Baykuşun Pençesinden

Düşüncemi pranga gibi taşıyordum artık. Ağırlaşıyordu içimde ne varsa. Gökyüzünde sessizce uçan baykuşun tersine, pır pır ediyordu yine de bedenim. Kıpır kıpır yerlerdeydim, celladımı çağırır gibi, ölümüne teslim. İnsan, acıya selam durur mu? Acıdan beslenmek değildi, bu bildiğin acının kendisiydi. Acıları ile barışık, mutlak bir kabulleniş, kendini, kendin bildiklerini...

Karanlıktı içimdeki kafes ve parmaklıkları zorluyordu hayallerim, geceyi bu yüzden çok seviyordum sanırım. Kafesler kırdıran ölüm gibi, hayallerimi büyütüyordum, gecenin dipsizliğinde. Baykuşun sessizliği, bende çığlığa dönüşüyordu. Kelimeler sıraya giriyordu, acı bir horon tepmek için...Gözyaşımı fırlatıyordum her oyunda, susuzdu bulutlar da, kurumamalıydı hiçbir şeyin özü. Ya kurursak? Nasıl yağacaktık, göğe? Yürek kafesim, -hayata- kırılmadan az önce...Bir insan nasıl uçar, kırıldığı yerden, acıdan horon teper mi ruhlarımız, kahkaha mı atmış olur ağlarken? Düşüncemi kanattım, mutluluktan...

Baykuşun pençesiydi düşüncemi oyan, anladım. Aşk cömertti gelirken ve cömertlik beklerdi sevenden. Çilemi, aşk bildim. Kahır ya da lütuf fark eder mi? Hayat, bir baykuş resitalinden ibaretti. Alnımda notalardan örülü, kocaman bir pençe. İstediğim kadar çeviriyorum bakışımı, gördüğüm yokluktu, ölümümden az önce.Tik tak, tik tak, tik tak...

Ayağıma, düşüncemi giydirdim bu gece de. Bu gece de ruhum yerlerde, geçmişin kirleri diz boyu. Baykuşun pençesinden seyrettim, kendimi, kendim bildiklerimi...Bazı kelimeler soğuktu, bazıları incinmiş, bazı kelimeler ıslaktı geçtiğim yerlerde, üşümemek için, düşüncemi seçtim. Düşüncem bıçak gibi kesse de ruhumu, incinmeyecek, ete kemiğe bürünsem de değişmeyecektim. Değil mi ki, düşünceden ibarettim? Yağmur gibi dökülecektim, beni misafir eden yüreklere.

Düşüncemi taşırıyordum,

Hafifliyordu içimde ne varsa...

01/12/2020

01 Aralık 2020 1-2 dakika 242 denemesi var.
Beğenenler (4)
Yorumlar (1)
  • 3 yıl önce

    Hayat bu, o da su gibi tertemiz olmak istiyor, su gibi akışkan. Ömür sermayesini tüketiyoruz yavaş yavaş, ama bir şeyler katabiliyor muyuz şu güzelim dünyaya, bunun muhasebesini her zaman yapmalıyız. Acılarımız var, hüzünlerimiz var, az da olsa mutluluklarımız da var. Bir potada erip de dik durmayı becerenlere, ne mutlu. Kutluyorum Şulecan bu güzel yazını...