Aşk Ölesi

Seni yazmadığımı fark ettim, sen, yılbaşı ağacının kırık süsündeki yeni yıl ümidi bile değilsin artık benim için. Aklındaki yatılı misafirliğimden ve kalbindeki nefret gemisinden yol aldığımın bilincinde içimin semt pazarında dostça bir unutuşa vatandaş oluyorum. “Gel vatandaş gel” diyerek çağırıyor unutuşlar beni. Eski bir şarkının arabesk ruhunda boğazımı temizliyorum, boğazım düğümlenmemiş ve kendiliğinden çözülmüşüm gibi.

Kadınlığı bir girdaba sıkışmış sevgimin erkekçe öptüğü kalemim, artık cinsiyetini değiştiriyor.

Seni azımsanmayacak mutlulukların derin gidişlerine bırakıyorum. Bana kattığın o her yaşamak ve benden çaldığın en sahici mutluluklar için de olsa bir burukluğum yok.

Gitmişsin. Biletin ardından gelmiş, dudaklarının kenarındaki ince çizgilerin ömrüne bereket güldürdüğü akşamlar bir başkasının olmuş. Olsun...

Ben, başkasının olan birinin hiçbir şeyi olmayacağım.

Seni kalbime söylemediğimi fark ettim, bunca yıl sadece bir yalnızlığa asılmış ve idam mahkumunun son isteği gibi seni kalbime fısıldatmış; duyulmamış, boş ver...

Kadınca aşkların vokalistinin sesi çok güzelmiş ama ben en erkekçesinden davalarımın, gurur örtüsünü örterek bu kış da kendimi ısıtacağım.

Adın neydi? Artık ayrılıklar bile aykırı gelmiyor senden yana, ben onları kendim gibi kabul ettim. Yaşasın dedim; ümit astımına ihtiyacı varken nefesimin. Yine de ağır aksak alsa da nefesini yaşamdan; yaşasın.

Bir gün seveceğim. Sevmek, gardırobumdan çıkıp şıkır şıkır oturacak üstüme; o sen olmayacaksın. Ne acı, öyle değil mi? Bir gün sevileceğim. Sevilmek, yatağımdan çıkıp en masum ve namuslu haliyle benim olacak; seven sen olmayacaksın.

Kabul ettim. Hak yolundan Haktan geçti, bülbül sesiyle. Niran Ünsal'ın da 'Helal et' şarkısı güftesi ve bestesiyle oturdu karşımıza, kabul ettim benim olmayan her şeyini.

Bir başkasında kahkahanın balistik raporu geçerken kalbime, ben, artık kıskanan bile değilim. Düğümleniyor boğazıma, en gıcık haliyle günler; olsun, kabul ettim. Farenjitim var, senden bilinmesin.

Ne acı, öyle değil mi? Sevilenin seveni olamamak. Ceplerimi karıştırıp mendil yerine hep sen düşerken yollarıma, yürüdüğün yollarda düşürdüğün bozuk para bile olamamak.

Boş ver, seslendirmeni üzülmesin denememin; sesi titrerken okuduğu her kelimemde, üstünü çıkarıp en giyinik mutluluğunla sarıldığın sevdiğin seni yazdığımı hissetmesin.

Ayırmak için seni kendimden, sevdiğinden ayıramam ki seni ben. Ayrık otlarımdan dudak büken ısırgan otları hedef alındı, ben, yaşamın monoton otu değilim. En sebzeli tökenmişliğimde etlerine saldıramam insafsız aşkların. Bir parça, küçük bir parça sen kaldı.

Yabancı soluklanmalarda nefesimin bana yetmediği yerde bir yaşama sebebi olması için.

Başka nedenim yok. Gözlerim özüme akıyor, çok kuru kalıp enfeksiyona sebep olmaması için. Bunun da seninle ilgili bir nedeni yok.

Emin ol, en emin teşekkürünün zenginiyim ben bu aşkın; gidişine çokça, hiç gelmeyişine çokça, hiç sevmeyişine çokça ve bir başkasına gidişine binlerce...

Köşeyi döndüm. Paralel evrende gönül çiçeğinin koparılmamış papatyası olursam kendime buradan bakacağım. Bir türlü sana güzel görünmeyişime oradan acımak buradaki beni üzse de bakacağım. Acımasız senaryo yazarıyım ben, kanatmadan iyileşemem ki.

Sinopsisini elime veren kader, iç mekanından baktırıyor kalbimin, dış mekana hiç geçemedim.

Olsun, Güroğlu oldum ben. Sesim çok gür çıksın, bir tek kalbim senden yana duyulmasın diye.

Ak'ım, karında kaldı kışların. Soy'uma bulaşma, artık o ben değilim.

Fırlattım kepimi, sevilmemekten mezunum bu yıl da. Asgari ücretli çalışanı olacağım yine kısmet güneşlerinin; amele olarak seyredeceğim başkasını çok sevişini. Olsun, Güroğlu'yum ben. Sesim gür çıksın, bir tek senden yana acılar korosunun bet sesli acısı duyulmasın diye.

Ok atıldı, Er oldu Eros. Askeri kışlalarda terhis edildi; ben, sana atarsa bir diyerek gelemem.

Atarsa sonsuzluğum koğuşumda. Beklemeyeceğini biliyorum zaten beni, mendilinde gül oyalar şarkılara emanet bir tesettürlü olacak; bağnaz susamlarında beni yiyemeyeceksin aşk simitlerinde. Yine mi simit?

Çay çok severim, demlenip yalnızlıktan yana; en sıcağından höpürdettim. Simitsiz çay olmuyor, 'Sevdiğim' demeye utanıyorum, eski sevdiğim... Kusuruma bakmayacağını biliyorum.

Şimdi gitmek zamanı, kalem beni gözyaşı yazıyor. Boğulmak istemiyorum, şemsiyem de yok.

Gür oldum ben; çok gürlendim, sessiz yalnızlıkların seslerinden korkmamak için.

Seninle bir ilgisi yok. Konuşsana Bir tanem değil; sustum, duysana başkasına ait olan tanem.

Gökyüzümüz değişti, ben, gecenin siyahı ve sen gündüzün kremli yaz sıcağı.

Yok, uçurtması kesildi sınırların; geçemem ötene. Öl oldum ben; çok ölen oldum.

Güroğlu, gür çıksın diye...

17 Aralık 2020 4-5 dakika 464 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar