Amele Pazarı

'Pazar' ne demektir? Ekonomistler ve iktisatçılar bu basit kelime üzerinde tezler üretir, teoriler geliştirir, tanımlar ortaya atarlar. Ticaretin belki de olmazsa olmaz unsurlarından biridir pazar. Biz bu kelimeyi basitçe; 'Her türlü mal ve hizmetin alınıp satıldığı ya da takas yoluyla el değiştirdiği; alıcılarla satıcıların serbestçe karşılaştıkları yerdir.' şeklinde tanımlayabiliriz. Hemen hepimiz mutlaka bir pazara gitmişizdir. Peki, kaçımız ' Amele Pazarı'nı duyduk? Alın terinin, emeğin en saf haliyle pazarlandığı yeri kaçımız gördük?

Çoğu kez fark edilmeden, düşlerden arta kalmış zamanlarda bir hayatta amele pazarında başlar. Ayazlı sabahlarda, umut katarlarının gelmesini bekler solgun gözler. Kirli sakaların kamufle ettiği yüz çizgilerinde yatan, aldatılmış olmanın yeisi, yaklaşan her otomobilde her kamyonette koltuk altına gizlenir. Ekmeğe koşar gibi koşup, nasırlı ellerin tecrübesini satmak için bir pazarlamacı bilgeliği ile maharetler sıralanır: ' Abi duvar kırarım, taş çekerim, iki torba çimentoyu bir seferde götürebilirim, harç karar, demir döşerim...'

Hayatın en acıklı tezahürüdür ki iriler diriler seçilip gittikçe, geride kalanların, gün ışığının yaklaşıp ellerindeki ayazı kırmasına sevinmeleri imkânsızlaşır. Günün tepelerine kadar yükselmesi umudun gurubudur onlar için. Sonrasında, gözler, umutsuz bakışların yorgunluğunu asmak için boşlukta çivi arar durur.

Hemen her şehirde, daha da öte her ilçe de amele pazarlarına rastlamak mümkündür. Ankara'nın Ulus semtinde bulunanı ise belki Türkiye'nin en büyük amele pazarıdır.
Ankara umudu yeşertecek suyun kaynağıdır onlar için. Kars'tan Edirne'ye kadar birçok şehirden ameleye rastlamak işten bile değildir. Adeta Türkiye'nin amele haritası burada çizilir. Yaz -kış demeden binlerce insan gün doğmadan Ulus'ta toplanır. İşveren için bu potansiyel büyük bir avantajdır. Zira çevresinde toplanan onlarca insan arasından en güçlü olanını, en az yevmiye isteyenini rahatlıkla seçebilir. Rekabetin en yoğun yaşandığı bu pazarda, rekabet mecburiyettir. Ulus'u gün ısıtmaya başladıkça emeğe talep azalır. Talep azaldıkça da emek ucuzlaşır ucuzlaşır ve ' Karın tokluğuna abi' diyecek seviyeye gelir. Akşam eve boynu bükük gitmektense, kapı ağzında bekleyen yavrulara gülebilmek için teslim olur gurur işverenin ağzından çıkan her rakama. Oysa bitpazarında bile üç aşağı beş yukarı bellidir ürünün fiyatı.

İstanbul'da ise amele pazarlarının sayısı çok olsa da pazar müdavimleri Ulus pazarına göre daha azdır. Bildiğim kadarıyla Kadıköy'de Başçavuş Sokağı'nda, Üsküdar'da Mihrimah Sultan Camii'nin hemen yukarısında, Bağcılar'da Ateştuğla'da, Bahçelievler'de Yenibosna Yıldırım Beyazıt Caddesi'nde amele pazarı kurulur. Daha çok aynı bölgenin insanlarının toplandığı bu pazarlarda az çok pazarlık yapma imkânı vardır. Eğer mevsim kış değilse işverenin naz yapma şansı da azdır.

'Gurur Karın Doyurmaz Abi'

Amele pazarından alınan bir amele, kamyonetin kasasına kral edasıyla biner. Yüzünde beliren tebessümü geride kalan arkadaşlarına fark ettirmemek için başını çevirir. Zira gülümsemek rencide etmektir geride kalanları. Hatta hiç olmayacağı halde arkadaşına, ' Hele ben bir gideyim yarın seni buradan aldırıveririm' der. Ertesi gün, pazara yeni bir kamyonetin gelmesini bekleyeceğini bildiği halde ümit etmekten başka çaresi yoktur arkadaşının.

Bir amele için en ideal yer inşaattır. Çoğunlukla inşaatta kendi kategorisinden işçiler olduğundan utanmadan bir uzun hava tutturabilir. Çantasındaki azığı ziyafet çeker gibi bir bardak su ile yiyebilir.

Eğer hanımefendinin ipek perdeli, meşe mobilyalı, saten boyalı evinde duvar kıracaksa işler değişir. Kasketinin altında sakladığı solgun gözleriyle dikkatlice geçer koridordan. Balyozdan çıkacak sesi biraz olsun hafifletmek için ucuna bez bağlayıverir. Ufaklığın getirdiği kurabiyeye katık ettiği öğle çayını içerken, höpürdetme ihtimali kâbusa çevirir ziyafeti. Cam bardağın atılacağını bildiği halde tozlu parmaklarıyla özenle tutarak kirletmemeye çalışır bardağı. ' Ne bu mahcupluk? Biraz gurulu ol!' desen, cevabı hazırdır: ' Gurur karın doyurmaz abi...'

Amele ve Amele Pazarı Ne İfade Eder Toplumda

Osmanlı Devleti'nde ve Cumhuriyet Dönemi'nin ilk yıllarında amele, işçi demekti. O dönemdeki amelenin bir vasfı vardı ve yalnızca inşaat işlerinde çalışanlar için kullanılan bir ifade değildi. Osmanlı döneminde, tarımsal alanda araçların bakımı, bitki ve hayvan hastalıkları ve çareleri konusunda kalifiye işçi yetiştirmek amacıyla, iki yıl öğretim süreli 'Amele Okulları' kurulmuştu. Kaynaklara göre, II. Meşrutiyet döneminde bazı yerlerdeki Numune Tarlaları da amele okulu haline getirilmişti. Çiftlikler içinde genellikle uygulamaya dayalı bir eğitim yapılıyordu.

Osmanlı dönemindeki önemli cemiyetlerden olan Kadınları Çalıştırma Cemiyeti'nin en ilginç ürünü, Osmanlı Ordusu bünyesinde sadece kadınlardan oluşan 'Amele Taburları' kurulmasına ilişkin fikri ortaya koyup, hayata geçirilmesinde öncü olmalarıdır.

Tarihe baktığımızda, amelenin hiç de küçümsenmediğini görüyoruz. Oysa günümüzde bir aşağılama ifadesi olarak kullanılıyor 'Amele' kelimesi. Kelimeye bu kadar hor bakılırsa, o kelimenin vücut bulduğu emek bezirgânları nasıl görülür? Amele pazarlarında bir suçluyu arar gibi keskin ve şüpheli gözlerle umut avcılarına bakan polis de toplumun gözünden başka bir şey değildir.

Gelin hepimiz, yeryüzündeki bütün maddelerden soyutlanıp yalnızca beş dakika evimizin duvarlarına bakalım, duvardaki her kum tanesinde mahcupça gülümseyen umudu görebilmek için.

06 Temmuz 2012 5-6 dakika 7 denemesi var.
Yorumlar