Aşkın Evreleri
“Bizim aşkımız sonsuza kadar,” diyen iyi halt etmiş. Her şeyin zamanla sınırlandığı bu dünyada, kim bu kadar iddialı olabilir ki? Hani şu reklam filmlerindeki “Açsan sen, sen değilsin” sözünü, rahatlıkla “Aşıksan sen, sen değilsin” diye çevirebiliriz. Öyle ki o dönemlerde duygular ışık hızıyla ilerler; hem mutlu olursunuz, hem mutlu edersiniz. Aşkınızdan bir ses duymak, bir fotoğrafına bakmak ya da bir mesajını okumak dünyalara bedel olur. Hatta en güzel sanat eserleri de genellikle bu dönemlerde ortaya çıkar.
Bahsetmek istemesem de, aşkın da evreleri vardır — tıpkı mevsimler gibi. Ama tek farkı şu: her yıl tekrarlanmaması.
İlkbahar Evresi:
İlk karşılaşma, ilk bakış, ilk dokunuş, ilk söz… Bunlar aşkın ilk ateşini yakan unsurlardır. Gözleriniz sürekli onu arar, kalbiniz hızla çarpar, yoğun bir ilgi hissedersiniz.
Yaz Evresi:
Aşkın doya doya yaşandığı, en coşkulu dönemdir. Karşı tarafın kusurları görmezden gelinir, her şey keyiflidir, insanlar daha sevecen, hayat daha anlamlıdır.
Sonbahar Evresi:
“Canım, aşkım, bir tanem, meleğim, gülüm” gibi söylemler yavaş yavaş yerini sitemlere bırakır. Sudan sebeplerle tartışmalar başlar, mesafeler artar, ayrılık imaları yükselir. Bir yandan yaşanmışların verdiği hüzün, diğer yandan “Acaba düzelir mi?” umudu sürer.
Kış Evresi:
Tüm hataların su yüzüne çıktığı, tarafların birbirini suçladığı, “Bir daha asla âşık olmam” yeminlerinin edildiği dönemdir. Herkes aynı kefeye konulur, nefret ve tehditler yarışır. Aşkın yalanlandığı ve tarafların ağır yaralandığı süreçtir bu.
Aşk, kimine göre tek taraflı bir oyun, kimine göre karşılıklı bir kör dövüşüdür.
Aşk; bir bakışla başlayan, dudaklarda filizlenen ve kimi zaman dokuz ay sonra “baba” demekle sonuçlanan sürecin ta kendisidir.
Selam olsun, aşkı badem şekeri niyetine yiyip kan kustuğumuz aşkdaşlarıma…
Selam olsun, aşkı beyaz bir sayfa sanıp kandırıldığımız, yırtılırcasına çizilip çöpe atıldığımız gönüldaşlarıma…
Aşk, kimini güldürür, kimini süründürür, kimini de öldürür.