Babalar Günü'nde Babamdan Bir Anı : Yumruğu İlk Vuran Kazanır

Çocuktum. 9 yaşlarımda falan sanırım. Babam 2 gazeteye aboneydi ve o gazeteleri hergün almak bana düşerdi. Ne hoş gelirdi bana o görev...

Böbürlenerek giderdim gazete bayiine. Sahibi beni uzaktan görünce hazırlardı zaten gazeteleri. Hergün olduğu gibi, söze başlayacakken tıkardı lafı ağzıma; 'Babanın selamı var, aldım selamı ve ben de babana söyledim' derdi. Gülerdim... Gülerdi... Bu davranış şeklimiz hergün aynıydı artık.

Gazeteyi katlayarak cebime koymazdım. Hem yürür hem de okurdum. Hem yürüyüp hem okurken de günlük çarpışmalarım kaçınılmazdı dolayısıyla. Bazen kafam şişmiş, bazen dizim kanamış şekilde; ama gazetelerimin bir bölümünü okuyarak giderdim evime.

Yine bir gün gazeteyi okuyarak giderken gözüme bir yazı başlığı ilişti. 'Kavgada yumruğu ilk vuran kazanır!' diyordu. Okumayı bıraktım o an... Durdum aniden...

Hayatımda ilk kez gazeteyi katlayıp cebime koyma eylemini o gün ve o an yaptım. Düşündürmüştü beni bu söz. Gazetem cebimde yürüyor ve kısılmış gözlerle düşünüyordum. İlk yumruğu vurmak bu kadar mı önemliydi? Herkes yumruğunu hazır tutarsa ve kazanmak için ilk vurmaya kalkışırsa ne olurdu?

Bunalmıştım bu düşüncelerle eve gidene kadar.

Babamın eve dönüşünü bekledim sormak için. Ama babam akşam eve gelir gelmez, ben, ilk yumruk atmanın önemini soracağıma, 'Baba' dedim, 'Söz veriyorum hayatım boyunca ne yumrukla birine vuracağım ne de yumruk yiyeceğim.'

Şaşırdı babam. Birşey anlamamış, yine de 'Neden?' dememişti. Gazeteyi aldı eline, gülümsedi ve 'Şimdi anladım. Zaten güzel de bir karar vermişsin.' dedi...

Ben bu sözümü hep tuttum. Sadece şiddet unsuru olarak değil... Manevi olarak da tuttum sözümü... Her konuda...

Hakkımda dedikodu yapıldığını duymuşsam, 'Bu kişiyi herkese anlatayım da, o beni yalanlarıyla rezil edeceğine, ben doğrularımla onu çökerteyim.' demedim. Dedikodu, dedikoduyu yapanın elinde patladı hep. İlk etapta dedikoduyu dinleyen inansalar, benden ses gelmediği için araştırıyor ve zaten doğruları buluyorlardı.

Bana tuzaklar hazırlanmışsa, sezmişsem tuzağı bertaraf ediyordum, sezmemişsem düşüyordum tuzağa. Düşüyor ve inciniyordum; ama asla intikam için tuzaklar kurmuyordum. Kişi pişman oluyor ve gelip hatasını dile getiriyordu. Belki ilk etapta kaybediyor gibi görünsem de kazanan ben oluyordum. Nasıl mı? Hem tuzaktan kurtulmuş oluyor, hem de bana peşin hükümle tuzak kuran kişiyi kazanıyordum...

Daha bunun örnekleri tükenmez. Uzatılır; ama yazı da uzar...

Neden mi yazdım bunları? Gece sabaha karşı idi ve artık bir yazı ile yazısız günlerimden döneyim istedim. Uzun uzun düşünüp konu bulamayınca, 'Klavye nereye götürürse...' dedim. İyi ki de dedim...

Çocukluğumu, gazetelerimi, yumruk atmanın zararlarını, kavganın kötülüğünü, sertliğin ve şiddetin kırıcılığını, insan ilişkilerinde sabrın gerekliliğini ve Allah rahmet eylesin, babamı hatırladım.

Yazımı da, o yumruk kullanmama sözünü verdiğim gün, babamın bana vasiyet niteliğindeki sözü ile bitirmek istedim şimdi... Mealen:

'Madem yumruğunu kullanmayacaksın, madem bu güzelliği yapacaksın; hayatın boyunca bilerek kalp kırarsan, velev ki bilmeden kırdın, o kalbi tamir etmezsen, haksız kazanç elde edersen, insan hakkını gasp edersen, kötülük yapanın utanmasını beklemeyip kin tutarsan, o kinle sen de kötülük yapıp onun gibi olursan sana hakkım haram olsun! Bana layık bir evlat olup hakkımda kötü laf söyletmezsen, iyi insan olursan, iki dünyada da seni Allah korusun...'

Ben bildiğim kadarıyla... Hep dediğin gibi oldum baba...

20 Haziran 2010 3-4 dakika 45 denemesi var.
Yorumlar