Bilim ve din,
DİN değişmez kuralları olan statik bir inanç öğretisidir. Dogmatik oluşu sebebiyle hiç sorgulama şansımız yoktur.
.oysa BİLİM gözle görülen yada görülmeyen canlı yada cansız tüm varlıkların değişiyor sanılan evrelerinden yola çıkıp değişmez prensiplerini rasyonel biçimde sorgulayarak ortaya koyan bir tekniktir.
DİNde şüphe asla mümkün olmamasına karşın; BİLİM tamamıyle şüpheden oluşur
DİN varoluşun kaynağı hakkında bir ön görü ortaya koyar. Ve bu öngörüsü tamamen vahye dayalıdır.
İnsanların kesin olarak kendisine inanılması koşuluyla işlerlik kazanır.
Vahy yoluyla inen ve koşulsuz inanılması istenen bu öğreti;
yaşam ve ölüm sonrası hakkındadır.
ortaya koyduğu öğreti bir kurallar silsilesidir.ve bir sınav içinde olduğumuzun izlenimini verir.
Yani bir yaratıcı vardır o yaratan tektir ve yarattığı bu canlı cansız tüm evren kendisinin ürünüdür. yalnızca insanlara düşünme yeteneği vermiştir, insanlar da bu yetenek sayesinde kendisinin farkına varacaktır Ve kendisine tapacaklardır. Tanrıda bir görüşe göre bundan hoşnutluk duyacaktır. ancak insanları öyle farklı etki araçlarıyla donatmıştır ki! insanlar çok kısa zamanda düşünme yeteneğini bi tarafa bırakıp o çok farklı donanımlarıyla hareket etmeye başlayabilirler diye kurallar koymuş ve o kurallara uyulmasını emretmiştir. Uymayanları cehennemle uyarmıştır.
Gerçekten bu böylemidir diye sorma hakkımız yoktur. Eyer böyle bir kuşkuya düşersen dinsiz kalma tehlikesiyle karşılaşırsınız.. Dinde sorgulama yok itaat vardır.. Huşu içinde kendini verip, tanrıyla bütünleşerek
Var olmanın şükrünü eda edersin.
Peki BİLİM bu durum karşısında ne yapmaktadır. Bilim her alanda sorgulamadan ilerlenemeyeceğini anlayınca tümden dinsel açıklamaları red etmiştir. Ama kendisinin yaratılış sorusunada bir türülü rasyonel bir cevap bulamadığıda bir gerçektir.
İşte bilim ve din bu çatışma içinde insanların aklını karıştırır...
Bilim; insanın doğasındaki rahatlığa uygun biçimde geliştiği kuşkusuzdur. Sanat ön hazırlığını yapmış bilimde ardından kolay hızlı ve kusursuz bir yaşamı sunmayı başarmıştır. Ancak yaptığı her şeyi ne pahasına olursa olsunla gerçekleştirdiğinden getirdikleri götürdüklerini karşıladığından emin olunamamıştır.
DİN ahlak öğretileriyle insanları ıslah eder oysa BİLİM tamamen ahlak dışı araçlarla gelişir. Hedefi insanın daha kolay daha hızlı daha kusursuz yaşamasıdır gibi görünür ancak öylemidir? tartışılır... öyle bile olsa GELECEKTE bunun bedelini neyle ödeyeceğimizide konuşmamız gerekir sanırım..
Bilim insanlığın en eski uğraşıdır, insan doğası gereği merak eder; doğası gereği yorulur; doğası gereği kendisinin yerine başkaların yorulmasını yeğler. Bilim işte bu olguların bileşkesinden ortaya çıkmıştır. Yani insanlık istesede bilimden uzak kalamaz.
İnsana düşünme yeteneği verilmesi insanı doğruya yada yanlışa eşit mesafede olmasını gerektirir
O zaman da ortaya çıkan çatışmanın bir adı olmalıdır. Bu ad sanırım adalettir.
Bütün değerlerden yola çıkıp zekanın doğru yada yanlış karar vermesi onun bir şeyden sorumlu olduğunu gösterir. Bu sorumluluk bağımsız olursa adil olur. İşte tanrıdan devraldığımız bu minik
Yeti iyi yada kötüyü değerlendirirken kullandığımız şeydir.
ŞİMDİ ÖTEKİ PENCEREDEN BAKALIM!.
.
din ; çeşitli korkuların ürküttüğü insanların birbirlerine sokulmalarıyla güvenlik nedeniyle ortaya çıkmış olabilirmi?
İnsanların fizyolojik yapıları farklı olsada din; ortak yaşama alanlarında ortak geliştirdikleri fobilerden
oluşan sosyal dayanışma güdüsünün sonucumudur? Çok basit tekrarların alışkanlıkları yarattığı bir gerçektir. Alışkanlıklar güven duygusunu beslediği için kısa sürede vazgeçilmez olurlar. Bu vazgeçilmezlik kutsal söylemlerle donanırsa ortaya çıkan olgunun adına din diyebilirmiyiz?
..
Yaratılış yada bigben,
hareketi;
Hareket sürtünmeyi;
Sürtünme ise eskimeyi ortaya çıkarmış eskime de zaman algısını getirmiştir.
''Değişmeyen şey değişimin kendisidir.''
İki tür değişim vardır.
Biri doğal değişim diğeri yapay değişim..
Her ikiside hayatımızı derinden etkiler.. örneklemek gerekirse evrim doğal değişim sürecinin bir parçasıdır. Küresel ısınma da buna benzer doğal değişimden kaynaklanır aslında .
Endüstride ki karbon salınımını kontrol etseniz bile yaşamın üreyerek ortaya çıkardığı doğal salınımı kontrol edemessiniz.
Demek oluyorki bütün önlemler küresel ısınmanın ertelenmesine dönüktür. Başkaca bir çözüm bulunmazsa,
İlerde yaşamın devamı ancak evrimin başka bir kolunun sürmesiyle mümkün olabilecektir.
Yapay değişim ise BİLİM in hayatımıza getirdiği yeniliklerdir.
Ancak bu değişim bir paradoksla birlikte olur.
Zira; alışkanlıklarımız güvenliğimizin sigortasıdır..
Yeni bir şeyin hayatımıza girmesi kesinlikle bir travma yaratır. Güvenlik duvarlarımız zayıflar.
Ancak yenileşme de müthiş heyecan vericidir.
Aslında değişmeye şiddetle direniriz ancak değişmeyide hep isteriz.....
Değişim;
gözleri kapalı bir insanın bildikleri nesnelere dokunarak yolunu bulması gibi yavaş olur..
dünün değerlerinden kopmadan yarının heyecan verici yeniliklerini bilim sayesinde kucaklarız...
bu sarmal değişim fenomeni her geçen gün insanları birey olmaya itekler.
Bireyselleşmek te bir bakıma yalnızlaşmak demektir.
İnsanlar yalnızlaştıkça korkuları artar bu korkularda din olgusunu bütün hurafeleriyle birlikte sürekli diri ve canlı tutar.
İşte böyle fasit bir dairenin içinde yuvarlanır dururuz.
Aslında görünen odurki! Bilimin şaşırtıcı buluşları karşısında dinlerin .içeriğide usul usul değişmeye başladığını söylemek çokmu cüretkarca olur?.
İnsanlar gelişen bilim karşısında Öğrenmekten kaçamaz..
Bu zorunluluk insanları bireyselleşmeye doğru sürüklerken değişimin alışkanlıklar üzerindeki baskısıda giderek artmıştır.
Dünün güya yarını garanti eden doneleri alıştığımız şeylerdir. Çok insan bu doneleri abartarak eve dönüş yolunu bile değiştirmeme gayretinde olur..... Daha da ileri götürenler...tedavi edilmesi gereken.obsasif kişiliğe girer.
hızlı değişim ortaya aklı karışmış yığınlarca insan çıkarır.
Böylece Bilimin büyüleyen dünyasında hep ?'tanrının eli'' aranmıştır.. ve aranacaktır.
.............!
bilim zekanın açtığı yolda ürkütücü bir hızla yürümektedir. korkarım dinler bilimin baskısından kurtulamayarak sonunda kendilerini bilimle özdeşleştirme yolunu bile deneyeceklerdir...
(daha şimdiden sapkınlık gibi görülen uzay dini gibi örnekleri çıkmıştır ortaya)
Kopya insanın önündeki son düzlük aşıldıktan sonra çıkacak ahlaki sarsıntıların erozyonu karşısında insanın bilime duyduğu hayranlığın kutsanmaya başlaması hiç şaşırtıcı olmayacaktır.
Yani bilip inandığımız tüm ahlaki değerlerin çöpe atılma vakti gelmiş olabilirmi?.
Her alanda olduğu gibi dinlerde çeşitli tüccarların elinde çıkar aracı olarak kullanılmıştır. Halada kullanılmaktadır. En kolay yalan din alanında söylenir. En kolay istismar bu alanda yapılır.
Din maskesi altında mütedeyyin insanları bilinmeyen karanlıklarla korkutup sömürmek çok daha kolay olmaktadır. Eğrisini doğrusuna denk getirip çeşitli sosyal ilizyonlarla aldatmak basittir. Sokakakta gelişen en saçma öğretiler bile anlam kazanabilir. Bunun için sokakları etkileyecek kadar kalabalık bir taraftar toplamak yeterlidir. Sonrası kendi yalanına kendin inanacak kadar olayları gerçek gibi göstermek sorun olmayacaktır. ?'Ya doğruysa'' cümlesinin yarattığı ürperti insanları gelişi ,güzel savurmaktadır. Bu savrulma bazen öyle şiddetli olurki insanların akıl tutulmalarına dahi şahit olabiliriz. Bu sosyal deprasyon dan kurtulmak kolay değildir.. ilk bakışta eğitim bu deprasyonun ilacı gibi görünsede tam öyle olmadığı gerçektir.
Zira insanları karar aşamasındayken yönlendirebilirsiniz. Karar vermiş olanları caydırmak çok zordur hatta imkansız gibidir. Karar verme aşaması eğitim sürecinde bilgi yüklerken olur. Bu süreç bir şekilde tamamlandığında artık yanlışları düzeltmek ancak başa gelecek bir musibet sayesinde olur.
Tarih boyunca savaşlar hep bu yanılgılar sonucu çıkmıştır. Bitiminde ise yeni dinamik süreçler başlamıştır. Bu dinamik süreçlerin sırtında bilim kolayca zamandan zamana taşınmıştır.
Bu gün Din hala statikosunu sürdürdüğünü sanmaktadır. Oysa bu gün insanlar din içindeki oyunculardan öteye geçememektedirler. mecburen diyelektikler icad ederek bilimin önünü temizlemek zorunda kalırlar......
. Bilimin elindeki sihirli bıçak nihayet dinleri yontarak kendi kulvarına sokmuştur.. Ancak bilim de böyle koşulsuz kuralsız nereye koşmaktadır...
O görünen pırıltılar çevremize ördüğümüz ipek kozalarımız olabilir sonuçta.
Birgün o yapay ışıklar söndüğünde güneşimizin artık bizi aydınlatmadığını görürürsek hiç şaşırmayalım