Bazı Sessizlikler
Bazı sessizlikler vardır…
Bütün kelimelerin boğazına düğümlendiği, cümlelerin anlamını kaybettiği, gözlerin yere bakıp ellerin çaresiz kaldığı…
Kimse konuşmaz, kimse bir şey sormaz. Ama o sessizlik öyle derin, öyle ağırdır ki, duvarlar bile üstüne üstüne gelir insanın.
Kaçmak istersin kaçamazsın,derdini dünyalara haykırmak istersin,yapamazsın...
Bazı sessizlikler büyük fırtınaların habercisidir. İçinde biriktirdiğin her şeyin, bir gün taşacağını bilir ama yine de susarsın. Çünkü bazen konuşmak çözmez. Bazen her kelime yeni bir yara açar, her cümle daha derine çeker insanı. İşte o yüzden susulur çünkü bilirsin; bu suskunluk fırtınanın öncesidir.
Bazı sessizlikler ise ayrılıklara gebedir.
Söylenmeyen sözler, tutulmayan eller, göz göze gelinemeyen anlar… Bir bakarsın, artık aynı cümlenin içinde bile yan yana duramıyorsunuz. Ne bir sitem eder biri, ne bir özür diler. Herkes kendi içinde konuşur ve o sessizlik büyür… Bir bakarsın, aradaki mesafe bir ömür olur,konuşmaya,görüşmeye doyamadıklarınızla iki yabancı oluvermişsiniz...Yukarı tükürsen bıyık,aşağı tükürsen sakal misali kararsızlık içinde bocalarsınız ve "yalnızlık limanına" geminiz yanaşmak üzeredir.
İşte böyle zamanlarda insan ne yapacağını bilemez. Hangi şiiri okusa, hangi türküye sığınsa acısını tam anlatamaz. Bazı türküler hüzünlüdür ama eksik kalır. Bazı şiirler tam yüreğine dokunur ama sonra çekilir, acıyı yalnız bırakır.
Belki de mesele hangi şiiri okuduğun, hangi türküyü dinlediğin değil…
Mesele, o an hangi duyguda kaybolduğundur.
Bir sabah gözünü açıp "daha iyiyim" diyene kadar geçen o sessizliktir insanı tüketen.
Ben böyle anlarda en çok Cahit Zarifoğlu’nun, Didem Madak’ın dizelerine sığınırım. Bazen de eskilerden bir Mahzuni, bir Neşet Ertaş türküsü açar, hüznü onlara teslim ederim. Bilirim ki, insan acısını anlatınca değil, paylaşınca hafifletir.Hangi şiiri okusam iyi gelir ki şimdi?
Bir Cemal Süreya şiiri mi?
Yoksa Edip Cansever’in o kendine has umutsuzluğu mu?
Didem Madak’ın yaralı kız çocukları mı?
Belki Turgut Uyar…
“Her şey süregelen bir yalnızlıktı aslında…”
Sen de eğer bu sessizliklerin içindeysen, bırak kelimeler kırılsın, bırak gözyaşların aksın. Bazen susmak da bir tür direnmek, bir tür iyileşmektir. Çünkü her sessizlik sonsuza kadar sürmez. Ve unutma, en karanlık gecenin bile bir sabahı vardır.
Ve en sonunda, insan her sabah uyanıp aynı gökyüzüne bakıyor. Bir sigara tüttürüp aynı türküyü dinliyor yine canı acıyor, yine içine konuşuyor. Ama alışıyor.
Ne demiş şair;
"Geçer…"
Geçmeyen dert mi var?"
Anlıyor insan arkadaş, anlıyor; çok sevmenin çok üzülmek,çok sevmenin çok yanmak ve çok sevmenin çok yaralanmak olduğunu...Dozunda bırakın diyeceğim ama olmuyor ne içki şişede durduğu gibi duruyor ne de sevgi kalpte durduğu gibi..
Tüm sessizliklerinizin hayra çıkmasını diliyor,edepsiz,edebiyatsız ve sanatsız kalmayın diyorum çünkü bunlar hayata tutunabileceğiniz temel dallardır.