Barışın Yarım Kaldığı Yerde


Sokaklar konuşuyor, duyuyor musun? Betonun çatlaklarında, çocukların oyun oynadığı kaldırımlarda, annelerin ağıt yaktığı kuytularda… Sokaklar, barışın yalan olduğunu fısıldıyor. Barış dedikleri, kimin barışı? Senin mi, benim mi, yoksa sadece onların mı? Onlar ki, yüksek koltuklarda oturur, elleri temiz, vicdanları kirli. Onlar ki, “Çocuklar ölmesin,” der, ama çocukların kanı sokaklarda aktığında gözlerini çevirir, kulaklarını tıkar.


On sekiz yaşındayım, dünya ağır geliyor omuzlarıma. Bana diyorlar ki, “Gençsin, umutlusun, dünya değişir.” Ama umut, bir lüks artık, eşit dağıtılmıyor. Umut, bazılarına altın tabaklarda sunulurken, bazılarına bir kurşun gibi saplanıyor. Ben, umutsuz değilim, öfkeliyim. Öfkem, bir taş gibi elimde, bir ateş gibi göğsümde. Öfkem, soyut değil; ete kemiğe bürünmüş, sokaklarda yürüyor, sloganlarda yankılanıyor. Öfkem, on iki yaşında bir çocuğun bedenine saplanan on üç kurşunun ağırlığı. Öfkem, bir annenin, evladının parçalarını eteğinde toplarken attığı çığlık.


Barış dedikleri, bir yalan. Barış, hepimize eşit gelmedikçe, bir masal, bir kandırmaca. Televizyonlarda barış nutukları atılırken, bir çocuk, oyun oynadığı sokakta gaz kapsülüyle tanışıyor. Bir başka çocuk, dilini konuşamadığı için susturuluyor, kendi evinde yabancı. Bir diğeri, bir makineye kaptırıyor başını, çünkü ekmek parası, çocukluktan önce gelir. Ve biz, “Çocuklar ölmesin,” diyoruz, sanki bu söz, ölümleri durduracak. Sanki bu söz, ikiyüzlülüğümüzü örtecek. Hayır, bu söz, bir bıçak gibi kesiyor, çünkü çocukların ölmediği bir dünya, sadece bazılarının rüyasında var.


Bana tarih anlatıyorlar, şanlı zaferler, büyük adamlar. Ama tarih, kanla yazılmış. Her zaferin altında ezilenler, her büyük adamın gölgesinde yitip gidenler var. Okullar, bunları anlatmıyor. Okullar, yalanları öğretiyor, sınav kâğıtlarına doldurmamızı istiyor. “Doğru cevap bu,” diyorlar, ama doğru nerede? Gerçek nerede? Gerçek, sokaklarda, çocukların kanında, annelerin gözyaşında. Gerçek, bir çocuğun, “Neden benim dilim yasak?” diye sorarken titreyen sesinde. Gerçek, bir babanın, evladının katiline dava açtığında suçlu ilan edilmesinde.


On sekiz yaşındayım ve bir savaşın içindeyim. Bu, tüfeklerin, bombaların savaşı değil. Bu, görünmez bir savaş, her gün, her an. Evde başlar, babamın “Sus, uslu dur,” deyişiyle. Okulda devam eder, müdürün “Kurallara uy,” bakışıyla. Sokakta büyür, polisin copuyla, devletin sopasıyla. Ve en çok, içimde. Çünkü içimde bir ses, “Boyun eğme,” diyor, “Diren.” Ama direnmek, yalnız bırakıyor. Arkadaşlarım, aynı masada yemek yediğim, aynı şarkıları dinlediğim arkadaşlarım, gözlerini kaçırıyor. “Haklısın,” diyorlar, ama sesleri cılız. “Haklısın, ama bu düzen böyle.” Hayır, bu düzeni reddediyorum. Bu düzeni, bu yalanları, bu sahte barışı.


Barış, hepimize eşit gelmedikçe, barış değil, bir zincir. Bazıları özgür, bazıları esirken barış olmaz. Bazıları gülerken, bazıları ağlarken barış olmaz. Bir çocuk, oyun oynarken ölürken, bir diğeri sıcak yatağında uyurken barış olmaz. Barış, bir çocuğun dilini özgürce konuştuğu, bir annenin evladını kaybetme korkusu olmadan yaşadığı, bir babanın adalet ararken suçlu ilan edilmediği bir dünya demek. Barış, hepimizin aynı sofrada, aynı gökyüzü altında, aynı umutla oturması demek. Ama bu barış, bize sunulmuyor. Bu barışı, biz alacağız. Öfkemizle, sesimizle, ellerimizle.


On sekiz yaşındayım ve beklemiyorum. Savaşlar bitsin, barış gelsin diye beklemiyorum. Çünkü barış, bekleyerek gelmez. Barış, mücadeleyle doğar. Sokaklarda, meydanlarda, kalplerde. Her birimizin yüreğinde bir taş, bir ateş, bir çığlık var. O taşı at, o ateşi yak, o çığlığı yükselt. Çünkü sessizlik, bizi zincire vurur. Sessizlik, çocukların kanını örter, annelerin ağıtlarını bastırır. Sessizlik, yalanların zaferi olur.

Bak, bir şarkı çalıyor. “Yaşamak direnmektir,” diyor. Ve direnmek, yaşamaktır. Bu savaş, bitecek. Ama bizim savaşımız, eşit bir barış için. Hepimizin özgür olduğu, hepimizin güldüğü bir dünya için. O dünya, uzak değil. O dünya, öfkemizin, sevgimizin, inadımızın içinde. Yeter ki susmayalım. Yeter ki durmayalım.


Turgay Kurtuluş

20 Mayıs 2025 3-4 dakika 38 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar