Ateşe Gebe Su
Adamın biri, adam gibi der ki: ateş ve su üstüne öylesine bir yazı yazılmalı...
Şaşar kalırsın. Henüz keşfedilmemiş varlıklar sınıfına düşer lügatlerdeki ateş, sürekli tüketimde olmasına rağmen kelime bazında bir başkadır su, başkalaşır kısmen.
Ateşin ve suyun sütüne, hal hatır ve üç beş satır;
Oysa bilmiyoruz, mesela ben bilmiyorum, su nedir ve ateş nerede? Gaye budur, bilinmez istenir. Dünyaya gelişin dünyalı oluşun ısrarı fani âlemde tecelli eder böylece. Ayaküstü kelimeler ve boynu bükük fiiller, sonu gelmez cümleler... Hani anlatamadık, anlatamamayı anlatalım öyleyse.
Yerle yatay toprakla özdeş ateşten bir basamak, sonrası yangın, ateşsel fırtınası vardır insanın. Taşar kelime boyutu. Özellikle bağrında seyyar külhan yeri taşıyanlar, gözünden suyu eksik etmez. Gözün akıttığında bir ferahlık, cennet mutluluğuyla serinlik... Bizler bizin ben tarafında 'empati' kelimesinin gölgesinde seni ben gözüyle yaşayan bizler. Kaç kez gösterdik kendimize ateşimizin gözyaşlarını? Kendimize ait olmayan toprakta yasak alevler büyütüyoruz gıybete uzayan kordona tutuk.
Bir gün biri çıkıp diyor ki ?herkes mukadderata hayrandır- ateş ve su topraktan geldi. Suyun yahut ateşin nereden geldiği meçhul. Kâinat pervasızlığı bu denklem çünkü akıl bu yolda kaldı, biz yolda akılsız kaldık. İnkisar perdesi ihtirasın elleriyle açıldı ve geniş ekranda yazdıklarımızı okumaya başladık. İşte bu bir başka yangınıdır insanın mürai sularla beslenene.
Dünyada salah ve felah serhaddına ateşle kavuşuluyor ve bu yanış ahrette suyla ödüllendiriliyor. Yani ateşi su takip ediyor.
Bugün çarşambaysa yarın perşembe oluyor. Bir ayrıntı, ismi konulmuş, üflenip okunulmuş bir yarına kavuşmanın garantisi nerede? Adını önceden koyduğumuz yaşanılmamışlık bizim sonsuzluk arzumuzun yetim çocuğu sanki. İnsan yangında da suyunda da sonsuzluk talebinde. Ateş ve su sonsuzluğa koşuyor. Evet, perşembe, nisan ve hatta sonbahar söz-cük. Yaşanmayı bekliyor, kelimeler kandırıyor, hayat utandırıyor. Yazmasını ve yaşamasını bilmeyeni...
Necip Fazıl: Resimde ateş gördü mü o yanıyor, bir haritada deniz görse boğulup. Nazım Hikmet ' sen yanmazsan, ben yanmazsam, biz yanmazsak' üçlüsünde karanlıkların aydınlık ifşasına bu riyazetle ulaşılacağını anlatıyor. Ya divanın bana göre baş köşesi Fuzuli? Onun yangını sermayesi değil miydi? Bu yüzden her harfinde alev volkan. Bu yüzden suya kaside yazmadı mı? 'Başını taştan taşa vura avare su' demedi mi?
Âlim ilminin taliminde kader düğmesinin son ipliğini sökmekte, kibre saygısı yok. Mütevazılık kaygıyı kabul etmez oysa. İptida; kötü olmak, kötülüğün abes bahanelerini irade fetvasıyla yitirmekti yine Külli'nin tövbesiyle. Şimdi, zamane yokuşlarda nefes nefese kalmış kasvet kedisine dönüştü hikmetlerimiz. Dışı muhteşem içi cife ciğerlere müstahak olmakla kalmamış ciğercilerle mukavele imzalamış. Bıyıklarında kader söküğü...
Bense kedilere oldum olası gülmüşümdür. Yine güldüm.Gülümsedim, ama gülüşümü benimsemedim. Susmuş gibi yapmalıydım. Dudağımda ateş vardı, deniz dalgaları gibi vuruyordu damağıma dilim. İyi ki yaşayan kimliğim, ölmüş duygularıma hükümran değildi.
Sordum, karanlık ateşten midir sudan mı? Nefti gölgeleriyle insanlar, siyah potinleriyle askerler, fecir öncesi nöbet, malaryalı hastalar, en uzun geceyle en kısa gece arasındaki tek fark ateşmiş meğer. İnsaf yahu! Bu mütalaadan gamlıyım çünkü düşüncemin sonu hep suyu bulmakla rabıtalı, fıtratla olan paralelliği korumak aynı zamanda... Yani bir nevi nefsi müdafaa... Bu savunuş gönül irticasında, mülteci âlemlerin cami avlusuna bırakılışa denk düşüyor. Sürgünlerdeyim yanıyorum. Esaret ateşin remzi ve ateşteki: doğuştan göçmen, ülkesinden gelmemiş ülkesine gitmeyen iltica çukurunda forsa, aşikâr boşlukta azade. Ne girift ama!
Senden çıkıp sana gelen bir şey varsa adını yaşamak koyuver gitsin.Diyorum aynaya bakıp bakıp.
Kibritçi kız ölmüş de sayfalarını bekliyor okunma haberi, kara haber tez duyulduğundan eçhel. Her seferinde ölüyor kibritçi kız, ölüm kibritçi kızdan çıkıp kibritçi kıza dönüyor. Ölümü yaşayan, yaşatan kibritçi kız... İşte klasik olmanın farkı!
Bir küpe takıyorum Andersen'den desturum. Kimse neticesine bakmamış kızın ne oldu ne bitti ölüm mü varmış, bir başkasında ya hani bende değil ya, ölüm ölümün içinde kalmış. Tabutsuz ceset bize ait değil, bizim kibrit alevinde filizlenen düşlerimiz yok ya hani.
Bizler hayatı seviyoruz, çünkü bizim için hayati önemi var.
Sahi, bize ne! Ben ölmedim ben yaşıyorum bak bunlar ellerim, işte gözlerim lanet olsun duyuyorum, doyuyorum, üşüdüm, ağladım. Ben, ben işte gördüğüm yerler bu heykel bu su bu ateş bu insan bu solumak bu hava şu da kelebek. Zaten öyle olmasaydı kimse ölmezdi. Ben de yaşamazdım bu kadar, tekrar ediyorum:
Önce ağlamasını bilip alevleri üşütmek gerek...
Anlattım bilmiyorum, söylemesem duyulmamışımı da unutacaktım. Kendini, haddini bilmeyene ilim ne fayda etsin? Onlar biliyor ben bilmiyorum buna yürek dayanmaz. Ben büyük bir cahilim! Hatırladığım kadar alev unuttuğum kadar su var hayatımda... Ben parça masumiyetinde bütüne hasret. Bir unuttum ateşi, öyle kapıldım suyun bir taş atılmasından sonraki ahengine, ben unuttum bütün dünya hatırlasın diye. Bitmez şimdilerim, başlayacak sonralarım, bitmiş eylemlerim bensiz çekimlenirken, içimde tütün yetiştiren rençperlerin sonsuzluk şüphelerinde yaşadım, bende kırılan utanç perdesi kadar gururlandım...
Aşığım bütün hücrelerime, seviyorum damarlarımı bende yaşayan bir yaşam var içimde atan kan, kanımsa su gibi akışkan, kanımda alev saçıp patlayan hatıralar var. Dedim ya senden çıkıp sana gelen bir şey varsa adını yaşamak koyuver gitsin. Yazdıklarım yeniden döndü bana, ben de dönüp baktım yazdıklarıma.
Ateşe gebe suyum,
Ateşe engebe suyum,
İşte ben buyum.
Saygılarımca...
24.10.2009 Cumartesi
Baştan aşağı felsefe.Toprağa değinmeden olmaz diye, yüzeysel eşelemişse de yazar,ateşin suyunu sıkmış,suyu alevlendirmiş. Karanlığın,ateşsizliğin mi, susuzluğun mu sonucu olduğunu kestirmeye çalışmış. "Senden çıkıp, sana gelen bir şey varsa, adını yaşamak koyuver gitsin" derken, hayatı da umursamamış değil. "Bizler hayatı seviyoruz, çünkü bizim için hayati önemi var" demiş. Dünyada ve ahrette yaşamı karşılaştırmış. "Önce ağlamasını bilip, alevleri üşütmek gerek..." deyip, sanatın da dışında kalmamış.Yazdıkları,yazara döndüğünde, yazar da "baktım yazdıklarıma" derken, yine kendine bakmış aslında. Şairliğini devreye soktuğunda, "biraz kül, biraz duman, o benim işte" yerine; "Ateşe gebe suyum, Ateşe engebe suyum, İşte ben buyum". Demiş ki yazdıklarının da özünü vermiş.
İçtenlikle kutluyorum.
Sevgili Mücahid, İnsan su ve ateş ilişkisi olan denemenizi bir güzel okudum.Sonra size yapılan yorumları da okudum.Amacım konu hakkında hiçbir eksiğimin olmaması isteği idi.Yazınıza felsefi boyut katmışsınız.İşin içine felsefe girdi mi yazının evrenselliğ artar,ne yazık ki okuyucusu azalır.Çünkü felsefe düşünce sistemi demektir.Asla hataya gelmez.Boşluk ta yapamazsınız.Bu yüzden okuyucu bu tür yazıları pek tutmaz.Bundan bu tür denemeler yazmayın sonucu çıkmaz.Aksine bu konuda çok boşluk var,doldurulmalı sonucu çıkar.Benzetmeler ve düşünce geçişleri mükemmel olmuş.Bazı sözcüklerin biraz eski olması arı Türkçe isteyen beni düşündürdü,Yani okuyucu sözlüğe başvurmamalı diye düşünüyorum.Bu,okuyucuyu bıktırır endişeşi taşıyorum.Özellikle okuma alışkanlığının az olduğu bizim gibi toplumlarda bu ayrıntılar düşünülmeli.Karşılığı olmayan düşünceler için seçimler en çok kullanılan kelimeler yönünde yapılmalı.Sizin gibi genç bir düşünce erinin bu işlerle uğraşması onurların en büyüğü.Sizi,kalbi duygularımla selamlıyorum.
öncelikle konu seçimin , felsefi bakış açın ve sorgulamaların için kutlamak istiyorum. çok okuduğun belli ama...Sait Bey'e katılıyorum ...keşke dil daha sade olsaydı...daha duru ve anlaşılır...diye düşünmekten kendimi alamadım ! çok güzel tespitler ve bakış açıları var yakaladığım yazı içinde...
''senden çıkıp sana gelen bir şey varsa adını yaşamak koyuver gitsin '' ne kadar manidar..
tebrikler
Şairim, okuduğum bir makalede şöyle diyordu; mevcut edebi yapıtların gerçeklikte yaşanan sorunların, sorunsal bağın kopmasıyla yaşanmaktadır..Bu durumda felsefe yaşanan bunalım ve sorunun kökenlerinin ne olduğunu anlatmaya çalışmasıdır .Deneme yazında bunu gördüm edebiyat ve felsefe ki; sen bunu gerek şiirlerinde gerekse yorumlarında çok nefis sergileyebilensin ayrıca takdirimdir. ' önce ağlamasını bilip alevleri üşütmek gerek ' güzel kural mıdır, eylem midir yaşam için bilemiyorum ama güzel bir cümle...En çok hoşuma giden ateşe bakış, ateşe başkaldırış yada ateşte yok oluş... '' Ben buyum işte '' bu cümle anlam açısından çok ve çok güçlü bir cümle böyle algıladım.. Daha nicelerine ..Sevgilerimle...
sonra ateş keşfedilecek ikincisine su aynı su olacak kabul edilsin söndürmedeki ustalığı... başa gidilecek en başına ateş yandığını bilecek su söndürdüğünü
ne zaman ışık renklerine bölünecek vakti gelmiş bir doğumda duracak can doğmadığını sananlar bilerek doğduğunu görecek
kim yaktı sorulacak ateş seni ve kim itti seni can ateşe sonra cümlemiz kurulacağız rengareng köprüye
ateşi bilen ateşe suyu bile suya gidecek
yanmadıkca sudaki ateş su olmakta yalan
çiğdim piştim yandım
sevgilerimle Mücahid