Bu Hikâyenin de Adını Sen Koy

Bu gün ayrılığın üçüncü ayı...
Seninle yaşamaya başlamadan önce ayrılık sadece ayrılıktı, oda kendi başına çok zordu ama aynı çatıyı paylaştıktan, aynı yastığa baş koyduktan sonra sensizlik anlatılması zor bir hal aldı, ancak yaşadıklarımı anlatabilirim sana.

Uyandığımda kimse günaydın demiyor bana ve kahvaltıyı hep tek kişilik hazırlıyorum. Aynaya bakana kadar kimseyle göz göze gelmiyorum evde. Bir günlük, bir de spor gazetesi almıyor ya da çift metro kartına ihtiyaç duymuyorum artık. Yemek masasında tek tabak, tek çatal ve tek kaşık gerekiyor. Çay içerken sevdiğin kupa temiz mi diye düşünmek zorunda kalmıyorum.

Sahilde sana sarılarak değil seni düşünerek yürüyorum ve tek bir kişinin ayak izini siliyor dalgalar. Otobüsler de başkaları eşlik ediyor bana, bazen dönüp 'saatin kaç oldu?
Şey saatiniz kaç acaba' diye soruyorum. Hala yokluğuna alışamadığımı başkalarını sen sandığımda anlıyorum.

Telefonum daha az çalıyor artık; 'eve erken gel başka yere uğrama, bu gün seni bir ayrı özledim, hem akşam sana sürprizim var' diyen olmuyor. Senin ya da benimki mi diye ayırmıyorum postaları ve tek başıma sinema zevk vermiyor.
Tek kişilik biletlerin insanda yükü çok fazla...

Dış fırçası alırken rengine dikkat etmiyorum artık, karışacak kimsesi kalmadı onunda, yani yaşayan eşyalarımız yok artık, ailemize doğum gününde katılan bir hediye, senin gibi kokan tişörtler ya da hayata yıldönümümüzde gözlerini açan bir fotoğraf yok duvarda. Bize ait hiç bir fotoğraf yok aslında... Bu resimdeki kim?
Cevaplanması zor bir soru, resimlerde gözlerine bakmakta...
Yatma vaktimi dek getirdiğim kimse kalmadı artık, tatlı uykular deyip sarılanda...

Ufacık bir hapşırıkta doktora gidiyorum artık, hastalıktan yataklara düşsem alışverişimi kim yapar, kim ilaç alıp getirir ki bana. Eczanelerde hep aynı soruda takılıyorum, yalnızlığın ve unutabilmenin ilacı olsaydı keşke... Benim gibilere reçetesiz satılır mıydı acaba, ya da hangi ayrılık doktoru teşhis koyardı bana. Ben yaşattığın mutluluğa değer biçememişken, unutmanın ilacı kaça satılırdı acaba?

İş sorunlarımı paylaşacak kimsede kalmadı evde, ne yapmalıyım diye sana değil kendime soruyorum artık. Neden bittiğini de soruyorum bazen ama cevabını bulamıyorum. Neden üzgün diye merak etmiyorum kimseyi, kendimi bile...
'Oksijeni paylaşıyor diye çiçeklere küsülmez' sözünü hatırlıyor ve menekşeleri ben suluyorum artık ama konuşamıyorum onlarla sen gibi. Yani oksijen dışında paylaşmalık bir şey yok, paylaşacak kimsede, yalnızlığı bile...

Seninleyken bahane aradığım anılarım, artık kendime itiraflarım. Tek başıma nefes alıyor, korkularıma alışıyor, alışamadıklarımdan kaçıyorum. Bu şekilde sürmesinden çok bu şekilde bitmesinden korkuyorum ama bu korkumdan kaçamıyorum. Yalnız yaşamıyorum sadece aynı zamanda ölüyorum...

Birlikte geçen üç yıl, ayrı geçen üç ay, her ay bir yıl kadar ağırdı. Çünkü yaşadığım her gün bir yazıysa, sen hepsinin başlığıydın. Her günüm seninle açıklanıp seninle anlam kazandı.
Mutlu geçen günlerimizde, 'bizi anlatan bir kitap yazalım, adını da İdeal Aşk koyalım' diyordun. Ben sensiz yaşadıklarımı, sensiz bizi nasıl içimde yaşattığımı yazayım: Bu hikâyenin de adını sen koy? Çünkü ben bir başlık bulamıyorum.

Afganistan / Nimruz

21 Mart 2010 3-4 dakika 24 denemesi var.
Beğenenler (2)
Yorumlar