Bir Yaz Gecesi

Hayat sessiz, alaycı ve hoyrat bir yaz gecesi... İnceden bir yağmur öpüyor toprağı alnından... Ama inan bulutlar değil ağlayan... Durdum az önce, içim ezik, sustum... Kendime söz vermiştim.. Hani kimseye vermeyecektim o iki saati, hani şeytana bile... Sözüm arkamdan davacı, utanıyorum pencereden yansıyan yüzümü görünce... İnceden bir yağmur öpüyor toprağı alnından... Ama inan damlalar değil pencereleri damla damla yalayan... Kendimden nefret ediyorum işte şu an beyin sana sesleniyorum çıkart şu içindekileri yağmurlara dost eyledin beni... Zorlanıyorum yazarken,"uyu!" ihtarına benliğim ayak diredikçe irademe yatak göz kırpıyor yanımda... Ne düşünüyorsun desen kayda değer bir cevabım yok ama düşünmekten kendimi alamıyorum... Zihnim alabildiğince hızlı tarıyor milyonlarca imgeyi, geçmiş seneleri, yorgunum... Ayaklarıma yüklediğim cansız bedenim de arkamdan davacı... Vakit hayli geç, hüsranım düştü eşyaya gece diye... Çevirdim çevrildim ama neyi bastırmak için... Hangisini dersen artık, iyi değilim... Kendini hayata ait bulmadığın oluyor mu hiç? Bende sizdenim diye insanların gözlerine yalvarırcasına baktığın, hayata dair bir ilinti olmak için olmadık şeylere ömür adadığın? Sözlerim kesiliyor, içim ezik... Tıpkı sözlerim gibi yağmur, kesik kesik... Ruhumun dehlizlerinde volta atarken beynimin kıvrımlarından siyah bir kandamlası gibi akan düşünceleri kovma çabasına gidiyor tüm enerjim... Hayatı yaşadığımı sandığım zamanlar çözülüp gidiyor benliğimden, kendimi dünyayla ve onun kurallarıyla bağdaştıramıyorum... Bu şehirle değil sorunum kendi hiçliğimle... Ama sana bir şey soracağım, bunca insan dinledin, kendini de ekle, hayatlar dinledin, gördün, yaşadın... Ne bildin ne buldun desem, ya? Yaşadıklarımdan ve düşündüklerimden fazlasını söyleyebilir misin? Sanmıyorum, sana bir şey sormuyorum... Bende bu maraz, çektirende bu garaz varken...

Hayat yorgun, ıslak bir yaz gecesi... Adam boyu hüsranlar uzanıyor içimde, yağmur çiseliyor yalandan...şuna inan bulutlar değil ağlayan... Bir titreme sardı vücudumu, beynimin içi zonkluyor ne çıkartacaksın çıkart akıt zehirse zehir, şerbetse şerbet içmeyen...

Günlerin, ayların hatta -ne kadar ürperse de içim bunu yazmaktan- yılların, kendini tekrar ederek geçti. Aynı filmi seyrettin her gün, baş kahramanın sen olduğunu görmedin. Aynı oyunu oynadın, oyun olduğunu unutmuş biçimde. Eskiyi göstermedin, oyalanıp durdun. tekrar tekrar, kararttın hayatımı. Ziyan büyüdü artık.Bir şeylere yetişmek için koşttun hep,niye bana bişi çaktırmamak için, bedeni yordun uyuştu. Kafanı kaldıramaz oldun oyalanıp durduklarından. Bir an durup da bakamaz oldun, zamanın nasıl akıp geçtiğine. Aceleden ecele giderken, sen eceli de unuttun işte. Ne çok şey öğrendin de zihnine hapsettin onları, birde bana söyle nedir o yumuşacık kutularında sakladıkların. Sonunda aynı işsizler gibi çıkıp yarayacakları yer aramaya çalışıyor içindekiler yaşanamayan bilgiler. Gündüzleri ipe düzdün. Mevsim yazdı, sen okumadın. Gece oldu, geçe döndün. ne diyim...

02 Mart 2012 2-3 dakika 7 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar