Ateşe Kötülükle Yaklaşma

Ateşin iyi tarafı;
Biraz da kötülüktür.

Çünkü bu kötülüğe birilerinin gerçekten ihtiyacı vardır ve bazı yaralar vardır, yanmadan kaynamaz.


Her şey kendi etrafında dönerken, yeniden oluştuğunu zannettiğimiz her şey bir öncekinin tekrarı ve döndükçe masumiyeti dağılan bir dünyada yaşıyoruz. Etrafında döndüklerimizi daha çok tanıyoruz, tanınıyorlar. Tanındıkça gizi kalmadığı için masumluğu bitiyor.

Kırıklarım ancak cehennemde ısınırsa, kaynar. İyileşir belki bu ateş, bir ateşi dindirmek için daha büyük bir yangın çıkarmak gerek, cehennemden büyük yangın tanımıyorum. Canım yandıkça, yüreğim, o küçük et parçasının kaynadığını hissediyorum, işte o zaman elleri benimkilerden daha fazla üşüyen birisini düşünüp, serinliyorum.

Bedeni üşüyenler olmasa yüreğimiz hiç ısınamayacak!

Yanacağımı bilerek yanında olmak istiyorum, ateşini hissedecek kadar yakınında. Cehennemi yeniden doldurmak için, kendi adıma kötü olduğumu kanıtlamak için. Acıdığında sana daha çok yakınlaştığımı hissediyorum, bu kötü duyguyu tekrar hissetmek için yeniden, yine yanmalı.

Herkesin iyiliğini, kendimin ise kötülüğünü istiyorum. Bunu söyleyebilecek kadar cesur hissediyorum kendimi ve birçok insan onunla olup, kötü olmayı diliyor gizliden gizliye. Saklayamam çünkü sakladığın her şey büyür, sandıklara sığmaz, taşar. Yüreğini daraltır, içine dert olur, içinde büyür, dışından belli olur her saklanılan.

Seni saklayabilecek kadar küçük bir yerim yok ama içimdesin.

Biraz daha yangın, biraz fazla ateş istedim. Tutunduğumda ellerim yandı, avuçlarımda köz, tüm bunları bir kere rahat nefes alabilmek için istiyordum. Penceresi olmayan, kapısı bol olan bir yerde nefes almak ne zordur, bilemezsiniz. Kaygı ve endişeyle gidip geliriz aynı yolları. Kaybolacağımızdan korkarız, sarılmak isteriz, kollarımızda bizi kucaklayan boşluktan başka kimseye sarılamayız. Gitmek isteriz her defasında aynı yola denk geliriz. Çünkü ayaklarımız ezberlemiştir, yüreğimiz değil. Yürek her defasında yeni bir yol zanneder gidilen yeri ulaşınca bir önceki hayallerin kırıkları batar ayaklarımıza. Yürek inanır çünkü her defasında, az daha yalan isteriz, az daha yanmak, biraz nefes almak için.

İşte bunun için affetmeyeceğim kendimi, hem de hiç, o tek bir nefes için yanmak isteyişimi, ölmeyi kabul edişimi affetmeyeceğim.

Affetmeyeceklerim arasında en çok kendim yer alıyor
Kendime bu dünyada artık yer kalmıyor.

Her şey için bu kadar geç olduktan sonra, suçlayamam kimseyi beklettiği için. Kendine geç kalan insanın başkalarına yetişme olasılığı yüzde kaçsa, işte o orandaydı hayata kızgınlığım, önemi yoktu ve bunun farkında da değildi zaten kimseler, yine de bazen öyle çok kızmak geliyor ki içimden, tüm geç kalanlara, tüm bekletilenler adına...

Ama sesim yetişmiyor!

Yanlış ilaçlar kullanırken öğrendik
Sabretmeyi, inancı ve beklemeyi!

Yanlış yollarda doğru insanı bekledik belki, çekmecemizde hiç yeri değişmeyen nesneler sakladık, herkese anlamsız bize anlamın üzerinde hissettiren duyguyla. Çekmecelerdeki ilaçların yeri sürekli değişiyor, her gece farklı bir yerde misafir oluyor ve gecenin bilmem kaçında, herkesin rüya gördüğü bir vakitte hiç olmadık bir nesne hatırlatır sana her şeyi.

Gecenin üzerinden atla, sabahın tam tepesine düş, kırıkların net sayısı biraz fazla bu sefer. Ayrılığın üzerinden atlayıp geçemezsin, ayağın takılır her defasında, düşman olursun bileklerine, kesersin, kesmeyi istediğinden daha fazla. Gidemezsin, durduğun yerde de duramazsın. Gideceğin hiçbir mekân değiştirmeyecektir içindekileri, tembellik çöker omuzlarına, bileklerin düşer beyaz fayansın üzerine, gözlerin düşer yerdeki kırmızıya.

Her şeyi temizlemek istersin, tüm yaşanılanları bir poşete doldurup çöpe atmayı geçirirsin aklından ama aklının içindeki başka bir akıl bunun olmayacağını haykırır suratına. Suratındaki o ekşi ifadeden bu anlaşılır. Bileklerin yoktur çünkü... Daha neler gitmiştir bileklerinle beraber, bilemezsin.

Bir süre bilmeden, duymadan ve gözlerini kapayarak çırpınırsın, böyle ne kadar yaşabileceğini düşünmeden, tavana duvarlarını dikersin sanki senden başka birisi daha vardır o tavanda, göz göze gelmiş gibi irkilirsin bir süre sonra, unuttuğun her şey kafana düşer tavan arasından,. Sonra toparlandığını zannettiğin anda yeniden aynı şeyleri yaşamaya başlarsın. Zaman sana hep yineler, aynı olayları.

Yinelenirsin, yenilendiğini zannettiğin anda, hep beklemek vardır senin saatinde.

***

Pencereler beklemek için
Kapı gitmek içindir

O yüzden bir evde birden fazla pencere, bir tek kapı vardır, sokak kapısı. Çok gel, az git diye...

Ve demlik, ocak

Bayatlasın diye demlenir tüm çaylar

O tek seferli gelişin, tüm gidişlere değerdi
Önemli olan değersiz bunca olayın içinde, en gizli değeri bulabilmekti.

Nokta koymayı başarabilseydim bu hayata
Bir hikâye daha eksik olurdu.



Yirmi İki Kasım İki Bin On Üç 13:00

17 Mart 2014 4-5 dakika 94 denemesi var.
Beğenenler (3)
Yorumlar