Aramızdalar

Onları kucaklamaya kollarınız yetmez, onları kimse kucaklayamaz. Sonsuzluğa dağılmıştır bedenleri.Tarihe ve Tanrıya...
Ya da kollarınızın arasında eriyebilir onlar, öyle savunmasız. Bir köyün akşam yorgunluğu,ekinlerin güneş hülyaları gibi
öyle dalgın
sığınabilirler kucağınıza..

Kalabalık bir evdir bazen yürekleri, dünyayı insanı ve ruhu anlamlandırmaktan da ötesini düşünen tıkış tıkış bir kalabalık.Ama onlar ıssızlıklarını her biri başka dilde konuşanlara bırakıp, ufuğun kızıllığına karışabilirler.Asla cevapları bulunmayacak soruları denize dökerler
balıklar korkar...
Korkan balıklara bilinmez denizlerin perilerini anlatıp, sakinleştirebilirler.Ay, bir varmış bir yokmuş insanlara acımayı bırakır, onların anlattığı öykülerle eski neşesini bulabilir, yeniden.Onların aklı dizginlenemeyen bir tayın hızı gibi yol alabilir.Kayıp mevsimlerin içine girip dünyayı kilitlerler üstlerine. Eksik parçalarını ararlar uyuyan şehirlerin.Gökdelenlerin ve uzaktaki taşranın acımasızlığın yuvarlak dünyasında başı ağrırken, göğün sonsuzluğu gibi uzayan yemyeşil bir ovaya ellerindeki çiçekleri bambaşka renklerle ekerler. Kendi yarattıkları bahçede, gizil bir kokuyu bulmaya çalışırlar.Boğuk bir ezgi eşlik eder, fısıltılı ve hiç yıpranmamış bir ses..Heybelerinden çıkardıkları biraz umut biraz tutku tozlarını üfürürler.Rüzgârın bıkmadan beklediği budur. Onlardan aldığı bu görevle öyle heyecanlanır ki uyanır tüm kırlangıçlar. Rüzgar ve kırlangıçlar şehirleri dolaşırken ziyan olan çoğu bakışa yeni bir parıltı gelir. Gözbebeklerindeki fersizliği sıyırıp, henüz her şey yolunda bir hayatım olmasa da yaşadığım müddetçe bir umut var demenin iç huzuru ile soluk almayı dener insan ademi. Tam o sırada bir kelebek kozasından çıkar.O özgürlüğe doğru kanat çırparken bir insan ömrü tazelenir onlar sayesinde.

Sonra, onların arayışları, sisli bir ormana doğru ilerler. Hışırdayan bir ağacın altına çekilirler. Karanlık kaygılara ses verir elleri.Hayat denilen çözümsüzlüğe tükürür gibi harfler düşürürler. Yaşam hakkında iki şeyi hep bilirler. Birincisi yalanlar
ikincisini de siz bulun.

Mesela cevher yüklü gamzelerine eğilip baksanız, sizi öldürmesi için aradığınız celladı da görebilirsiniz, aradığınız mabedi de.Şeytan sıkışan kalbinizi yerinden sökmek için uzatır ellerini, sesli ağlayabilir melekler.Söylenmesi yasak olan küfürleri duyabilirsiniz, ninenizin dinlediği unutulmuş melodileri de.Onların alnında on beş yaşın tüm çılgınlıklarını, henüz yaşamadığınız seksen yaşın erdemini görebilirsiniz.

Gündelik, sıradan bir dille yazılmıştır yarım kalan kimi masallar.Hangi kral hangi prenses tamamlayabilir son soluğunda onları.Çokca alkış almış sahnenin kendi isteği ile karanlıkta kalmış tarafındadır onlar.Bekleyişler kulusinde duaların veya muskaların yapamayacağı şeyleri gözlerini kaldırıp göğe bakmakla yapabilirler. Huysuzlanan ruhlarından geçenleri şehrin duvarlarına kazıyabilirler, ölmeye alışık oldukları için polislerden korkmazlar, bekçilerden de.Alkışlarınıza, övgülerinize eyvallah etmez, öfkelerinizden korkmaz onlar. Siz horlarken, pireler bilmem nerenizde şölenlerdeyken yazmak volkanıyla düşlerinizi yarım bırakanları
yakıp yok eder onlar.Ama sözcüklerin dökülmesi kadar kolay değildir kurtuluş.
Kendi var oluşunuza saygınız varsa karışmalısınız okuduğunuz ırmaklara.
Ve aramalısınız gerçeğinizi
hep beraber özgürleşmemiz için..

Çocukca büyüyüp aklınızın almayacağı her şeyi, akıl almaz yüreklilikle
delilikle bilgelik sınırında, yeniden yorumlayan bu insanlar bizlerden birileri, aramızdalar...

01 Haziran 2012 3-4 dakika 45 denemesi var.
Yorumlar