Bitmeye Mahkûm

Aşkın şair yönü ortaya çıkar ya hani, yazarın içinden taşanlar mıdır sözcüklerle kâğıtlara ve yüreklere dokunan? Aşkın şair yönüdür temizlenmemiş aşklardan kaçıp, çamura bulanmayıp, temiz düşlerde yıkanmak üzere heyecanlanan...

Ben de öyle bir zamanın sana kanış faslından geliyorum. İçimin yağları eridi, gözlerimin tuzu, umut yemeğimin tadını güzelleştirdi sandım, ben sana bilet kestiğimde aşk yalnızca benimdi. Seni yazdım harflerimin örtünmüşlüğüyle, namuslu bir yazar oldum.

"Elhamdülillah çok şükür" diyerek başladım her seferinde aşk sonsuzluğuma. Seni yazarak, seni anlattım sensizliğin doruğunda.

Aşkın şair yönü ortaya çıkar ya hani, yalnızca 'ben' sevdim sanır insan... Sonra durup bakarım, aynasız gönül yuvama. Orada benim gibi nice âşık vardır. Her insan kendi kalbinde başka kalpleri görür, insansa eğer...

Kahve içmiyorum ne zamandır. Falımda çıkmazsın diye korkuyorum. Tarot fallarından da medet ummuyorum, dilek diliyorum kirpimin düştüğü umut anlarımda; kirpiğimi buluyorum parmağımda.

"O zaman gelir" diyorum, kirpiğim düşüyor parmağımın arasından. Aşk gelmek değil, beklemektir diyor efendi kalemim.

El ele tutuşmayı unutuyor kâğıtlarım, onları birbirleriyle öpüştürüp barıştırmayı unutmuşuz.

Bir sensizlik mevsimi başlamış ki sorma! Dört mevsim sürer mi ki? Ben değil, kalemim senden başkasına âşık olmayı unutmuş. Ne vakit gönlüm bana akmayı dilese, beni yüzdüren senin aşkın oluyor. Ben değilim sana âşık olan, kapıldığım kalem efendim beni yönetiyor.

Aman efendim, canım efendim! Son durak, bir durak sonrası... Gülmeyi öğrettiğim saniyelerde aşkımıza, inceden kar yağardı gönlüme. Kar taneleri gibiydi aşk, yazarın yazacağı tutardı, bazen yağmazdı, sadece üşütürdü, donardı yazar...

Sana donduğum anlarda ben bu aşkla çırılçıplaktım. Çok şükür sana koştuğum aşk yağmurlarında ayağım kaymadı da, düşmedim. Bir an için geldim sana, ikiletmedin. Her sözümü aşktan bildin, uysalca istemedin. Ne vakit şair damarım tuttu da, seni göreceli sevda vapuruna yetiştirdim, o vakit bende azaldın, başkalarında çoğaldın, biz bittik...

Herkes seni şimdi girdabında dönüp durduğum temiz bir aşk sanıyor. Yıllardan beri gönlümde bir gün olsun yıkanmadığını kimse bilmiyor. Aşkın sen hâli düşer ya satırlarıma, bir deprem olur.

Efendi kalemim bir yana, arsız gönlüm bir yana... İkisi birbirinden ayrılmışken, bu aşkın bizi birleştirebilme ihtimali bir yana...

Her insan, emek verdiği kadar âşıktı ya güya... Verdiğim emekler sana az geldiyse, doyamadıysan, emeksiz ekmeklerim boğazında mı kalır canım efendim?

Kalemim duvarlara sitem dokuyor. "Şiir sokakta" diyorlar, şiir benim duvarlarımda, şiir benim dört duvarımda, şiir, benim yabancıları bir türlü alamadığım gönül balkonumda.



Bak, sen aşağıdasın şimdi. El sallıyorum oradan sana. El sallayışım vedadan değil...

Sevdiğimi gördüm ya bir kez daha, onun sevincidir sana yansıyan... Yelpazesi geniş sevgili modasına ayak uyduramadım ben sevgili, birini sevdim, birine yandım, biri için üşüdüm, biri için buz tuttum. Resmen deliyim. Akıllı sevmelere koş hemen, 'bak, bak, bak işte orada! kaçıyor.'

Yağmuru tutar gibi tut ellerinle. Ama sen akıllı bir seven olamadın ki. Hay Allah, her neyse...

Düş kırıklığım fare zehri içmiş, kırıldığı yetmemiş, ötenaziye kurban gitmiş. Korkmuyorum, yeniden döneceğim yaşam denen sınav yoluna... Ellerimden tutmadan sen, kendi ellerimi tutarak güçleneceğim.

Her şair kan kusar mı sevdalısına? Verem kalemim son demlerini yaşıyor bu aşkta... Kustuğu kan kadar çoğalsın ömrün, kinim yok, kinim beni terk etmiş, bavulunda mutluluk dolu günlerimizin anıları... Bir başkasınca yeniden aşk olacaksın, yalnız şunu bil ki; bir başkasında bir daha hiçbir şekilde aşkla yazılan olamayacaksın.

Şairin tel örgülerinden geçmek zordur, yaralanmış bedenin. Üzgünüm... Şarkılarımı bile eskitemedim. Geçmiş odaklı ben! Huyum kurusun e mi?

Her seven, eskitir mi kendi kalbini? Son sevme tarihi geçer mi ki? Son sevme tarihi geçmiş kalbimin özrü kabul edilmez yerindesin.

Çuval çuval taşıdın günahlarını, içimin bozgunlarında dört kişilik sevap kazandım şimdi.

Bir dilenciye aşk verdim kendi kalbimden; dört kişilik sevabımın başrolleri, sen, ben, biz, sensiz bensizlik... Yağmur yağacak, bulutlar söylüyor. Susmalıyız, ben sana susarsam aşk, sen bana susarsan yasak, aşk bize susarsa bitik sevda hareleri oluşur. Biz bize susarsak, çöle düşen mecnun yanımızda halt etmiş olur. Ama yine de susmalıyız, senin rolün bu kadar benim hayatımda. Yazılır, biter, bittikçe yazılır, yazıldıkça gidersin. Öyle de bir alıştım ki göndermelere, ardından döktüğüm suları mecnun içse, 'Çöldeyim' demezdi...

07 Haziran 2014 4-5 dakika 464 denemesi var.
Yorumlar