktan, domuza dönüştürülen insanlar diyecekten, domuz adamların geçmişini, bir tabucu yasağa uymamanın bedeli olan, bir ahlak kuramına çevireceklerdi!



Toplumların çoban ya da yerleşik tarımcı oluşlarına göre, totemlerin büyük bir kısmı her biri, her bir kültün, kendi emek ürünü olan ürünlerdi. Her kült, her ürünü yetiştirmeğe muktedir değildi. Başlarda, her bir kült bu nimet ürünlerden bir ya da bir kaçını, üretiyor olmalıydılar.



Çevrede ne kadar farklı kült varsa yaklaşık o kadar çeşitli hayvan ve bitki üretimi ustalığı var olmalıydı. İnsanlar kendi emek ürünlerini kutsal olana kurban olaraktan sunmağa başlamakla, uzun çağlar sonra da olsa, kendisinin kurban edilmesinin önüne, böylece geçebilmiştir.



Bir emek ürününü kurban kılmak insanın kendi aidiyetinden oluşla değer eşmiştir. Sungu, kendisi ile eşit ve denk kılınmıştır. Böylesi bir aidiyetlikle o kült, o kurban totemin adını almıştır. İlk ürün, ilk başarılar, inanılmaz olmanın önemini, sevincini ve kutsallığını hep taşırlar. Bu bağ ilişkiler, hm göz önünde olmalıdır.



3-Üçüncü aşamada da kişisel aktiviteler ve beceriklilikler, dövüşte güçlü oluşlar gibiden, birçok kişiye dek nedenlerle, kişisel eylemleri, kişilerle özdeşleştirip kişi adlarını böylece oluşturacaklardı. Örneğin; Sümerce Ninti, kaburganın kadını, demekti. Dumuzi'ye, çoban adam demek gibi. Eski Türk boylarında M.S'ki 10. Yüz yılda anlatılanlara göre, çocuklar isimleri ancak bir toplumsal yararlılık ya da bir toplumsal başarı gösterdiklerinde, ancak o başarılan işe göre isim alıyorlarmış.



Söz gelimi boğa öldürebilen birine Boğan, ya da Boğaçhan isminin verilmesi gibi. Bu ismi Dede korkut veriyor, boy boylayıp, soy soyluyor idi. Yani isim vermek Türklerde de bir zamanların, bir toplumsal kurumlaşmanın işi olaraktan, Dede Korkut üzerinde aktarılan bir simge, olmaktadır.



Bu aşamada grup içi yaşlı insanların bilgece olan tecrübelerini, otorite olaraktan da saygı anması vardı. Saygınlaşan, sözü dinlenen insanların, sosyal kült içinde uyandırdığı cazibe olan, yetke veya otoriter güçlerini de, giderekten din adamlarıyla birlikte paylaştılar. İlk eylem üreten rahiplerin eğilim uyandırdığı saygınlaşmalar kategorisini beraber, paylaşmak zorunda kalmıştılar. İlerde, bu kişilere dek üretici eylemlerinin etkisi; toplumsal güce eklenip, toplumun yönetilmesi olacak toplum gücüne, yani krallığa dönüşecekti.



4-Çok çok sonraları toplumun kurum aşmalarının bir sonucu olaraktan dede, baba, oğul gibi nesepçe, ebeveyn kuşakların belirlenmesi, bu türden özel adlar alınmasında temel belirleyiciler olacaktı. Grup totem aidiyetliğine dek olan bir örneklik, ufaktan ufaktan çözülecekti. Grup totemciği hala da M.Ö. 2000'lere değin ve 2000'ler sonrasında da, kimin kimle evleneceğini düzenleyen bir kurumdu.



Hatta İslam'da dahi, daha yakın zamana kadar genellikle, aynı inançsal aidiyetten olmayan kişilerle tabu sal nedenle evlenilmezdi. Hele hele inanç değiştirmeden, hiç evlenilmezdi. Aynı inançtan olmak bir temel aiti olmanın kuralıydı.

Sürecek

09 Kasım 2010 5-6 dakika 1084 denemesi var.
Yorumlar