Alan Açma Ve Kolektif Kuvvet 4

El yarattı. El verdi. Takdir olan gelir başa vs. demek en temel öğrenilmiş çaresizliğin göstergesidir. Gerçek ve temel işleyiş içinde olmayan çaresizlik, aksine kolektif oluşun kendisi çaresizliğe çare olmakla kişide olamayan kolektif güçtü.

Kolektif durumlu gücü, kişisi duruma indirgemekle ve kolektif gücü kişide aratma yanılsatmasıyla her çaresizlik göstergesi olan öğreti, gelenek, görenek ve yaşanmalar, DİN olarak söylenip vücuda getirilip vaaz edildi.

Böyle olunca tüm dinler ağız birliği etmiş kişisi tamahça düşünce ve fiil karşısında "Ben takdir ettim. Rızkları ben verdim. Kaderleri ben belirledim. Mülkümden payınızı ben belirledim. Size takdirden daha fazlası ve daha azı yoktur" diyecekti.

Kolektif olan düşünceye karşı oluşan tamah eden akıl, bir biçimse; yol önce El tarzı söylemler üzerinde birleşecekti. Bu birleşme içinde yeni ve birçok alanlar açacaktı. Yeni tür dallanma çatallanma alanları ayrı yollar üzerinde aynı hedefe giden türlü yansımaların içinde olacaktı.

Yine köleci ağız birliği (kendisine alan açan eylem birliği); "Efendiyle, efendisinin elinin altında olan köleleri bir olur mu?" vs. derken tüm dinler bu türden söylemleriyle öğretilmiş çaresizliğin tam da kendisiydiler.

Sadece bunlar mıydı? Tabii ki değildi. Tün dinler "başta yazılan, başta söylenen ne ise şimdi olan o" diyordu. Bu söz de kendisini tekrarlayan başka bir öğretilmiş çaresizlikti. Totem alan, kendisini tecrit eden izole yapı içindeki kendi totem yasalarına; "başta söz vardı" diyordu. Bu söylem, kolektif totem geleneği pekiştirme öğretisiydi. Söz ve eylem, atalar sözü (sosyal yasa) olukla sistem içindeydi.

Köleci sistem de "Başta söz vardı" demekle totem alanın pekiştirme sözünü, kendi köleci mantığıyla ele alıyordu. El mantığı içinde bu söz "başta El 'in sözü vardı" diye anlaşılacaktı. Ve bu söz çivi yazının icadıyla, öğretimmiş çaresizliği kasıtla “başta alın yazısı vardı"; "böyle gelmiş, böyle gider" diyordu.

Yani El; değişmez, kadim bir yazgı olarak doğayı, kimi doğa yasalarını değil de sömürme, sömürülme ilişkilerini tarif ediyordu. El “kara bir koyunda ak sütü çıkaran da o'dur" demekle sömürü olanı ve sömürmeyi bu tarz çelişki algısıyla çarpıcı yapıyordu. Oysa kara post rengi ile süt salgılamanın alakası yoktu.

Öğrenilmiş çaresizlik size hiç bir seçenek hakkı tanımıyordu. Bu tutum bir cenderedir. Bu tutum tam bir çaresizlik ve teslimiyettir. Teslimiyetin bağıl eylem alanları da; taat, itaat, biat, dua, ibadet, iman ahdi vs. olacakla, tüm bunlar bağıl boşluk devinmeleriydi.

"Mülkün sahibiyim" diyen köleci inşanın en temel harcı bu söylemdi. El bu söylemle kendisine söz ve eylem alanı açmıştı. Kendisine açılan köleci iman ahdi içindeki El, dilinin döndüğü öğretilmiş çaresizliği verecek olan her sözü söylüyordu.

Zorda kalan Tarzan gibi El de her zorda kalması karşısında yeni bir öğretilmiş çaresizliği söylüyordu. Bu yeni söze göre “ iman eden yoklukta sabır edecek, varlıkta da şımarmayacaktı!” Bu söz kulaklara küpeydi. Bu söz şartlanmış kişi bilincine hitapla hiçbir dirençle karşılaşmadan bilgi olarak kaydı depo ediliyordu. Bal gibi akıtılan bu tür zehrin içinde; bu tarz çaresizliğin öğretilmesi vardı.

Kolektif düzenin varlıkta şımarma, yoklukta sabret gibi uyuşturucu afyonlayışı, yatıştırıcı söylemli bir öğüt sözü hiç yoktu. Kolektif yaşam, tek kişinin asla ortaya koyamayacağı durumları birlikte ortaya koyuyorlardı. Ortaya konanı herkese göre olacak denli anı ve hukuk yapıyorlardı.

Kolektif yapılar herkese göre, herkesin ihtiyacına ve herkesin yeteneğine göre olanı sağlamayı ortaya koyduğunda, ne varlıkla şımaracak durum vardı. Ne yoklukta sabredecek durum vardı.

Herkesin satın alacağı değil, herkesin kullanım ve tüketim yapacağı sağlamaydı. Bu nedenle kolektif gücün ortaya koyduğu kolektif yetenekle (paratonerle-uzaya gitmenin kullanım ve tüketimiyle kişiler değil) kolektif alan özgürleşmişti. Kolektif alan da her durumla sizin yararlanma ortam ve çevrenizdi.

Özgürlük te hukuk gibi kendi başına doğada var olan bir şey değildi. Ancak doğanın kişiyi elmaya doğru yönelten verili ve hayatı güden bir yapısı vardı.

Doğanın bu tür zorunlu olan tutumu karşısında özgürlük, kolektif yapıyla vardı. Kolektif kapasite; doğanın zorunlu olurla seyreden, zorunlu tutumu karşısında bu zorunluluğu istediği zaman yasallıkla yerine getiren kolektif bilinçti. Kolektif bilincin ortaya koyduğu kullanım ve tüketimler özgürlüğüydü,

Kolektif tutum doğadaki zorunlu yasallığı ortadan kaldıran eğilim değildi. Aksine üreten toplum, doğaya ve doğa yasalarına riayetle, doğa yasalarının keşfine uygun olukla, kolektif yapının girişmesi içinde ortaya çıkmakla üreten bir tutumdu. Kolektif bir durumdu. Kolektif bir üretimdi ve kolektif bir kullanımdı.

Dinler bir kez köleci yapının temeline mülkün sahibini ve mülk sahibinin takdirini koyduktan sonra, siz ne yaparsanız yapın; mülk sahibinin sözünü ve takdirini değiştirilemezdiniz! Bu değiştirilmez ilik içinde özgürlük gibi bir kavramın esamisi okunmamakla siz öğretilmiş bir çaresizliğine teslim oluyordunuz.

Böyle olunca, öğretilmiş çaresizlik; mülk sahibi ve mülk sahibinin takdiri ile ortaya konuyordu. Bu durum da EL istendiği kadar size cüzi irade versindi. Ki El ‘in cüzi irade dediği sıkışma koşullarında açılan bağıntı boşluk devinmesiydi.

Bu koşullarda El zaten kolektif kuvvetin hiç farkında değil. Kolektif kuvvetin farkında olmadığı gibi kolektif özgürlükleri de kişisi özgürlük ve kişiseli saymaktadır. Kolektif kuvvetin ortaya konmadığı zamanlarda leş yiyen. Vahşi hayvanlarda arta kalanla beslenen hemcinsler, “eşrefi mâhluk muydu?”

Tepede ampulü ve avize ışığı sarkan ortama doğan kişinin algısı gibi El, hemcinslerin geçmişini de hitap ettiği insanın gelişmişlik düzeyi gibi sanıyordu. Bu nedenle El ‘in hitap ettiği dönemdeki ortam da ne varsa El onlara izafeten “insana dili öğretenim. İnsana bilmediğini kalemle yazmayı öğretenim.

İnsana ekip dikmeyi, kesip biçmeyi, dikiş dikmeyi öğretenim” diyordu. İnsana insanın dışında insana etki olan hiçbir kolektif etkiyi tanımıyordu. “Gemiler onun emriyle suda yüzer” diyordu.

Var sayalım ki insanda bir yüzme yeteneği olmuş olsun. Deniz, göl, ırmak olmadıkça yüzme yeteneği ortaya konamazdı. İnsanı insan yapan, kişideki biyolojik yetenekleri süreklilikle ortaya koyan; kolektif kolektif birim zamanlı birikimle, depo enerji ve kolektif miras olan kolektif güç ve kolektif kuvvetti. 

22 Ekim 2020 6-7 dakika 1084 denemesi var.
Yorumlar