Bir Saksağan Telâşı

Bir Saksağan Telâşı


Evlerden mis gibi yemek kokuları yayılıyordu. Yoklama yapmak zorunda kalmıyordu kimse, eksilen bir can var mı bu akşam evde diye? Çocuklar özgürce koşuşturuyordu sokaklarda. Kimseler endişelenmiyordu, az sonra yere düşecek diye bir bomba. Bir saksağan telâşı sarıyordu, mutfak camımın karşısındaki ağacı. Saksağan ailesi günlerdir yuvaları için iş başındaydılar...Onların da derdi sadece yuvalarını güzelleştirmekti, bir de yavrularını büyütmek. Az biraz rüzgâra alışıktılar tabîkî de, sağanak yağmura da hatta mevsimin fırtınalarına bile, alışıktık saksağan ailesi kadar bizler de...


Dünya dallarını uzaya uzatmış gezegenler arası yaşamı irdelerken iştah kaçırıyor bu içi içine sığmamaklık...Ruhlarımız taşsın taşmaya da, taşkınlık yapmasa ne güzel olacak! Kendi insanlığımı sorgularken ben, bütün bir insanlık sınıfta kalışımız peki? Hangi çamaşır suyu paklayacak, karnemize yazdırdığımız düşük insanlık notumuzu, eylemsizlik ve yaralayan sessizliğimizi? Kökleri uyuşmuş, dalları savaşmaktan yorgun düşmüş, elleri nasırlı dünya ağacının da söyleyecekleri vardır elbette âh bir dile gelse! Dünyanın bile kullanma tarihi doluyor, kuru bir ağacı andırıyor üzerine atılan çentiklerle...Ne çok yara almış ne çok kanayıp, kanatılmış... Âh dünya ne çok çağlamış, çatlamış, kurumuş ve şimdi; kan yerine su, kin yerine sevgi, öfke yerine merhamet ekmemiz için bizi bekliyor bir defa daha insanlığımızı bekliyor...

İç organlarımızı ve iç dünyamızı iyice tanımadığımız hâlde komşunun tarlasını santim santim ölçüp, sınır kavgasına tutuşan kibrimiz; kayalıklara, kartallara, yılanlara ve daha nice canlıya meydan okurken bir şeyi unutuyor...Kucağını açmış anne şefkati ya da cadı öfkesiyle bizi bekleyen kabri...Gün gelecek, toprağı toprakla örtecek insanlık! İyi toprak kötü toprak ayırmadan hem de...Ruhlarımızın çıplaklığını bile toprak örtecek, biz ona bunca vahşi davranırken...Sezar'a döneceğiz belki de kim bilir, sevdiklerimiz üzerimize toprak atarken? İnsanlığımız bu duruma da alışık değil çünkü...Ama insanlık hep sınanmıyor mu zaten? İhanet, insafsızlık, acı ve tekrar eden bir tarih, avuç içlerimizi yoklayıp duruyor. "Diktatörleri yererken, diktatörleşen bir insansızlık sınavı bu içinden geçtiğimiz..."


Oysa saksağan ailesi özenle yapıyordu yuvasını her gün. Kuşlar bıkmadan ötmeye devam ediyordu seherlerde...Güneş de mesaisini hiç aksatmamıştı, insanlık kadar! Sırasını ve sınavını daha gelmeden savmak da neyin nesiydi, kimin fesiydi? Hepsi çok karışıktı...Yoksa insanlığın da mı uykusu geldi? İnsanlık hangi rüyalarda? Kimi bekliyor merhamet? Kim çıkaracak aydınlığı karanlıktan? Niye saklanmış umut? Hepsi birer muammâ...

Bu yazıyı bitirmek için bile umuda ihtiyacım var desem ve ellerimin üşengeçliğinden şikâyet etsem, yazı bitirir mi kendisini? Bulutlar bir iç çekip indirir mi rahmet yağmurlarını? Kan ve şarap yerine, su ve insanlık yağar mı üzerimize din bezirgânlarından âzâde? Bilmiyorum ben de...Bu da geçecek demeni bekliyorum belki...


"Ne ağlarsın benim kutsal şehrim demeni, kutsal olanın kendisini koruyacağını, bir tek içindeki evsizlerin evi olmanı bekliyorum belki de kim bilir?"

Bir ebâbil sürüsü beklemiyorum desem! Beraber uçacak ruhları özlüyorum. Bir kanada ihtiyaç duymadan, kanadı kırıklara yoldaş olmanı, özlüyorum desem. Çok mu şey beklemiş oldum ey kendim, senden? Şimdi ey insanlık, sen de kendine seslen! Az biraz telâşlan ne olur! İnsanlık senden gitmeden!


"Sana söylüyorum ey kendim! Günah benden gitti..."

Şule Meryem Canpolat Şimşek

#birsaksağantelaşı

#saksağankadarolaydık

18 Mayıs 2021 3-4 dakika 243 denemesi var.
Beğenenler (5)
Yorumlar (3)
  • 3 yıl önce

    Harikaydı Yazılanlar Severek Okudum. Kırılmasın Kaleminiz...

  • 3 yıl önce

    Kardeşim yerden göğe kadar haklısın,bu arada başlıktaki resim her şeyi anlatıyor emeğinize gönlünüze sağlık kardeşim,selamlarımla.