Bu Çağrıya Kulak Verir misiniz ''İdeal Medeniyet Projesi''

NOT: Sabrınızı istirham ederek yazının tümünü okuyup değerlendirmenizi temenni ediyorum. Değerlendirmelerinizin benim için çok kıymetli olacağını bildirmek isterim... Değerlendirme, yorum ve eleştirilerinizi merakla bekliyorum. Saygılarımla...


KÜRESELLEŞME KISKACINDA İDEAL TOPLUM MEDENİYETİ




RİZE ? EKİM 2007


1) ?KÜRESEL DEĞİŞİM HAREKETİ? ÜZERİNE DÜŞÜNCELER

İnsanlık tarihinin en kıvrımlı sürecinde yol alıyoruz. Yıldızlara dokunmanın düşten ve hayalden öte artık bir gerçek olduğu, bir mahalleden diğer mahalleye geçer gibi kıtalararası yolculukların yapıldığı, oturduğunuz koltuktan dünyanın öbür ucundaki bir futbol maçını izlemenin kumandanın bir düğmesine basmak kadar zahmete değer olduğu, bir zamanlar kerametler ve mucizeler olarak yaşanan birçok olayın bir çocuk marifetiyle bile gerçekleştirilebilir olduğu bir zamanda yaşarken keşke insanlık tarihimizin ve medeniyetler sürecimizin en muhteşem zirvesine ulaşabildiğimizi söyleyebilseydik.

Halbuki günümüz Global dünyasında çok senaryolu bir zemin üzerinde tutunmaya çalışıyoruz: Can pazarı üzerine kurulu çirkin politikalar ve bu politikayı destekleyen uluslararası organizasyonlar, sömürgecilik anlayışının çağdaşlık maskesi altındaki hak tanımazlığı, sanayi ve teknolojinin çeşitli yan etkileri, plansız ve ani gerçekleşen kentleşme hareketleri, yüksek faiz ekonomisinin alt gelirli toplumu çaresizliğe sürüklemesi, ekonomik dağılımın dengesizliği, işsizliğin yaptırımları, köy kültürünün yozlaşması, çıkarcı eğilim psikolojisinin rağbet görmesi, hukukun adaletsizliği, basının reyting rekabeti ve ?özgür basın? temeline oturttuğu sorumsuz tutumunu sürdürmesi gibi gerçekler bütün Global imkânlarımızı aleyhimize işleyen çarklara dönüştürmüş ve maalesef binlerce yıllık birikimlerle oluşturduğumuz medeniyetlerimiz, insaniyetimiz, toplumsal dinamiklerimiz ve kültürlerimiz derin yaralar alarak tepe taklak olmuştur.

Bütün dünya uluslarının ciddi problemi olan bu meselede, doğrudan ya da dolaylı olarak toplumu şekillendirme ve yönlendirme gücüne sahip toplum mühendisleri sorumsuz tutum ya da şahsi çıkarları uğruna toplumu yüzüstü bırakmışlardır. Ve böylece toplumların hedefsiz, ruhsuz, tutarsız ve kültürsüz hale gelmelerine göz yummuşlardır. Artık insan ve insanların kendilerini tanımlayabilecekleri kimlikleri puslu kalmıştır, övünç sebebi saydığı değerleri buğulanmıştır.

Yukarıdaki ifadelerimiz büsbütün Küresel Değişimi yadırgama ya da teknoloji-sanayi karşıtlığı maksadında değildir. Bizim DUR! dediğimiz nokta Küresel Değişimin toplumsal değerlere ve kültürümüze karşı tahripkâr tutumudur. Yerine daha iyi bir alternatif koymadığı ve öngörmediği halde tahripkâr tutumudur. Teknoloji ve sanayinin oluşturduğu negatif yönlerin iyi niyetli olmayan merkezlerin kontrolünde olması insanlık ve toplumlar için ne gibi bir faydası olabilir?

Fakat ilginç olan şudur ki; toplumsal çöküntü bu derecede çevremizi kuşatmış olduğu halde Toplum Mühendislerimiz halen olayın vahametinin farkına varabilmiş değiller. Bir kısım cılız mücadeleler var, fakat bunlar bataklıkta sinek avlamaktan öteye gitmemektedir. Maalesef bu gidişe ciddi biçimde DUR! deme hareketi henüz olgunlaşmamıştır.

Yıllardır bu sorunun farkındayım. Beynimde bu meseleye ilişkin binlerce kıvılcım çakmıştır. Ancak gerek yaşım, gerek konumum bu feryadı haykırmaya elverişli değildi. Fakat zaman aleyhimize işlediği için bir an evvel meselenin çözümüne ilişkin projelerimi gün yüzüne çıkarmak mecburiyetindeyim. Duyulduğu kadarıyla feryadımı dillendirmek zorundayım. Elbette ki toplumsal çöküntünün oluşturduğu bu devasa dalgalara karşı bir başıma durabilmem mümkün değil. Topluma hitap eden ve yön veren Sorumlu Toplumsal Mühendislerimiz ve liderlerimiz ile birlikte hareket etmek en etkili tercihtir.

Amacımız; gelişen ve değişen dünyamızın kazanımlarını sahiplenmek suretiyle tarihsel mirasımızın temelleri üzerinde Toplumsal Dinamiklerimizi ve Ahlâki Kültürümüzü geliştirmektir. Saygı ve sevgi toplumu oluşturmaktır. Her yerde ve her zamanda emniyet, huzur ve güven toplumu oluşturmaktır. Yardım ve yardımlaşmanın kutsallığına inanmış bir dayanışma toplumu oluşturmaktır. Dünyanın yeniden dikkat kesileceği örnek bir toplum oluşturmaktır. Binlerce yıllık neslimizin gurur duyacağı bir toplum oluşturmaktır.

Belki başaramayız ama en azından bu uğurda mücadele etme bahtiyarlığına kavuşacağımız kesindir.



2) PROJEMİZDE ADI GEÇEN KAVRAMLAR VE TANIMLARI

a) Küresel Akım: İletişim, ulaşım ve teknolojinin gelişmesine paralel olarak ortaya çıkan her türlü gelişim, değişim ve fikriyatın dünya ulusları üzerinde etki gösterebilme hareketidir.

b) Toplum Mühendisleri: Toplumlara yön veren, yön verme ve şekillendirme niteliği bulunan, onlara hitap edebilen liderlere diyoruz.

c) Toplum Velileri: Bireyin birinci dereceden muhatabına (aile) ve bireyle doğrudan ilişki kurabilen sorumlu kişilere (Okul-Sosyal Çevre) diyoruz.

d) Sosyal Çevre: Bireyin doğrudan ilişki kurduğu, tanıdığı, tanındığı, konuştuğu, paylaşımlar yaşadığı insanlar çerçevesini ifade etmektedir.

e) Temel Dinamikler: Bireyin sosyalleşmesinde ve şekillenmesinde birinci dereceden ve doğrudan etkiye sahip sosyal merkezlerdir. Bunlar; Aile + Okul + Sosyal Çevredir.

f) Sanal Dinamikler: Küresel Akım sonucu dolaylı yollarla bireyi şekillendirme ve yönlendirme niteliğine sahip sanal merkezlerdir. Sanal Dinamiklerin fonksiyonları belirsizdir, çok karmaşık ve kontrol dışıdır.



3) KÜRESEL AKIMIN ?TÜRKİYE? MACERASI

Rönesans hareketleri ile başlayan Küreselleşme Rüzgârı zaman içerisinde güçlenerek doğduğu Batı topraklarından taşarak Yeryüzünü kuşatmakta gecikmemiştir. Anadolu toprakları ise Osmanlı geleneğinden midir, yoksa binlerce yıllık medeniyet birikiminden midir, nedir? Batı coğrafyasının komşusu olmasına rağmen Küresel Kuşatmanın çerçevesine oldukça geç girmiştir.

Üç yüz yıllık Batıcılık merakımıza rağmen halen Batının artıklarını kullanmayı zevk sayıyoruz. Anadolu'muz Küreselleşme sürecinde maalesef hiçbir dönem de lokomotif olma düzeyine erişemedik. Binlerce yıllık karakterlerimize işlediğini savunduğumuz bağımsızlık duygusunu nasıl olmuşsa kendi rızamızla vagonların dar sınırlarına sıkıştırmışız, sürükleniyoruz. Vaziyetin asıl vahim tarafı teslimiyetin sunduğu hazırbulmuşluğa ve hazırcılığın verdiği tembelliğe çoktan alışmışız. Gerçi hazırcılığımız dahi Batının artıkları olduğu halde halimizden memnunuz. Batının kullandığını biz yıllar sonra kullanıyoruz.

Şehirlerimiz Batıyı onlarca yıl geriden takip ederken, köylümüz de şehirlerimizi geriden takip etmekteydi. Hele yirmi-otuz yıl evvelki Anadolu köylüsünün kaderi ise daha başkadır. O yılların köylüsü olanlardan çok duymuşsunuzdur. Mesela şu türden ifadeler: ?Elektrik nedir bilmezdik, biz gaz lambasını kullanırdık, hatta gaz biter endişesiyle erken yatardık, biraz varlıklı olan komşularımıza çok imrenirdik, akşamları pencerelerinden çok daha aydınlık ışık süzülürdü, onların tüplü lüks lambaları olurdu. Hele telefon ve televizyon. Uzun yıllar anlamlandıramadık, kablolarla konuşuyoruz, bir kutudan dünyayı seyrediyoruz, tuhaf şeyler işte, evliyalık gibi bir şey. Ha bir de gurbet hikâyesi, gurbete çıkmak cesaret isteyen bir hamle ve de gerçekleştirilmesi büyük bir zahmetti. En güzel tarafı kalabalıklarla uğurlanmaktı. Gurbet şiirlerimiz, şarkılarımız vardı, iki sevgili arasında dik duran dağlara sitemin bir anlamı vardı. Şimdilerde ise eskilerden eser yok, adam iş çıkışı uçağa biniyor, ülkenin bir ucundan diğer ucuna seyahat ediyor, akşam akrabasının düğününe gidiyor, gece uçağıyla dönüyor, sabah işine gidebiliyor. Teknolojik, sanayi ve bilimsel gelişmeler hayatımızın daha birçok noktasına bir okus pokus marifetiyle müdahale edebiliyor. Artık alışmışız, bütün okus pokuslar normalleşti hayatımızda. Otuz yıl evvel ölen adama şimdiki dünyayı anlatsak bize deli der.? Evet, iki kuşağı gören adam böyle konuşuyor.

Elbette ki eğri oturup doğru konuştuğumuzda bütün bu değişimler pozitif bir içeriktir. Bütün bu gelişmeler insanlık tarihinin ve insan zekâsının övünç kaynağıdır. Fakat değişime neden olan faktörler hayatlarımıza öylesine koşulsuz ve kontrolsüz bir giriş yapmış ki insanın ve insanların psikolojik yapılarında, değerlerinde, medeniyet birikimlerinde, ruhlarında oluşturduğu derin tahribatlar haklı övünçlerimizi kursağımızda bırakmıştır.

Küreselleşmenin beraberinde getirdiği değişim rüzgârının yozlaştırıcı etkisi onca direnmelere rağmen maalesef güzelim Anadolu'muzun renk renk bezenmiş binlerce yıllık birikimlerini de bozguna uğratma aşamasındadır.

Eski zamanlarda var olmanın koşulu olarak bir yere bir topluma ait olma zorunluluğu vardı. Küçük toplumlar, köyler, mahalleler bu zorunluluğu giderici önemli merkezlerdi. Bugün ise köy köylüyü tanımıyor, köylü köyünü tanımıyor. Mahalleli bırakın mahallelisini tanımayı, apartmanındaki karşı komşusunu tanımıyor. Apartmanlar surlarla çevrilmiş derebeyliklerini andırıyor. Ahşabın kokusu ve sıcaklığı, yerini artık taş ve cam binaların soğuk ve ruhsuz havasına bırakmıştır.

Küresel Değişim Rüzgârının oluşturduğu tahribata şahit olabilmek için çevremizde olup bitenlere yönelik basit bir gözlem yapmamız yeterli olacaktır. Önceleri büyük şehirlerimizde, artık ülkemizin her bölgesinde bu çöküş apaçık ortaya çıkmıştır. Çeteleşme, cinayet, işkence, entrika, yaralama, bıçaklama, intihar, kap-kaç, dolandırıcılık, hırsızlık, soygun, çocuk kaçırma, terör, organ mafyası, uyuşturucu ticareti, sokak çocukları, sapıklıklar, tecavüz, ihanet, aile faciası, töre cinayeti, terk edilen bebekler, boşanma gibi daha nice akıl almaz çöküntü örnekleri gündelik yaşamımızın bir parçası değil midir? Kentte olsun, taşrada olsun, artık ülkemizin her yerinde bu başlıklardan en az birine şahit olmamız maalesef mümkündür.

Sonuç olarak her ne sebepten kaynaklandıysa, Küresel Değişim Rüzgârıyla ortaya çıkan insan profilimiz, binlerce yıllık medeniyetimiz ve kültürümüzle örtüşmeyen bir hal almıştır.

Peki, bütün bu yozlaştırıcı etkiler nasıl oluştu? Bu sorunun cevabı, meselenin boyutunu ortaya koymak ve izlenecek yolu tespit etmek açısından önemlidir.



4) ÜLKEMİZDE ?TOPLUMSAL YOZLAŞMA? NEDENLERİ

? Hazırlıksız ve politikasız bir şekilde dış dünyaya açıldık. Kendi toplumumuzun gerçekleri ile Batı gerçeğini uzlaştırmada kendi toplumumuzu tarafsız bıraktık. Dolayısıyla karşılaştığımız Global değerler, kültürel yozlaşmayı beraberinde getirmiştir.
? Köy-Kent dengesi çok hızlı değişti. Köylü-Kentli uyum sorunu ortaya çıktı. Şehirlerimizde kültür ikililiği oluştu. İşsizlik ve sosyal dengesizlik artış gösterdi. Şehirlerimiz gecekondularla köyleşti, köylerimiz binalarla şehirleşti.
? Hayatımıza giren sanayi ve teknoloji ürünlerinin yan etkileri kullanıcıların kontrolünde olduğu için, bilinçsiz ve sorumsuz kullanıcılar yeni toplumsal sorunlara neden olabilmektedir.
? Bilim üreten değil, bilim tüketen bir toplum olmuşuz. Hem de kontrolsüz ve bilinçsiz bir tüketici durumundayız.
? Evvelki toplum düzenimizde bireyler küçük gruplar halinde örgütlenmişlerdi. Bireyler çevresindeki insanları tanır, çevre de o bireyi tanırdı. Böyle bir ortamda yadırganma ve dışlanma endişesi kişiyi çevre kültürüne uyumlu olmaya yöneltmekteydi. Fakat artan nüfus ve göç dalgası kişilerin ikametgâhlarında tanınmamalarına neden oldu. Ve böylece çirkin ve uyumsuz davranışların önündeki yadırganma ve dışlanma endişesi gibi dengeleyiciler ortadan kalkmış olduğu için sorumsuz bireyler ortaya çıkmıştır.
? Çevrede karşılaşılan aykırı davranışlar, önemli bir kesim tarafından modern yaşamın ve özgürlüğün bir parçasıdır reklâmlarıyla normalleştirilmeye çalışılmıştır. Neredeyse; normal, hatta örnek davranışlar ayıplanır hale gelmiştir. Bu konuda bir kısım basının da büyük sorumsuzluğu bulunmaktadır.
? Ebeveynlerin ekmek kavgası veya daha iyi konfor rekabeti sebebiyle aile içi iletişimde kopukluklar ve çocuk eğitimi konusunda ciddi ihmaller yaşanmaktadır.
? Ekonomik kazanımların bireyselleşmesi (ekonomik bağımsızlık) kişilerin aile ve akraba bağlarını zayıflatmıştır.
? Komşuluk ilişkilerinin ve akraba ziyaretlerinin asgari seviyelere düşmesi kişinin davranış çerçevesini genişletmiştir.
? Bir kısım toplum liderleri çeşitli basit menfaatler uğruna ideolojiler ile toplumu parçalamış, çatıştırmış, ayrıştırmış ve öylece yüzüstü bırakmıştır.
? Siyasiler parti menfaati ve toplum menfaati ayrıştırmasını millet lehine dönüştürememişlerdir.
? Liderlerin kısır çekişmelerinin taban toplumunda bölünmelere neden olduğu önemsenmemiştir.
? Ulusal çalışmalarımız, hedeflerimiz ve projelerimiz dar sınırlı kalmıştır. 10 yıl sonrası için, 30, 50 veya 100 yıl sonrası için öngörülerimiz ve projelerimiz maalesef bulunmamaktadır.
? Gündem oluşturan değil, gündem takip eden bir millet, bir ülke olmaktan kurtulamamışız. Kendimiz için hazırlanan sofra ile meşgulüz.

İşte bu ve buna benzer sebepler-durumlar toplumsal dinamiklerimizi ve ahlâki kültürümüzü tepeden tırnağa sarsmıştır.



5) TOPLUMSAL DAVETİYELER

Var sayalım ki içinde yaşadığımız toplumu kendimiz seçebiliyoruz. Doğuşunuza yakın bir dönemde sizi kendi bünyelerine katmaktan memnuniyet duyacaklarını bildiren iki ayrı toplumdan davetiyeleriniz var. Tek bir davetiyeye katılım göstermek durumundasınız. Artık bu iştirakiniz sizin hayatınız olacaktır. Davetiyelerden biri küresel yozlaşmanın tahripkâr taarruzuna maruz kalmış, ahlâk, değer ve ötekinin hakkını talan etmeyi marifet bilen bencil, çıkarcı ve sorumsuz bireylerden oluşan bir toplumdan geliyor. Diğer davetiyeniz ise küresel değişimleri kendi değerleriyle sentezlemiş ve özüne uygun hale getirmiş, ötekinin hakkını kendi haklarının güvencesi olduğunun bilincinde olarak korumacı, sorumlu, saygılı, sevgi dolu ve toplumuna katkı yapma eğiliminde bireylerin oluşturduğu bir toplumdan geliyor.



(1)

DAVETİYE

Sayın Bay/Bayan,

Küresel gelişimin katkılarıyla oluşturduğumuz sansürsüz, tamamen sınırsız özgürlüklerin yaşandığı, şahsi çıkarlarınızı her ne pahasına olursa olsun takip edebileceğiniz macera ve entrika dolu toplumumuzda sizleri de görmekten onur duyarız.

İŞTE TEKLİF VE İMKÂNLARIMIZ;

? Hastanede iki haftadır yatıyorsunuz, tek bir refakatçiniz ve ziyaretçiniz olmadan taburcu oluyorsunuz,
? Bayram günlerinizi eski bayramlarınızın avuntusuyla geçiriyorsunuz,
? Dolmuşa bindiniz, ücretini vereceksiniz fakat paranızın çalındığını fark ediyorsunuz,
? Hava kararır kararmaz evinizde olma mecburiyetindesiniz,
? Evinize varan kestirme bir yol var fakat tenhalığından ürküp hiç kullanmamışsınız,
? Akşam haberlerini tek bir tebessüme lüzum kalmadan izliyorsunuz,
? Onca yoğun mesaiye rağmen aldığınız maaşın yetersizliğinden yakınan bir polis memurusunuz,
? Caddeye çıkmaya cesaret edemeyen bir bayansınız. Çünkü sizin varlığınızı umursamayan birilerinin ağzından sansürsüz cümleler, kaba sözler ve küfürlü ifadeler işitebilirsiniz.
? Gençlerden birazcık hürmet görmek için onlara saygı göstermek zorunda kalan bir pirifânisiniz. Fakat defasında hayal kırıklığına uğruyorsunuz. Yaşlılığınızın hürmetini asla göremiyorsunuz,
? Evinizde baba olduğunuzu sadece çocuğunuzun baba deyişinden anlıyorsunuz. Gerçi onu da söylemezler ya... Babalık, peder, ihtiyar, hacı(!), bizimkisi, belki yakında isimleri ile hitap ederiz babalarımıza, olmayacak şey değil.
? İyiliğin erdeminden bahseden bir hatipsiniz, fakat sizi dinleyenler ?Ona iyilik değil, enayilik derler.? karşılığını veriyorlar.
? Paranız bol ama bir çete ile işbirliği yapmadan mülkünüzü koruyamıyorsunuz.
? Sadece bir dostunuz kalmıştır, fakat onu da kaybetmeniz için bütün çevreniz çeşitli entrikalarla nifak tohumları ekmekte işbirliği yapmış,
? Yıllar yılı emek verdiğiniz yavrularınızın bakımına muhtaç oldunuz. Fakat çocuklar sorumluluktan kurtulmak için kavga halindeler. Sonunda karşınıza çıkıp bir huzur evinin imkânlarını reklâm ediyorlar,
? Cenazenize en çok çocuklarınız ve gelinleriniz seviniyorlar. Tek üzüntüleri cenaze masrafları,
? Emniyet Müdürlükleri narkotik ve kaçakçılık birimlerini etkin hale getirmekle meşgul,
? Öğrencisine sigara içmesinin sağlık ve saygı kavramlarına uymadığını anlatırken sigara dumanının yüzünüze çarptığını hisseden bir öğretmensiniz,
? Bırakın saygı görmeyi, saygısızlığa maruz kalmamak için öğrencilerinize karşı sürekli alttan almaya gayret eden bir öğretmensiniz,
? Bir alışveriş yaptığınız yerden bir daha alışveriş yapmıyorsunuz. Çünkü her defasında bir hile ile muhatapsınız,
? Kimseye borç vermeye cesaret edemiyorsunuz. Geri alamayacağınızdan endişelisiniz,
? Dürüstlüğünüze rağmen kimseden borç alamıyorsunuz.
? 20 daireli bir binada evinizde öldünüz. Ancak kokunuzdan anlaşılabiliyor öldüğünüz. Hem de 5 oğlu olan 80 yaşında bir insansınız.
? Emekli aylığıyla geçimini sağlayan 70 yaşında bir insansınız. Bakmakla yükümlü olduğunuz insanlar maaşınıza bakıyor. Fakat ATM'den maaşınızı çekmenize yardım eden kişi paranızı alıp kaçmıştır,
? İkamet ettiğiniz yerde yılların oluşturduğu bir itibarınız var. Fakat çocuklarınız öyle hallerle karşınıza çıkıyor ki her akşam hastane karakol dolaşmak zorunda kalıyorsunuz. Ve sonunda keşke o itibarım olmasaydı diyorsunuz,
? Eşinizle sokağa çıkmaya çekiniyorsunuz.
? 25 yaşında bir kızınız var, evlendirmeye cesaret edemiyorsunuz.

BÖYLE BİR TOPLUMDA YAŞAMAK İSTER MİSİNİZ?

............................................




(2)

DAVETİYE

Sayın Bay/Bayan,

Küresel değişimlerden medeniyetimize ve öz kültürümüze, değerlerimize bilinçlice yaptığımız sentezler sayesinde katkılar sağladığımız, çağdaş, modern, özünü bilen, insani değerleri üst düzeyde, ötekinin hakkını kendi hakkı gibi gören, koruyan örnek toplumumuzda sizi de görmekten büyük kıvanç duyarız.


İŞTE TEKLİF VE İMKÂNLARIMIZ;

? Öyle bir toplumsal dayanışma var ki, bir ihtiyaç sahibi bulabilmek için gazeteye ilan veriyorsunuz,
? Oğlunuz bir yazıda okuduğu ?huzur evi? ifadesini size soruyor, eski zamanlada sahipsiz yaşlıları barındıran bir kurum olduğunu anlatıyorsunuz,
? 1000 YTL'lik cep telefonunuzu vızır vızır işleyen bir lokantada unuttunuz, ertesi gün uğradınız ve telefonunuzu sordunuz. Size cevaben: ?Bir müşterimiz görmüş ve kasaya teslim etmiştir. Buyurun telefonunuz.? deniyor,
? Eliniz ayağınız tutmuyor ama hiç mühim değil, çünkü çocuklarınız ve torunlarınız eliniz ayağınız olmuştur.
? Yaşlı bir hastasınız. Ama bir ah ile inleyişiniz etrafınıza herkesi toplayabiliyor,
? Mahalledeki komşularınızın sofralarını tanıyorsunuz,
? Şikâyet kutularından takdir ve teşekkür notları okuyan bir amirsiniz,
? Bir valinin alçak gönüllüğünden ibret alan bir hamalsınız,
? Çocuğunuzu uyutmak için anlattığınız tozpembe masallara bir varmış bir yokmuş diye değil, yaşadığınız zamanı anlatarak başlıyorsunuz,
? Bir dolmuşa bindiniz. Ansızın bir delikanlı hazır ol'a geçer gibi fırlayıp buyur amca ayakta kalmayınız diyor.
? Akşama kadar sokak sokak dolaştığınız halde bir tek kötü söz duymadınız, hatta selam verdiğiniz her insandan bir tebessüm koparmayı başardınız,
? Eşinize emekli ikramiyesiyle büyük salonlu bir ev almasını tavsiye ediyorsunuz. Gerekçeniz ise bol misafirlerinizdir.
? Öyle evlatlara sahipsiniz ki haklarında bir kez dahi olumsuz bir şey duymadığınız halde mahallenin en terbiyeli evlatlarına sahip olduğunuzu söyleyemiyorsunuz,
? Öğretmensiniz öyle saygı ve sevgi dolu öğrencilere sahipsiniz ki tatile giriş bir hüzün merasimi, tatilin bitişi bayram havası olmuştur,
? Alışveriş yaptığınız esnafın tatlı dili ve cömertliği sizde tükenmez saygı borcu oluşturmaktadır,
? Kanunlar ve kurallar öyle takır takır işliyor ki emniyet ve adliye personeli oyalanacak meşgale bulamıyorlar,
? Yeni bir okul binası yaptırmak yerine yıllardır boş olan tutukevini okula dönüştürüyorsunuz,
? Hiç gitmediğiniz bir şehre gittiniz. Temiz bir otel aradığınızı sorduğunuz bir esnaf ?En temiz otel benim evdir.? diyerek sizi misafir ediyor.

BÖYLE BİR TOPLUMDA YAŞAMAK İSTEMEZ MİSİNİZ?
............................................



6) İZLENECEK YOL

Bu noktaya kadar sarf ettiğimiz ifadelerimiz 1) Küresel değişimin dünyamızda ne gibi tahribatlara yol açtığını, 2) Küresel değişimin nasıl ortaya çıktığını, 3) Küresel değişimin Anadolu'muzdaki macerasını, 4) İnsan ve toplum olarak hangi tercihleri yapmamız gerektiğini izah etmeye çalıştık.

Projemiz bu noktadan itibaren, toplumumuzun hak ettiği Küresel Modernliği, kültür ve değerlerimizle örtüştürmüş bir sosyal yapının oluşturulabilmesi için izlenecek yolları tespit etmeye çalışacaktır. Ama öncelikle açıklık getirmemiz gereken kavramlarımız olacak.


a) İNSANLIK VE KUTSAL AHLAK

İnsan yaratılışı, yapısı ve tabiatı gereği diğer bütün yaratılmışlardan üstün ve farklıdır. Bu gerçek bilinir ve övgüyle ifade edilir. Fakat böyle bir değere lâyık olan insanlık elbette ki diğer varlıkları gölgede bırakmakla sorumludur. Ve bu sorumluluğunu yerine getirmesi ancak ve ancak KUTSAL AHLÂK'a sahip olmasıyla mümkün olacaktır. Bir nevi Evrensel Ahlak tabirini de karşılayan Kutsal Ahlâk; muhtaca yardım eli uzatmaktır, insanlara ve bütün âlemlere sevgi duymaktır, kâinatın sadece senden ibaret olmadığını bilen bir saygı sorumluluğuna sahip olmaktır, yaşadığın zamana-topluma ve mekâna olumlu katkı yapmanın hesabını yapmaktır, güzel ve doğru ahlâka sahip olmaktır.

?İnsanlık bitmemiş? deyimine dikkat edin. ?insanlık? ifadesinden ne anladınız? Ortak aklın cevabı şu olmalıdır: İnsanın tabiatına yakışan doğru ve güzel ahlâkın öngördüğü davranışı ortaya koymasıdır, böyle bir ahlâkı temsil etmesidir.

Aksi halde yaşamın içerisinde bir tek kendisini gören, bir tek şahsi menfaatleri ile meşgul olan, bir tek kendi zevk ve özgürlüğünü düşünen toplumlarda insanlık kavramını hak ettiği değere oturtamayız. İnsanlık ancak Kutsal Ahlâk'a sahip çıktığı kadar üstün ve farklıdır.


b) Toplumsal Yapılandırmada ?TEMEL DİNAMİKLER?
(AİLE + OKUL + SOSYAL ÇEVRE)

İnsanlık gelişimini binlerce yıllık medeniyetler sürecine borçludur. Her medeniyet kendinden sonra gelen medeniyetlere katkılar yapmıştır. Bu katkı işleminin öncüleri toplumları şekillendirme ve yönlendirme gayretlerinde bulunmuşlardır. Yani binlerce yıl toplumlar kontrol altında tutulabilmişlerdir.

Ancak günümüzde bu kontrol eskiden olduğu kadar kolay değildir. Çünkü günümüzde toplumu hedef alan belli belirsiz onca dinamikler vardır ki toplumlar hangi yöne kanalize olacaklarına karar vermede çaresiz durumdadır. Hatta toplum mühendisleri dahi bu çaresizlikten nasibini almıştır. Ve toplum kontrolden çıkma noktasındadır. Nasıl mı?

Önceden bireyi şekillendirme ve yönlendirmede belli dinamiklerin kontrolü vardı. Aile, okul ve çok geniş olmayan çevre. Aile + Okul + Sosyal Çevre bireyi doğrudan hedef alan TEMEL DİNAMİKLERDİR. Bu dar çerçevede kendileri için önceden hazırlanmış belli normlara uyumlu bireyler yetişmekteydi. Birey ve toplum kontrol altındaydı.

Şimdi ise, Küresel Akım sonucu dolaylı yollarla bireyi şekillendirme ve yönlendirme niteliğine sahip Sanal Dinamikler vardır. Bireyi hedef alan bu dinamikler belirsizdir, çok karmaşık ve kontrol dışıdır. Birey çok geniş bir çerçevenin tahakkümü altındadır. Bütün bu dinamiklere karşı bireyin sağlam bir zeminde tutunması oldukça zordur. Aile + Okul + Sosyal Çevre etkisinin oldukça azaldığı günümüzde bireylerin azımsanmayacak çoğunluğunda kültürsüzleşme eğilimi oluşmuştur.

Sosyal Çevre; bireyin doğrudan ilişki kurduğu, tanıdığı, tanındığı, konuştuğu, paylaşımlar yaşadığı insanlar çerçevesini ifade etmektedir.

Küresel Değişim Rüzgârı, projemizin asıl merkezinde bulunan Temel Dinamikleri de nüfuzu altına aldığı için öncelikli yapılması gereken Temel Dinamiklere yönelik bir Bilinçlendirme Hareketi başlatmatır. Temel Dinamiklerimiz olan Aile + Okul + Sosyal Çevreyi bilinçlendirmek ve yeniden etkin hale getirmek bu açıdan hayati önem taşımaktadır. Güzel bir toplum ortaya çıkarabilmek için bu Üç Temel İlkeyi (Sorumluluk Ahlakı, Takdir ve Yadırgama Kültürü, Dışa Duyarlı Pozitif Alıcılık) öncelikle AİLE + OKUL + SOSYAL ÇEVRE dinamiklerine özümsetmeliyiz. Birey; bu bilince ve sorumluluğa sahip Temel Dinamiklerin kontrolünde Evrensel Ahlâk, kültür ve değerler ile beslendikten ve belli olgunluğa eriştirildikten sonra Sanal Dinamiklerle baş başa bırakılabilecektir. Çünkü bu aşamadan sonra bireyimiz, belli bir bilinç ve sorumluluğa sahip, takdir hevesi ve yadırganma endişesi ile dış dünyanın girdilerine karşı duyarlı bir bireydir artık. Yani özetle diyoruz ki, bireyin özünü eskiden olduğu gibi yeniden Aile, Okul ve Sosyal Çevre oluşturmalıdır. Sonra dış dünya ile yüzleşmelidir.



7) İDEAL TOPLUM İLKELERİ

Bilinçli, olgun, modern ve ideal bir toplum ortaya çıkarabilmek için üç temel prensibimizi yaşamımıza iyice yerleştirmemiz ve yaşatmamız gereklidir. Bunlar; Sorumluluk Ahlakı, Takdir Ve Yadırgama Kültürü, Dışa Duyarlı Pozitif Alıcılık' tır.



a) SORUMLULUK AHLÂKI

Sorumluluk; insan olmanın gereğidir. Başarıya odaklanmış gayretin ateşleyicisidir. Yaşamın merkezinde bir tek senin olmadığını öğreten ahlâk nasihatidir. Bencil yaşamdan kopma hamlesidir. Yaşamı sorgulama ve yorumlama felsefesidir. İnsanı diğer varlıklardan ayıran bir görevdir. Var olmanın ifadesidir. Ölümsüz olmanın yolunu gösteren bir rehberdir.

Yaşamak başlı başına bir sorumluluktur. Ve sorumluluk mücadele ister, düzen ister, istikrar ister. Her irade sahibi muhakkak ki kendine, çevresine ve hatta yaşamın kendisine karşı kayıtsız şartsız sorumludur. Sorumluluk bir görevdir, sorumluluk bilinci ise o görevi yerine getirmektir. Dünyayı cennete ya da cehenneme dönüştürmek sorumluluk görevini ne kadar yerine getirdiğimizle doğru orantılıdır.

Hiç kimse kendi şahsi özgürlüğünde ötekinin zarar görmesine neden olabilecek kadar yetki ve ehliyete sahip değildir. Sorumluluk özgürlüğün adaletle yontulmasıdır. Özgürlükler sorumluluk ile törpülenir, yontulur ve uygun bir biçime sokulur. Ancak bu şekli ile özgürlüğün tadına varılır. Nihayetinde özgürlükler, ötekinin özgürlüğünün sınırı ile sınırlıdır. Aksi halde özgürlük maskesi altında ortaya çıkan sorumsuz ataklar toplumsal düzen ve ahlâkı tehdit ile doğrudan tahrip edecektir.

Bireyin davranışlarını şekillendiren ve güzelleştiren en temel unsurlardan biri Sorumluluk Ahlâkıdır. Karşılaştığı iyi veya kötü olayları değerlendirirken ?Bu durumun oluşmasında ben ne kadar sorumluyum?? hesabını yapan bireyler gelişi güzel davranışlar ortaya koymazlar.

İnsan şahsi yaşamında ve toplumsal yaşamında sorumluluk sahibidir. Sorumluluk sahibi bir toplum Evrensel Ahlâk ilkelerinin bilincindedir. Bilinmelidir ki ortaya konan her bir davranış kişinin şahsına ve çevresine az ya da çok, iyi ya da kötü, güzel ya da çirkin bir etkisi bulunmaktadır.

Toplumun birbirinden bağımsız gibi görünen bütün parçaları kesin ve mecburi bir ?sorumluluk zinciri? ile birbirine bağlıdır. Bir çocuğun sorumluluğu aile velilerindedir. Bir öğrencinin sorumluluğu eğitimcilerdedir. Bir hastanın sorumluluğu sağlık velilerindedir. Bir suçlunun sorumluluğu güvenlikçilerde ve yargıçlardadır. Bir yolcunun sorumluluğu şoförlerdedir vs. Hayat böylesi sorumluklarla örgütlenmiş bir organizasyonu ifade eder.

İdeal bir toplum ortaya çıkarabilmek için yüzlerce ideolojiye, milyonlarca kelimelere sığınmak israftır. İdeal bir toplum için bir tek malzeme yeterlidir: Sorumluluk Bilinci. Tabiî ki önemli olan sorumluluğun ciddiyetini, gücünü, erdemini ve bilincini kavrayabilmektir. Sorumluluk Bilincini bu değerleri ile özümsemiş bireylerden oluşan bir toplum ortaya çıkarsa, o toplum için hiç de iddialı olmayan kuşatıcı şu ifadeyi kullanabiliriz: ?O toplumda; adalet vardır, düzen vardır, saygı ve saygı vardır, huzur vardır, güven vardır, başarmak ve başarıya odaklanmak vardır, örnek aile vardır, güzel çocuklar vardır, birlik, dayanışma ve yardımlaşma vardır.? Sorumluluk bilinci birçok çıkmazları aşmada bir başına yetebilen eşsiz değere sahip yegâne anahtardır.



b) TAKDİR VE YADIRGAMA KÜLTÜRÜ

Takdir ve Yadırgama Kültürü sorumlu toplum velilerinin ve çevrenin en temel vazifelerinden biridir. Nihayetinde birey belli bir aileye ve sosyal çevreye ait kişidir.

Bu kişi yaşadığı topluma uyumlu ve toplumuna pozitif katkı yapma eğiliminde ise toplum velileri ve sosyal çevre tarafından takdir ile ödüllendirilmelidir. Amacının ve çabasının ne kadar büyük kıymete değer olduğunu en kılcal damarına kadar hissedebilmelidir. Bu his, onda daha güzel başarılar için sönmez bir kuvvet verecektir. Unutulmamalıdır ki medeniyetlerin özgün yapısı, medeniyeti oluşturan toplumun farklı düşünen beyinleri sayesinde olgunlaşır.

Eğer bu kişi amaç ve davranışlarıyla topluma uyumsuz ve yaşadığı topluma zarar verici bir eğilimde ise bu defa toplumsal dinamikler yadırgama prensibini ile onu cezalandırmalıdır. Davasının ve gayretinin ne denli yanlış olduğunu, dışlanma endişesini en kılcal damarına kadar hissedebilmelidir. Bu his, onda içine düştüğü yanlış yolda adım atmakta takat bulamayacaktır.

İfadelerimizden de anlaşıldığı üzere Takdir ve Yadırgama kültürü toplumun kendini oluşturan bireyleri pozitif yönlü olarak denetleme, kontrol ve yönlendirme mekanizmasıdır. Kişi Takdir Kültürü ile kabul görmenin, değerli olmanın ve çabalarının boşa olmadığının huzuru içerisinde toplumda yerini alırken, öte yandan Yadırgama Kültürü ile kişi dışlanma endişesi ve değersiz olmanın burukluğu ile yalnızlığa itilme korkusu yaşayacaktır. Bu duygular onda derhal toparlanma ihtiyacı duyacaktır. Tabiî ki istisnalar olacaktır.

Her millet kendine ait kompozisyonunu kendisi oluşturmalıdır. Küresel Akımın fütursuzca yeltendiği karmaşık ve anlamsız kompozisyonunu toplumlarımıza empoze etmesine müsaade etmek kültürsüzleşmenin önünü açacaktır.



c) DIŞA DUYARLI POZİTİF ALICILIK

Tarih boyunca toplumlar ve medeniyetler çeşitli etkileşimler sonucu gelişimlerini sürdürebilmişlerdir. Küresel akımın tahripkâr tutumu vardır diye küreselliğin sunduğu kazanımları yok saymak ortak aklın doğru bulacağı bir tercih değildir.

Temel Dinamikler, kendisi ve sorumluluğunda bulunan bireyler lehinde Dış Dinamiklere karşı süzgeç durumundadır. Bu defa takdir ve yadırgama denetimini dış etkilere karşı gerçekleştirir. Eğer kendisine ve sorumluluğunda bulunan bireylere fayda sağlayacaksa kabul ve takdir eder. Fakat zarar söz konusu ise yadırgar ve reddeder.

Tıpkı çamur deryasında gizli tatlı ve berrak suyu gören göz, arıtım aşamalarından sonra musluklardan billur gibi boşalan tertemiz suları ile evlerimize, sokaklarımıza ulaşıp ve susayan bedenimizin susuzluğunu gidermesi gibi, Toplumumuzun temel dinamikleri sorumluluk bilinci ve ortak aklın ışığında Küresel Değişimleri takip edecek ve kendisine katkı sağlayacağı fikrine vardığı kazanımları kültür ve değerleri ile örtüştürmeyi başaracaktır. Ve bu kazanımları kendini oluşturan bireylerin hizmetine sunacaktır. Özüne ve değerlerine sahip çağdaş ve ileri medeniyet toplumu ancak bu yolla ortaya çıkacaktır. Böylece esasında kültür ve değerlerimize pervasızca hücum eden Küreselleşme Rüzgârı sayesinde modern ve öz değerleriyle bütünleşmiş ileri bir medeniyet toplumu ortaya çıkmış olacaktır.

Amacımız, küreselleşmenin toplumlarımıza hakim olması değil; barışın, huzurun, dayanışmanın, kardeşliğin, birliğin, paylaşımın ve adaletin küreselleşmesi için çaba sarf etmektir.



8) TOPLUM MÜHENDİSLERİNCE (PROJE YÖNETİCİLERİ)
İZLENECEK YOL

Toplumlara yön veren, yön verme ve şekillendirme niteliği bulunan, onlara hitap edebilen dinamiklere Toplum Mühendisleri diyoruz.

Esas itibariyle projemizin bu yazılı metinlerindeki bütün ifadelerimiz, toplum mühendislerimizi meselenin ciddiyetine ikna eden ve kendisine: Ne yapılmalıdır? diye sorabilen bir yola davet edebilmek içindir.

Bizde sorun ciddi değil deyip, gün gelip ciddi sorunların oluşmasını beklemek ortak aklın doğrudur diyeceği bir tercih olamaz. Nihayetinde sahip olduğumuz makamlar özü itibariyle muhatabı olduğumuz toplumumuzun sorumluluğunu üstlenmek anlamını taşıdığı için neme lazımcılık da ortak akıl tarafından yadırganacaktır. O halde toplumumuzu hedef alan her türlü maddi ve manevi tehdit ve tehlikelere karşı sahip olduğumuz SORUMLULUĞUMUZ bizi organize etmeli ve harekete geçirmelidir.

14 Ekim 2008 29-30 dakika 9 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (1)
  • 12 yıl önce

    ÇOK..ÇOK..UZUN......ASLINDA ANLATILMAK İSTENİLENLER GERÇEKTEN ÇOK KISA İFADE EDİLEBİLİR...ANLATILMAK İSTENİLENLER VEYE ANLATMAYI BECEREMEDİKLERİMİZ ÇOK UZUN ANLATILIYOR.....ANLAYANA......