Avuçlarımızdaki Mutluluğu Hissederken

Zaman akıyor takvim sayfaları dökülürken yere... Dünya dönüyor, evren her güne yeniden adım atarken... İnsan uyanırken her yeni güne, evren güzelliğiyle eşlik ediyor ona.

Güneş ta tepeden gülümserken, toprak kucak açıyor her yeni başlangıca. İnsanı içine alıyor ve koca bir çerçeve oluşuyor. İkisi de tebessüm verirse birbirine, mutluluk çerçevesi ışıldıyor. Vermez ise, karanlıklar çöküyor çerçevenin üzerine... Ve insanın avuçları arasında beliriveriyor bu hayat çerçevesinin kaderi yine.

Çevre, doğa, yeşillik ve canlı gibi hayat kavramları çıkıyor karşımıza. Hepsi çerçeveyi betimliyor. Bir şiir edası bahşediyorlar, dize dize akıyorlar çerçeveye. Sonu gelmeyen bir şiir gibi, duygular yansıtılıyor, renkler ise hiç bitmiyor bu çerçevede.

İnsan denen varlık kahraman oluveriyor bu çerçevede. Asıl resmi insan denen varlık tamamlayıveriyor, verdiği renklerle. Avuçlarını açıyor renkler saçılıyor etrafa. Tabi çerçevesini hangi renkle betimlemek isterse. Bir ayna gibi yansıtıyor çerçeve yüzünü, insana. Hüzün veya neşe doluyor çerçeve. Takvim yaprakları düşerken yere. Saat fısıldarken zamanı bizlere.

Çevre derken doğa deriz, doğa derken yeşillik... Hepsini birleştirsek canlı kavramı gelir gözler önüne. Düşüncelerimiz akarken tane tane mutluluk nedir diye düşünürüz. Veya hangi çerçeve bize mutluluğu sunar diye. Peki ya bana mutluluğun resmini çizer misiniz desem. Ne dökülürdü derinliklerinizden kaleme ve kalemden boş kağıdınıza...

Resimdeki kahraman siz olsanız ve renklerle bezenmiş çevre sizi sarmalasa o resimde. Veya şelale aksa bir yanınızdan da güneş gülümsese size tepeden. Hatta sardunyalar sarsa dört bir yanınızı diz dökseniz bir köşeye de toprak ısıtsa kanınızı.

Daha ne senaryolar dökülürdü kim bilir kaleminizin dilinden. Ve eminim kaleminizin dili ait olduğunuz şeyleri çizerdi size. Çünkü siz onlara aittiniz. Ve mutluluğun özünü onlar hissettirirdi size.

Çevre, kahramanı insan olan çerçevenin dostuydu çünkü. İnsan denen varlık; toprakla yoğrulmuş hava, su ve ateşin mükemmel karışımıydı aslında. İnsan onlara aitti. Ve de insan denen varlık, topraktan geldiği gibi toprağa da geri dönecekti ayrıca.

Çevre baş yapıtaşıydı. İnsan denen varlık onun parçasıydı. İnsan her güne yeni bir sayfa açtığında bunu anımsamalıydı. Çevre insana elini uzatırken insan da ellerini uzatmalıydı. Zaten hep ona bağlı kalmalıydı insan denen varlık. Yoksa bu çerçeve paramparça olur savrulurdu yere pare pare.

Takvimler düşerken her yeni gün çatlaklar çıkıverebiliyor bazen çerçevemizde de. Çatlakları zor da olsa giderebiliyoruz az çok. Ama bazen bu çatlaklar silinebiliyor da insan zihninden, maalesef! Ama şu asla silinmemeli ki zihinlerimizden çerçevemizdeki bu asıl kahraman, bu çatlaklara layık değil.

Mutluluğumuzun resminin elini bırakmayalım ve çatlaklar büyümeden onları atılan takvim sayfalarına gönderelim... Mutluluk bizim avuçlarımızın arasında.

06 Ekim 2009 2-3 dakika 14 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar