Çanakkale'den 19 Mayıs'a
Aşına (Asena) soyundan bir tigin/tekin (prens, şehzade) 40 kişiden oluşan birliği ile Çin hükümdarının sarayını basmayı düşünür. Aslında bu bilgi eksiktir. Hükümdarın sarayı güvenlik nedeniyle Çin ordusunun ana karargâhının ortasında yer almaktadır. Dolayısıyla baskın yapılacak yer aynı zamanda Çin ordusunun ana karargâhı bir başka deyişle genelkurmay karargâhıdır. Sarayı basıp, hükümdarı tutsak alacaklar ve esir Türk yurtlarının bağımsızlığı ile takas edeceklerdir.
Tigin, Çin sarayında rehin tutulan bir Türk’tür. Türk devleti yıkılmış; bir kısım Türkler kısa süreliğine Çin’in egemenliğine girmek zorunda kalmıştır. Tarihî kaynaklar Türklerin devletsiz olarak geçirdiği bu sürecin otuz yıl kadar sürdüğünü söyler. Baskın için kararlaştırılan gece çok şiddetli bir sağanak yağmur başlar. Tiginin 40 yiğidinden biri buluşma yerine gel(e)mez. Eylemlerinin açığa çıkması durumunda özgürlüğe giden yolun daha bir zorlaşacağını öngören tigin ve arkadaşları her ne pahasına olursa olsun baskını yapıp, hükümdarı tutsak almak için harekete geçerler. Önlerine çıkan herkesi etkisiz hale getirerek saraya kadar ulaşırlar ama Çinli askerler de duruma uyanmıştır. Çok şiddetli bir çarpışma başlar. Kapana kısılmak istemeyen tigin ve adamları açık alana ulaşmak için kademeli bir şekilde geri çekilip karargâhın (garnizon) dışına çıkarlar.
Vey Irmağı’nın kenarında 19 Mayıs 639 tarihinde şafak sökene dek börüler/kurtlar gibi savaşarak her biri Tek/Kök Tengri’ye kavuşur. En son tigin uçmağa varır. Bu baskın girişimini yüzyıllar sonra gündeme getiren kişi Hüseyin Nihal Atsız’dır. 3 Mayıs 1944 olayları ve devamında açılan davalar sürecinde İsmet İnönü’nün havarilerince olmadık baskılara, işkencelere maruz bırakılan Hüseyin Nihal Atsız 1946 yılında yazdığı “Bozkurtların Ölümü” adlı ölümsüz eseri ile bu olayı Türk edebiyatının dolayısıyla Türk gençliğinin belleğine kazımıştır. Arkadaşlarıyla bir olup Fatih Sultan Mehmet’in -çöplük haline gelmiş olan- türbesini temizleyen bununla da yetinmeyip tarihte ilk kez “İstanbul’un Fethi” kutlamalarını başlatan dahası ‘Bir daha dünyaya gelseniz ne olmak isterdiniz?” sorusuna “Ayasofya’ya imam olmak isterdim.” yanıtını veren Atsız’a rahmet..
Ve bize göre Türk tarihinin ikinci Bilge Kağan’ı olan büyük önder Gâzi Mustafa Kemal Atatürk… Vey Irmağı’nın kenarındaki savaştan 1280 yıl sonrasının 19 Mayıs’ında sabaha doğru Samsun açıklarında bir vapur demirler. Havanın aydınlanması, limandaki daha doğrusu iskeledeki sivil görevlilerinin, Türk ve İngiliz askerî yetkililerin göreve (mesaiye) başlamaları ve o tarihî an… Anafartalar Kahramanı, Sarı Paşa gibi adlarla anılan ve Türk devlet aklının İsmail Enver Paşa’nın yerine geçirdiği Mustafa Kemal Paşa Samsun’a ayak basar. İsmail Enver Paşa ise İsmail’e indirilen koç misali kâh düşen uçaktan kâh batan gemiden kurtularak Türkistan’ın özgürlüğü için yollara düşmüştür. Sonrasında da ulu Türkistan’da, günümüzde Tacikistan olarak adlandırılan yörede, Pamir dağlarının eteklerinde 4 Ağustos 1922’de bir bayram sabahı şehit olmuştur bildiğiniz gibi. “İsmail’e inen koçun atası / Kurt donunda alıp giden kim idi?” diyen Pir Sultan Abdal’a rahmet..
Gâzi Mustafa Kemal Atatürk, taşıdığı soyadın hakkını veren, soyadıyla bütünleşen bir tarihî kişiliktir. Çanakkale Zaferi sonrasında yeni görevlendirme için kısa süreliğine İstanbul’a dönünce bir akşam buluştuğu yakın arkadaşlarına Turova’nın (Troya) öcünü aldığını söyleyecektir. Aynı Atatürk Polatlı-Haymana arasında yer alan Sakarya Köyü çevresinde yirmi iki gün yirmi iki gece süren savaşın ardından emir subayına (yaver) dönerek “Hektor’un öcünü aldık çocuk!” diyecek ve Hektor’un kim olduğunu soran subaya Turova’dan söz edecektir.
Türk tarihinde Turova’ya vurgu (atıf) yapan ilk devlet adamı Fatih Sultan Mehmet’tir. İstanbul kuşatması sırasında İtalya’dan Bizans’a gelen yardımlara öfkelenip -Turova, Lidya, Etrüsk bağını kastederek- “Bunlar Hektor’u ne çabuk unutmuşlar?” dediği yine 1462 yılındaki bir askerî sefer sırasında ordunun güzergâhını değiştirip, günümüzde Çanakkale il sınırları içinde yer alan Turova harabelerine uğradığı ve burada “Turova’nın öcünü almayı Tanrı bana nasip etti.” dediği söylenen dahası Papalık kardinalinden, denemeleriyle ünlü Montaigne’e kadar Batılı birçok yazar-çizer tarafından “Turova Prensi” olarak anılan Fatih Sultan Mehmet ilk sahipleri Turovalılar, Turoklar (Traklar) olan İstanbul’u geri alarak Türklerin öcünü almıştır. 4 yıl 10 ay 23 gün boyunca işgal altında kalan İstanbul’u 6 Ekim 1923’te ikinci kez geri alan kişi de Gâzi Mustafa Kemal Atatürk’tür. Karamanlı Devleti’ne Fatih Sultan Mehmet tarafından son verildiği, Atatürk’ün soy kökünün Karamanlı Avşarlarının Kızıl/Kızıllar oymağının Kocabaşlar/Kocacık obasından olduğu, Atatürk’ün en beğendiği padişahın Fatih Sultan Mehmet olduğu gibi tarihî olguların da altını çizelim.
Atatürk; Türk dilini ve tarihini su gibi içmiş dahası Türk milletiyle dolayısıyla Türk tarihiyle özdeşleşmiş bir Türk büyüğüdür. Yaşadığı sürece Türk dili ve tarihi üzerine yayınlanmış eserlerin neredeyse hepsini okuyup incelemiştir. Uygur Türkçesi Sözlüğü’nü Çanakkale Cephesi’nde okumuştur örneğin. Rusların Yakutistan dediği Sakha (Saka/Saha) Cumhuriyeti’nden yetkililerin Ankara ziyaretinde Türkiye tarafından tek isteği ne olmuştur biliyor musunuz? Kendilerinde olmayıp da Atatürk’ün özel kütüphanesinde (Anıtkabir Müzesi’nde) bulunan Polonya/Leh asıllı Türkolog Eduard Karloviç Pekarskiy'e ait dört ciltlik Yakut Türkçesi Sözlüğü adlı eseri görmek, incelemek mümkünse sözlüğün bir fotokopisini ve/veya mikrofilmini almak olmuştur. Atatürk’ün yüksek tarih bilincine (şuur) ilişkin bir başka çarpıcı örnek… İtilaf Devletleri Yunanistan’a ait Mondros Limanı’nda yine Yunanistan’a ait Agamemnon savaş gemisinde Türkiye’ye ateşkes daha doğrusu teslim antlaşması imzalatırlar. Peki, İzmir’de birileri tarafından adı iskeleye ve/veya kafeye verilen Agamemnon kimdir? Turova’da Türk devleti yıkılıp da yerine kurulan işgal devletinin ilk kralıdır. Bu gerçeği bilen Atatürk 26 Ağustos 1071’deki Malazgirt Zaferi’nin yıldönümü olan 26 Ağustos 1922’nin ilk saatlerinde Afyon/Kocatepe’de “Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!..” diyerek sağ elindeki kırbaçla Büyük Taarruz’u başlatırken İtilaflara ve -ellerine silah verip Anadolu içlerine saldıkları- Yunanlılara nispet yapmıştır. İzmir’e ayak bastığı gün basın mensuplarına “Bir sonraki kahvelerimizi Talas’ta içeceğiz.” diyen Yunan orduları başkomutanı Trikupis’i -tutsak alındıktan sonra- Talas’ta konuk etmesi bir başka inceliktir. Kırbaç ayrıntısına gelince; belki de -Tanrı’nın Kırbacı- Atilla’dan esinlenmiştir kim bilir!.
Aziz Dolu Atabey
azizdolu.wordpress.com