Bir Üst Kuşak

İyi birisi olmaya çalışırız hep, iyi birisi olduğumuzu sanırız. Herkesin kötü olarak adlandırdığı kişiler vardır elbet ama sorsan onlarda haklı sebepler sunar 'hatalarımda haklı sebeplerim vardı' derler. Haklı olanları da vardır üstelik çünkü hepimizin sevdiği bir büyük ve o büyükten aldığı güzel yanlar vardır.
Ben karşılık beklemeden yaşamayı öğrendim onlardan; fedakârlık beklemeden dost olmayı, şartlarımı zorlayacak kadar yardım etmeyi ve sevilmeyi beklemeden önce sevmeyi...

Başka iyi yönlerini de gösterirken bana ama unutabilmeyi gösterebileni olmadı, sevdiğim ya da sevmediğim anılarımı bir kör kuyuya atıp gömemedim. Bunun için suçlayamam da onları, aşkı yarım yaşamıştı bir üst kuşak.
Kimileri sevdiği insanla kaçmıştı ama sayıları kışın uçan kuşlar kadar azdı. Birçoğu ben müzik dinlerken hüzünleniyor, hemen doluveriyor gözleri; ailelerini ve çocuklarını özlediklerini düşünüyorum. Şarkıların onları da geçmişe seyahat ettirebileceği gelmiyor aklıma ama anlatmaya başlıyorlar...

Hepsi sevgiyi ellerinin ucundan kaçırmış, ailelerine canlarıyla bağlı olsalar da içlerinde yatan bir sızı vardı. Kimi görücü usulüyle evlenmiş, kimi hali vakti iyi deyivermişti ama hiç birisi o iki gözü, son bakışı ve veda anını unutamamıştı... Bir veda bile edilemeyen aşklar vardı birde, beni en çok üzenleri. Yazabilselerdi aşklarını, acaba kaç usta şairi toprağa gömerlerdi.

Yazılarımı okurlarken içlerinden güleceklerini düşünürdüm eskiden, onlar aşktan ne anlardı ki? Sevmediği insanlarla evlenen taş kalpliler derdim, ne körmüş gözlerim. Oysa parmak uçlarına kadar yaşamıştılar aşkı. Bizler kaloriferli dairelerde büyürken, onlar sevdikleriyle bir sobanın başında ısınmıştı sarılarak. Biz şehir parklarında göstermelik tutuşlarla tatmin ederken egomuzu, onlar kır çiçekleriyle dolu köy tepelerinde, kaçamak ve gizli buluşmalarda saklamışlardı öpücükleri. Hemde el ele görünmenin bile suç olduğu dönemlerdi...


Kalabalık köy ziyaretlerini severdim küçükken özgür kalırdım, bizi koruyup kollayan büyükler kaybolurdu gözden, merak ederdim.
Çiçekli bir tepeye tırmanıp, bir ağacın altında uyurken bulurdum onları. Tıpkı okuduğun bir yazıyı parmaklarınla takip eder gibi, taştan örme bir duvara ellerini sürerken bulurdum. Anlamazdım yazılmamış geçmişlerini anı yüklü nesnelerden okuduklarını, köyü ne çok seviyorlar derdim. Bizimkisi acemi bakışların yanlış tespitlerinden ibaretmiş.

Şimdi içimi daha rahat döküyorum onlara, beni anlayabilecek olanlarını kuşkusuzca seziyorum. Tüm doğru cevapları bildiklerini düşündüğüm bir anda, sormuştum:
Seninki de köklü bir sevgiymiş, ne çok şey yaşamışsın Dursun abi. Nasıl bitirebildin içindeki acıyı, nasıl tekrar yaşama döndün, başka birisini ondan çok nasıl sevdin, nasıl unuttun?

'Hakancım unutabildiği mi kim söyledi?'

30 Mart 2010 2-3 dakika 24 denemesi var.
Yorumlar