Beni Hiç Öpmedin
Sen yokken nasıl geçiyordu günlerim hatırlamaya çalışıyorum.
Küçücük bir saksıya tutunup sığmaya çalışan bir erik ağacı mıydım? Yoksa yemeklik doğranıp kavanozlanmış kışı bekleyen bir domates miydim? Mutlu olmak böyleyse; mutlu olduğumu sandığımda aslında neydim? Tamamlanmak buysa; yarım yamalak nasıl yaşadım bu kadar sene?
Şimdi yemyeşil bir bahçede kocaman bir erik ağacıyım. Güneş içimi ısıtıyor, yağmurlarla büyüyorum. Köklerimi derinlere salıyorum, gidebilecekleri en uzak noktaya kadar uzatıyorum. Belki de dalında kızaran taze bir domatesim. Hala kalbim atıyor, yaşadıkça daha da güzelleşiyorum.
Bir insan diğerini nasıl böyle güzel öper anlamaya çalışıyorum. Sonra hatırlıyorum sen beni hiç öpmedin. Yemin ederim ki ben de seni hiç öpmedim. Biz öpüştük. Ben senin nefesini çektim içime, sen benimkini. Sen kendi yangınını bıraktın dudaklarıma, ben benimkini. Demek ki bu ruh eşi meselesi gerçekmiş. Hissetmesem kimse beni buna inandıramazdı. Öyle bir his ki bitkisel hayattan uyanmak gibi, suyun yüzeyine çıkıp büyük bir nefes almak gibi. Artık senden başkasıyla olmam mümkün değil. Olmasan tökezleyip düşeceğim. Olmasan öleceğim. Bırakma.