Beyaz Tavan

Son günlerde, yumruk şeklinde, var olmayan; ama varlığını kabul ettiren birşeyler hissediyorum göğüs kafesimde. Ne güncel deyimle sol yanımda, ne de sağ yanımda... Sanırım göğüs kafesimin tam ortasında. Ele gelmiyor; çünkü madde olarak yok. Dile geliyor; çünkü her an var, hissettiriyor. Merkez odaklı halde tüm bedenime, tüm ruhuma yayıyor etkilerini.

Yıllardır yapmadığım yanlışları yapıyorum bu hacmi olmayan, belirsiz, sadece hissedilebilen, benim de yeni tanıştığım varlık yüzünden.

Bir sıkıntıyla uyanıyorum uykumdan. Ter içinde olduğumu görüyorum. Hemen yeni birşeyler giyip, ıslak olanları çıkarsam da, boğulacak gibi olma hissini soyup atamıyorum üzerimden. Göğüs boşluğumu esir alan o hacimsiz yumruk adeta akciğer yollarımı kapatıyor.

Uyumuyorum; tekrar uyanamamak, sonsuza kadar uykuda kalmak ihtimali ürkütüyor beni bu kez. Kalkıyorum, teselli oluyorum birşeylerle. Komşunun uzun zamandır bozuk olan, zahmet vermemek için utanıp söyleyemediği, benim ısrar edip eve getirdiğim eski bir bilgisayarla uğraşıyorum. Büyüyor ufacık iş bakışlarımda. Göz kapaklarım ağırlaşıyor; sanki tonlarca yük üzerinde. Bırakıyorum öylece eski bilgisayarı.

Çay demlesem uykum kaçacak, uyusam belki uyanamayacağım, uyumasam dayanamayacağım. Bir ilaç geliyor aklıma; var evde. Umut görüyor, koşuyorum ona sessizce. Alıyorum bir tane ve sonrasını bilemeden uyuyorum. Artık rüya da yok; hatırlamıyorum çünkü.

14 saat sonra uyanınca, göğüs boşluğumdaki hacimsiz yumruğa dünyanın hızla dönmesi ekleniyor. Ben mi yoksa dünya mı? Bilmem; ama dönüyor işte birşeyler.

Ele gelse, görülebilse bu hacimsiz yumruk, belki de dayanamayacak, kendim bir operasyonla çıkaracağım. Görünmüyor ki...

Dünya hala dönüyorken, hacimsiz yumruk hala var iken, aklıma komşu doktor geliyor. Telefon açıyor, rica ediyorum ziyaret etmesini. Kendimde olmadığım çok belli. Hatta kendim olmadığım çok belli. Hayatım boyunca yapmadığım birşey bu. Kimseyi rahatsız etmem ki ben.

Geliyor, sözlerimi dinliyor, sonra göğüs boşluğumu dinliyor, uyumak için aldığım ilaca bakıp az müsaade istiyor. Döndüğünde elinde bir enjektör... Korkan kim? Dünya dönüyor.

Sabaha kadar uyuma diyor bana ve gidiyor. Bu iyi haber... Zaten sevmem uykuyu. Oturuyorum bilgisayara, bakıyorum bir şeylere.

Kimi meşgul, kimi kendi derdinde... Kimi öfke çıkarmaya çabalamakta benden, kimi izin istemekte. Kimi görünmeme çabasıyla gizlenmekte, kimi engellemekte...

Gülümsüyorum... Hatta gülüyorum. Göğüs boşluğumdaki hacimsiz yumruk da gülümsüyor ve gülüyor. Herkes teker teker gitmekte... Kimi "İyi geceler" diyerek, kimi demeyi de unutarak. İzliyorum. Gülümsüyor dudaklarım. Kızmıyor, aksine hak veriyorum. İnsanlar o an, elbette kendi gerek gördükleri şekilde hareket edecekler.

Sabahın bulutlu aydınlığı göründüğünde, komşu doktorun da süresi doluyor ve yatağıma koşuyorum. Beyaz tavana bakıyorum. Güzel bir film var. İzliyorum.

Sonrası mı? Bilmiyorum. Şu an buradayım ve yaşıyorum.

26 Mayıs 2010 2-3 dakika 45 denemesi var.
Yorumlar (1)
  • 14 yıl önce

    yaşanmış bir öykü tadı aldım bu dizelerede

    hayat böyle bir şey işte

    bazen nerelere savrulduğumuzu bilmeden yaşar gideriz

    bir film şeidi gibi gözlerimiz önünden geçer gider bütün gece .

    kutlarım dost kalem emeğin değer görsün.