Başlangıç

Sadece yazmış olmak için yazmamalıydı insan. Bir kere hatıra değeri vardı yazdıklarımızın. Yıllar sonra huzurevlerine alternatif yeni binalarımızda, belki de bilgisayarlarımızdan çok çok daha farklı cihazlarımızın bıkmadan bize okuyacağı mazimizin her satırı sudan olmasa bile altından daha değerli gelecek, gün geçtikçe paslanan zihinlerimize... Hele hele alzaymırın ünü kanseri bile geride bırakıyorsa her geçen gün, neden olmasın?

Acaba bizi kaç kişi okumuş, beğenmiş, paylaşmış endişesini bir kenara bırakıp, insan kendisiyle söyleşmeli ki; insan olmanın tadına varabilsin. Beğenisini beklediğimiz insanlar değil mi ki hiç umulmadık anlarda bizi yaralayan? Bazen bir köşe başı bile sayılmayacak bir yerde, ruhlarımızı ilk başladığımız noktaya yeniden kavuşturmamıza istemeden, bilmeden, aracı olanlar?

Yazmak bir bakıma, bu kirli, arızalı sayılacak ilişkilerin içine dalmadan, içinde yüzdüğümüz su fazla bulanmadan, hızla kaçıp temiz bir kağıdın kollarına kendimizi bırakmaktır, yeniden başlamanın hatırına, hiç yorulmadan...İnsanlar uzun zaman yazmaya alışmış bir yazarın, yine uzun bir zaman yazmamayı tercih etmesini küsmek olarak algılayabilir, her biçimde yorumlayabilirler bu halini...Oysa bazen beklemeyi bilmektir yazmak, tıpkı susmanın konuşmaktan evla sayıldığı demlere hürmeten bu defa kalemi nadasa sürmektir, inmek kolayken yokuşlara sürmektir kelime atını hatta bir süre, süremiyormuş gibi seyretmektir olan biteni istemli, istemsiz...

Ama yine de sebep her ne olursa olsun yazmayı seven bir insan, ordan burdan, yazma hevesine balta vuranlardan, yazıyı da bütün diğer şeyler gibi, ticarete döken piyasadan dert yanmadan, usulca yazmalı ne yazacaksa. Şu dünyadan göçmeden nasibinden yana ne varsa sessizce yansıtmalı aynalara ki aynalar kırılmasın, dağılıp, ağlamasın, güneşin terk ettiği benzindeki solgunluğa...Eleştirdiğimiz düzenler, işlemediğini düşündüğümüz çark ve bizi üzen ne varsa sihirli değnek dokunuşuyla değil yine bizim ellerimizle, yüreğimizden dökülen kelimelerimizle düzelip değişecek, gelişecek zamanla...Bazen isyan ettiğimiz şu kısır döngünün bile bir makul gerekçesi vardır kendine göre. Kalemlerimiz ilk önce ekmek kapımız olmamalı, ama eğer olmuşsa, ve ticari kaygılarla yazıyor, yazdırılıyorsak ya şartlar çok ağır demektir ya da gözü kazanmaya doymayan, rekabetin göbeğinde yutulmak için bekleyen bir avı andırıyor olabiliriz kim bilir?

Velhasıl, ne kadar çok takarsak gidişatı o kadar takılır kalırız yazamadıklarımızın altında. Zira bizi yazmak değil bu ticari kaygılar bitirir en nihaye...

Şule Meryem Canpolat Şimşek

24 Şubat 2016 2-3 dakika 242 denemesi var.
Yorumlar