Ben Yağmurum

Ben yağmurum. Gökyüzünün gözyaşıyım. Özgürce süzülürüm mavi bedenin kollarından. Ama işte buradayım, beton blokların arasında sıkışıp kalmışım. Her damlam, toprağa ulaşmak isterken soğuk betonlara çarparak yitip gidiyor. Toprağın sıcacık kucağında nefes almak vardı; doğanın derinlerine, köklere karışmak, hayat vermek, can olmak vardı.
Ama hayır, sen beni griye mahkûm ettin. Yüzüm asfalt sokaklarda kayıyor; arınmak istiyorum, ama beni sadece kirlettiğin yerlerin izini takip etmekle görevlendirdin. Toprağın kokusuyla buluşmam gerekirdi, ama burada, ekşimiş mazot ve lastik kokusuyla boğuluyorum. Her damlam, beton denizinin arasına sıkışınca ne kadar çaresiz olduğumu hissediyorum.
Sen, yüksek beton kulelerinin arasında sıkışmış insan, unuttun değil mi, beni izlerken bir bardak suya olan minnetini? Bu yolları, bu yığınları yaparken toprağı unuttun, beni unuttun. Şimdi damlamla hırçınlığa boğuluyorum. Çıplak toprağın ipeksi yüzüne dokunmadan bu yolculuk beni tamamlamaz. Suskun ağaç kökleri beni beklerdi eskiden, şimdi ise suları biriken bir rögarın karanlık soğukluğunda sona eriyorum.
Ben yağmurum. Can veririm, ama burada, bu sertliğin ortasında can bulamıyorum. Bana toprağımı ver, ağaçlarımı ver, bana unuttuğun o sıcacık kokumu, doğamı, yuvamı geri ver! O zaman ben de sana tükenmez bir yaşam hikâyesi fısıldarım. Ama şimdi? Şimdi sadece sert beton yüzeylerde yankılanan bir hıçkırık gibi süzüldüm ve kayboldum.
Yağmur, ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi Serdar Hocam. Tebrikler.