Cahil Dev/let

Fârâbî'nin şehirler tasnifinde yer alan cahil şehir;mutluluğun ne olduğunu bilmeyen,ve anlatıldığında da anlamayan ve inanmayan kimselerin şehridir.Bu tanımlamanın,duyunca tüm organlarımızla evet diye çırpındığımız,''işte bugünün tanımı bu'' dediğimiz ve hatta bu tanımlamanın günümüzde yapılmış olduğu hissine kapıldığımız bir tanımlama olduğunu bilmek ve yaşamak üzüntü duyulması gereken bir bahis.Ne var ki bu tasnifi Fârâbi 1000 yılı aşkın bir süre önce yapmış.Bu tarifi yapabilmesi için de misale ihtiyaç duymuş olacak ki;bu misalin de onun yaşadığı dönemdeki şehirlerin de en azından bazılarının cahil olduğu kanısına varabilmemize olanak tanıyacak.Üzüntü duyulması gereken nokta da bu belki de;1050 yıl önce cahil olan toplumlar,nedeni ve çözümü saptandıktan 1050 yıl sonra da cahil olarak hayatı idame ettiriyorlar.

Teorik olarak bunları söylemek ve yazmak işin kolay kısmı.Herkes söyler.Cahil bir toplumuz.Ama neden?Cehalet,mutluluğu bilmemek değil mutluluğun ne olduğunu söyleyenlere red noktasında başlıyor.Yani asıl cehalet sabit fikirli olmamızdan kaynaklanıyor.Sanırım yeni birşey öğrenirken eski bildiklerimizin bizi ketlememesi gerektiği noktasında tıkanıp kalıyoruz.Günümüzde felsefeye duyulan anlamsız önyargıların da kaynağı bu...Yeni bir şey öğrenmek değil bildiklerimizi daha çok nasıl hayata dökebiliriz çabası bizi yakan.Çünkü bildiklerimizin doğruluğunu ve yanlışlığını çoktan aşmış ve onu reelleştirmenin yollarını aramaya çoktan başlamışız.
,

Dedim ya cahil toplumlar olduğumuzu söylemek kolay ama pratikte bakmaya da cesaret edemez oldum doğrusu.Bir yanda tüm mutluluğu yeşil banknotlarda arayan parayla mutluluğu da satın almaya çalışan cahiller,bir yanda nefes alayım da başka bir şeye gerek yok ben böyle mutluyum diyen cahiller,bir yanda şeref ve şan en büyük mutluluktur itibar görmek bana yeter diyen cahiller,bir yanda güç herşeydir,gücün varsa mutlusun diyen cahiller,bir yanda ben özgürüm öyleyse herşeyi yapma hakkına sahibim'' başkalarının hakkını ihlal etmiş olsam bile''diyen cahiller...Her türlü cahil şehir pratiğini günümüzde deneyimlemek mümkün.Ve bu mümkünat gayet nahoş...

Cahil şehri mutluluk bulma gayesiyle gözü hiçbirşeyi görmeyen bir deve benzetiyorum.En büyük zenginlik,en büyük şöhret,en büyük özgürlük,güç,kuvvet ondadır.Fakat mutsuzdur.Ve bir cüce.Ne parası vardır,ne özgürdür,ne güçlüdür.Ama bilir ki en büyük erdem mutluluğu bilmektir.Ve bilir ki mutluluk küçük bedenlerin büyük kalplerinde gizlidir.Büyük bedenlerin küçük kalplerinde ise dünyevi mutluluklar hakikatsizlikleri işlidir.

Sonuç olarak diyebiliriz ki;teknolojinin hayati şeylerin dahi önüne geçtiği günümüzde milyonlarca yıllık ilkelliği ve cahilliği hâlâ atlatamadığımızı gözlemliyorum.Her ne kadar gözboyayan eğitim anlayışımızla ,diğer toplumlara caka satma çabasında olsak da,biliyoruz ki eğitim anlayışımız sadece yüzeysel.Hâlâ birçoğumuz,geceleri koynumuza para alıp yatıyoruz.Ve hâlâ çocuklar büyüdüğünde ünlü olma hayalleri ile büyüyor.Mafya,güç gösterisinin ağır bastığı diziler revaçta ve bunu hayatına uygulamaya çalışan genç erkekler çoğunlukta...

Birçoğumuz hâlâ mutluluğun başkası tarafından bize sunulacağı beklentisinde,sonbahar rüzgarında savrulan bir yaprak gibi oradan oraya savruluyoruz.İdefikslerimizden kurtulamıyor,bildiğimizin doğru olduğunu kabul ettirmeye ve onu uygulamaya gayret ediyoruz.

Çözüm biraz zor olsa da;ve çözümü belirlemek uygulamaktan daha kolay olsa da;
-Derinsel bir eğitim anlayışı ile
-Para-insan ikileminde insan seçeneğine yönelerek
-Ünün sadece ego tatmini olduğunu anlayarak
-Gücün mutluluktan uzaklaşma biçimi olduğunu kavrayarak
-Ve mutluluğu kendi içimizde arayarak bu cehaletten kurtulabileceğimizi umuyorum.Ve kurtuluşun bu söylemin eyleme dönüştürüldüğünde olacağından eminim.Cahil şehrin erdemli şehir yolundaki bu imkansız gibi görünen yolculuğunda Zenon paradokslarının haksız çıkmasını arzu ediyorum.Bu yolun sonunu görmek,belki de kıyamet alameti olacak...

08 Mayıs 2011 3-4 dakika 8 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (1)
  • 13 yıl önce

    Bildiğim kadarıyla felsefe ders olarak okutulmaktan çıkarılalı ve Türk Dil Tarih Kurumu tedavülden kaldırılalı neredeyse iki nesil geldi yetişti üzerinden. Dolayısıyla insanlık düşüncesini ve konuşarak anlaşabileceği insan dilliliğini mezar edeli çok oldu. Bugünse tek cümlelik ağzı bozukluklarda bile iletişim kurma dayanıklılığı neredeyse sıfırı bulmayan kısır ve kuraklılığıyla...Eğitimin ne kadar maskara matraktan hırsız haramilerin malı durumuna geldiği günlerdir ortalarda komalık durumda sürüm sürüm sürünüyor. Buralardan şehirleşen insan kendinden tüyecek çukur dipleri aramakta gibi felç ve felaket. Onun kiraladığı siyasetse büsbütün insanının canına okuyan ayıp ve kayıp. Eğer milyonlarca insanın içinden bir türlü çıkamadığı ve yolsuz yağmacılığın açıktan açığa pokerlendiği kumarlaşmalar yesyeni yağmalara yeni yolsuz arsızlıkların kentini kuruyor ve insanların gıkı çıkmıyorsa...Demek ki Farabi de sizlere ömür..El rahmetine fatiha.