Aiti Eştirme 41

41] Böylece aiti eştirme, tarih boyunca çok iyi işlevler gerçekleyerek, başlangıçta halk alanı ve toplum alanını birbirinden ayırmaksızın insanlığı, uygarlaştırma, kültürleştirme akışına sokmuştur. Koyduğu temeller ne kadar gerçekçi ya da ne kadar eften püften olursa olsundu. İşleniş bu eften püften bile olabilen temellerin, zaman içindeki çatışması ile nüve olan aiti çekirdeği çatlatmıştır. Ve dallanan, çatallanan, fraktallerle sistemin burgaçlarını oluşturan bifurkasyonu, yapının temel büyük gövdesini oluşturmuştur.

Her bir dallanma ve çatallanmanın fraktalleştiği yerleri de, başlangıçtaki sosyal hayatı, tabulaş alan kılmışlardır. Sosyal birlikti yapı içindeki buyurmanın ve buyurulana boyun eğmenin makul ve meşruti oluşu böylece ortaya konabiliyordu. Yani dıştan kurallılığın zorunlu makul ve meşruti olan baskısı seziliyordu. Ama bunun anlanması ve anlatım aktarımdı somutlaması deneysel ve özneci analitik olamıyordu. Ancak algısal olacakla ata totem sembolü ile simgeliyorlardı. Ki bu dahi o gün için oldukça büyük bir başarıdır. İşte makulün ve meşrutiliğin kaynağını böyle sağlanmıştı.

Ata totemle iletişime geçilmişti. Bu iletişim aracı araç yöntemle (büyücü ile) oluyordu. Formasyonları kendi tabularına değin, kendi yaşamlarından kaynaklı, algı nesnelerinin çatıştırılmasıyla oluşuyordu. Bu gidiş, bugünkü bu ayrışan halksak ve toplumsak yapıyla, bilim ve bilgiye, teknolojiye; gelinmiştir.

Tabu, sosyal hayatta, aidiyet eşmeye yol veren, ya da aidiyet eşmenin yolunu kesen, fonksiyonel bir devindirici, görüngü enformasyonu olmuştur. Gerekten, sosyal yaşamları atalarıyla iletiş tiren şaman ve kam gibi ruhani kâhinlerce ve büyü içerikli eylemlerle; bilmeden, önce kimyanın ve deneyselliğin temelini attılar. Bu istemeden ve hesapta olmayacaktan bir tesadüfî belirişti (Yolun zorunluluğuydu).

Yani hedefte olmadan, sonuçların getirisi, götürüsü hesaplanmadan, yapılan bu tutum aşmalardan, büyüsel girişimlerle, girilen yolun zorunlu bir belirişiydi. Böyle bir beliriş olacaktan deneyselliğin ve araştırmanın yoluna girilmişti. Yani bilimsel olanın, bilimsel yöntemlerin ilk temellerini attılar. Zaten uçuk düşünmelerden de olsa hayatı kurallaşışları da, bilimsel kuramların ve bilimsel öngörü tahmin ütopyalarının, ilk biçimi idiler.

Aidiyetliğin çok önemli bir totem vasfı da, yapılan işlerinize meşruiyet kazandırır olmasıdır. Tavşanı yemiyorsanız; bunun aiti olan klanınızca meşru, kabul ve takdir edilir, saygınlaşır mutlak bir ilgi ile karşılanır temeli vardır. İşte bu tür totem aiti kutsallığın diğer bir yüzü de, sizin kendi kendinizi bu tabu gerekçelerin yerine de konuşunuzla, kişi referanslı bir davranış bozukluğunu da beraberinde getirecekti.

Aslı sosyal referanslı olan totem; bu, sosyalce rolün meşruiyeti de bir ait eşmedir. Ama ne yazık ki, kişi referanslı (büyücü, şaman, rahip, peygamber) tabu anlayışlarına dek algı çarpıtılmasından da, kişiler aiti meşruiyetlerini de bulacaktılar. Sosyal aklın yerini, kişi aklının tamamlayıcılığı alacaktır.

İşte bu türcü aidiyettik meşruiyet kazandıran tutum aşışlar, bana göre insanların, en az zihinsel enerji sarfı gerektiren kararlılığa gidiş kuralına da çok uygundur. Çoğu insan düşünmenin zorluğundan, hemen kabullerin kolaycı algı teslimiyetine, giderler. Sorumluluğu da başkasına yükleyip, pasif bir kararlılığa geçiştir de bu.

Sosyal aklın belli bir faili yoktu. Sorumlulukta, sorumsuz oluşta, ortaktı. Bu temel, sosyal doğruları hıfız edişte çok iyi iken, aşağıda belirteceğim halde de olağanüstü kötü bir seyri de, başımıza bela edecektir.

Düşünce üretmenin, özneyi yorması ve özneye, fazladan bir metabolizmaya dek enerji tükettirmesi demektir. Ki buda kişinin fazladan eylem koyma faaliyetidir. Yine kişinin fazladan bir enerji israfı, yani kişinin besin bulma zorluğu demek idi. Öznenin böyle bir hazırcı meşruiyeti benimsemesi, böylesi bir meşruiyetin öncülük kılavuzluğuna sığınması, öznenin bu rahatlığına, bu tembellik kanıksamasına ve biyolojik temeline, uygun bir gerekçe oluşudur. Yani rami ( uyan-uyucu) kişi, kendi cennetini bulmuştur!

Çağlar boyunca bu türden körü körüne rami (boyun eğici) karanlık ve gerici güçler, bu türden beleş meşruiyetliklerle, totem ve tabu aidiyet algısının çekiminde de, şerce yuvalanmıştırlar. Düşünmemeyi, akıl erdirmemeyi inanç bilmiştirler. Akılsızlığı, inanmanın kuralı yapmıştırlar. İnanca dek adeta bir yaratıklık konumundaki zavallılığı, maşa olmayı ne yazık ki, adam olmak sanmışlardır. Böylelerine vahşilikleri, adam olmak sandırılıp, verilen ara gazlarıyla da dolmuşa gelip, yaptıkları hunharlıkları; rahatlıkla içlerine sindirebilmişlerdir.

Oysa gereksizce, düşüncesizce boyun eğici sapkın davranışlara, cevabını, iki bin sene evvelden Roma İmparatoru Tiberyüs vermişti: Dava kutsala hakaret addedilen bir durumdur. Tiberyüs; kutsalların bize yap, ya da yapma diyen emirlerinin olabileceğini, söyledikten sonra; kutsalın hakkına ilişkin hakaretamiz söylem ve davranışlarımızın bir ayıplanmadan öteye geçemeyeceğini söyleyip. 'Evet, kutsala saygısızlık bir suçtur. Ve cezayı da gerektirir. Ama bu insan adaletinin bir konusu değildir. Kutsala ait suçların cezasını vermek, yine kutsalın kendisine aittir. Çünkü o, buna muktedir' der.

Sürecek

20 Aralık 2010 4-5 dakika 1084 denemesi var.
Yorumlar