Anla Sana

Hedefte Maneviyat Var.

Bir Kayseri fıkrası

Ermeni’nin biri sokakta oynayan çocuğun elinde altın bir çekiç görür ve gözleri ihtirasla parlar. Çocuğa yanaşır.

“ Çocuğum çekiçle oynayıp kendine zarar verme, onun yerine ben sana oyuncak araba alayım.”

“Iııh! der çocuk. İstemem.”

“Söyle ne istersen onu alayım çekici bana ver yeter ki kendine zarar verme.” Çocuk düşünür…

“ Bir şey alma ama beni evime kadar sırtında götür giderken de eşek gibi anır, o zaman bunu sana veririm.”

Ermeni az buz itiraz etse de sonunda “tamam” der. Ne olacak çocuk taşımak çok da fena bir şey değil, diye düşünür. Alır sırtına… çocuk “hadi” dedikçe anırır bizimki ve nihayet çocuğun evine gelirler.

“ Ver bakalım şu çekici.” Çocuk.

“Hayır, olmaz ”der.

“ Neden? Söz verdin ama bana.”

“ Söz verdim ama sen bunun değerini eşekliğinle anlıyorsun da ben insanlığımla anlayamaz mıyım?”

Çocuk aklı işte bir ders verme ihtiyacı hissetmiş. Ama ne de olsa Kayserili…

Bu fıkra üç şey üzerine kurulu “değer, açıkgözlük, saflık” ama bilge bir saflık.

Bu günkü Mısırlılar yitik uygarlıkları ve insiyatik geçmişleri(kadim Mısır) ellerinde oldukları halde hiç ilgilenmezler. İlgileneler hep o bölgelere akbaba gibi üşüşen yabancılardır ama bu yabancılar oek da eşek gibi anırmıyorlar…

Ya durum tam tersi olsaydı yani batılılar bunu vermemek için ellerinden geleni yapacaklardı. Lakin hal böyle olsa bile batılıların, kadim Mısır’ı anlamaları mümkün değildir yani bu kutsallığa Kayserili çocuğun gözüyle bakamazlar çünkü bu bir birikim, bir kültür yaşantısının parçası olma durumudur. Batı bilimsel zihniyetiyle doğuyu anlamak pek mümkün değildir.

“ Doğu doğudur, batı batıdır” demiş ya bir şiirinde Kipling. Aslında bunu sadece Kipling demiyor. Dünyaya nesnel bakabilmeyi beceren tüm batılı düşünürler, yazarlar, şairler söylüyor. Ortaya koydukları eserlerde bunların izini görebiliyorsunuz. Ha bir de bunu bildikleri halde amansız saldıran batılılar ve batıcılar var.

İşte batılı gözüyle doğu maneviyatına saldırmak çocuğun elindeki altın çekici kapma hevesidir, böyle bir şeydir. Hele ki bunu; içinizden çıkan, sizden uzaklaşan batıcı birileri bunu yapıyorsa kukla olmaktan öteye gidemezler. Kuklalılığı seçmek ayrı bir konudur ama yeri gelmişken şunu söylemeden geçmek haksızlık olur.

Kuklalar maneviyata, maneviyattan bekledikleri beklentilerinin boşa düşmesinden dolayı öfke duyarlar. Bu beklentiler içsel olabileceği gibi sosyal konumlandırmalara yönelikte olabilir(kültürel, ekonomik, konum, kariyer vs.).Lakin Tanrı, sizin akılsızlığınızdan kaynaklanan boşa düşmeleriniz, öfkeleriniz, sitem ya da isyanlarınızla ilgilenmez…Unutmayalım.

Her eylem kendisinde karşılık bulur.

Bazı kaynaklar bu günkü Mısır’ın antik Mısır ile sadece coğrafi çakışıklından, kesişiklikten başka bir ortak özellik yoktur, derler. Kanaatimizce de bu doğrudur, çünkü bu özellikleri birçok eski-yeni medeniyette de görüyoruz. Yani kendinden uzaklaşmışlar başka bir şeye dönüşürler, dönüşmüşlerdir.

Hele ki, batılıların bakış açısıyla incelemelerdeki beklentileriyle bunu yükseltirler, yani barbar olarak gördükleri toplumları incelediklerinde ısrarla barbarlık örneklerini ararlar, bulamadıkları takdirde bu barbarlık özelliklerini kendileri öyle bir ihdas ederler ki bizim bile inanasımız gelir. Bu yapıyı kendileri oluştururlar. Bunu o çekici kapma planlarının değişik bir versiyonudur.

Şöyle ki; Batı İslam’ı türbesel seviyeye indirmek isterse, gerçekten bunu yaparlar, üstelik bilimsellik adına bunu yaparlar ve bunun üzerine öyle doneler üretirler ki. İnsanın bunlara da safça inanası gelir. Oysaki türbelere dahi bir simgesellik üzerinden bakmak gerekir, tıpkı piramitler gibi.

Kuklalar hele ki inanca öfkeli olan kuklalar, bunlara dört elle sarılarak sanki kendileri bir şey olmuş gibi inanca, maneviyata bunun üzerinden saldırıya geçerler.

Zavallılar…

Eski ve yeni birbirinin aynısı olma özelliğini yitirirse yüklenilen anlamda, misyonda şekil değiştirir. Anlamın kendisinden bahsetmiyoruz yüklenilmiş olanın neye dönüştüğünden bahsediyoruz. Yoksa elbette ki orijinal kendisi ne ise, hep o haliyle kalır.

Bu gününün tarikatçıları dünün tarikatçıları ile uzaktan yakından ilgisi ve ilişkisi yoktur. Siz bakmayın bir bağ kurmaya çalışmalarına, çekiç entrikaları bitmez. Yaşadığımız yanılmalar ve aldatmalar hep bu yeni bir şey olma değişiminden kaynaklanır, bunu tekrar batının eliyle olduğunu söylemeye gerek yok sanırım.

Dönüşerek yok olma ve başka bir şeye dönüşmeye şöyle bir örnek verelim.

Eşarilerin, Aristo’nun materia prima yani ilk maddesini reddetmesi İslam dünyası da dahil yüzyıllarca dizginlenemez bir tartışmaya yol açtı. Necil al-Din Al Katıbi, Hikmetül ayn adlı Aristo felsefesini savunan bir eser yazdı.

Bunu örneği niye verdik?

Çünkü bu idealizmle realizm arasındaki bir tartışmanın, irdelemenin, bir bilginin ortaya konuluşunun çabalarını yobazlığın akla dahi gelmediği, bilgi teorisi üzerine entelektüel birikimin örneği olsun, diye verdik.

Varlık; sadece bir kavram ya da nesnel olarak gerçek bir şey olup olmadığı sorununa dayanmaktadır. Belli bir şeyin var olduğunu söylediğimiz zaman o şey sadece bize, kendimize ilişkin olarak mı vardır? Yani sübjektif gerçeklikten mi söz edeceğiz yoksa bizden bağımsız bizim dışımızda bir öz olduğunu mu kabul ederek varlığa bakacağız. Bakın adamlara yahu! Bakın da ders alın tartıştıkları konulardan ey ahali-yi yobaz.

Bu meseleyi tartışmışlar…

Ya şimdiki tarikat ya da her ne zırva teşkilatsa bir de bunların yapılarına bakın, bunlar aşağı doğru inen, beslendikleri yallarının başkaları tarafından verildiği ve yularlarının başkalarında olduğu bir yapıya yani gerçekte İslam düşmanı bir yapıya bürünmüşlerdir. Yani eski ile yeni arasında bir ilgi, ilişki veya en ufak bir benzerlik kırıntısı yoktur.

Bunlar; gerçek sahipleri tarafından kukla ve mikrop üreten organizasyonlara dönüşmüşlerdir.

Bunlar nedeni ne olursa olsun bir dağılmaya uğradıkları zaman birlikte mevcut durumlarını kaybettikleri için şaşkınlığa uğrarlar, dağılma ve dumura uğrama psikolojisiyle ortaya saçılmış virüsler gibi hareket ederler, bir şeye katılma, bir şeyle bütünleşme veya bir şeye dönüşmeye şiddetle ihtiyaç duyarlar aksi durumu yok oluş olarak algılarlar. Mutasyona çabalayarak bunu elde ettiklerinde (bilgi, teknolojiyi kullanabilme ve sevimlilik gibi yenileme ve yön gösterme çabaları) kendilerine sahte olarak verilen öğretinin orjinaline ve kendisine sahip çıkmadığına inandığı toplum ve kurallarına öfke biriktirirler. Toplum ve inanç için tehlikeli hale gelirler.

Bir tartışma da ben atayım ortaya…laf ola beri gele değil ha!

“İnsan aynı zamanda hayvandır.”

Buna hemen karşı çıkmak bir ön yargının ürünüdür. Çoğu kez bunu yaparız. Oysa bu doğrudur evet insan aynı zamanda bir hayvandır. Kızıyor musun Kızın öyleyse öfkelenin ve hatta okkalı bir küfür edin, sonuçta hayvan olmadığınızı değiştiremeyeceksiniz. Eğer bunu yobatik refleksle yapıyorsanız, hadislere bakın derim.

Peki şöyle deseydim. “Hayvanlar da biraz insandır”. Bu daha mı hoşumuza giden bir şey olurdu. Çok isterdim ama bunu diyemiyorum çünkü insan hayvani öz ile de yaratılmıştır. Yani insanda “insani öz ve hayvani öz” bulunur. Hayvanda insani öz bulunmaz.

İnsana bakış açımız iki öze ayrı ayrı değil karışım olarak yeni bir şey olarak bakmak akla daha yatkındır. Aslında bunların hiç birinin önemi yoktur. Kendimizi rahatlatma, kandırma, önemsenen bir şey zannetme, kendinizi varlığın merkezine oturtma… kavgası ve huzurunu duymadan başka bir işe yaramaz.

Benim için fark etmez ne istiyorsanız o olun. Ama ayarlarınızla oynanmasına izin vermeyin. Benim anlamaya çalıştığım şey varlığın kavram ya da nesnel bir şey olup olmadığını anlamaktır.

Bana göre insan nesneldir… Tanrı kavramsaldır. Ve her ikisi de gerçektir. Ve sizi yolunuzdan ayırmak isteyenlere şunu söyleyin.

“Beni evime kadar sırtında taşı istediğim zaman anır. O zaman senin istediğin şey olurum.”

Kısa ve öz olsun istedim kalın sağlıcakla efendim…

29 Nisan 2024 7-8 dakika 26 denemesi var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (2)
  • 16 gün önce

    Yazınızın öz ve doyurucu olduğu bir gerçek ,zihniyetler değişmedikçe egolar bertaraf edilmedikçe aç gözlülük hırs ve öfke ve kin beyinlerden ve yüreklerden kazınmadıkça insan giderek daha çok hayvanlaşmanın nirvanasına çıkacaktır ki bu sözünüze yürekten katılıyorum insan bilinciyle çok etkileyici bir paylaşımdı Sayın Kına saygılarımla