Çare

Anadolu...
Sayısız medeniyet doğuran, bitmez tükenmez sütünden yıldızlar adedince civanmert yetiştiren cömert bir anne...
Ve bu 'Anne' nin bin yıllık iki evladı: Türkler ve Kürtler...
Asırlardır aynı toprakta ırklarından ve soylarından bihaber yaşayan ve birbirine din olgusuyla bağlanan iki millet... Ama bilhassa 80 darbesinden sonra birbirinden soğutulmaya çalışılan iki ayrı halk... Maalesef bir nebze de olsa amacına ulaşan bir süreç yaşanıyor bu topraklarda. İsteyen buna terör sorunu desin, isteyen Kürtçülük, isteyen de de Kürt sorunu... Adına ne denilirse densin böyle bir sorunun olduğu gün gibi aşikar.
Bir yandan; vatan, bayrak, millet duyarlılığıyla Türkler, öte yandan; özgürlük, barış, adalet sloganlarıyla Kürtler... İşin özüne bakıldığında vatan, özgürlük, bayrak, adalet gibi kavramlardan tek bir vatandaşın bile itiraz edeceği kavramlar değil.
Aslında bu sorunun temelinde ne anayasal eksiklikler, ne hukuki boşluklar ne de güvenlik zaafları bulunmaktadır. Siz dünyanın en modern yasalarını meclislerinizden geçirin, eğer buna hazır olmayan bir halk varsa o yasaların hiçbir anlamı olmaz. Daha da önemlisi çektikleri nutukları en başta kendi vicdanlarından geçiremeyenlerle bu sorun katiyyen çözülemeyecektir.
Birgün ülkesinin kralı olan Haccac-ı Zalim sarayından bakmış ki; tüm halk elinde kazma kürek yerleri kazıyor. Merak etmiş gitmiş yanlarına. Demiş ,ne yapıyorsunuz. Halkın ileri gelenleri öne çıkmış 'Hz. Ömer'in adaletini arıyoruz' diye cevap vermişler. Haccac-ı Zalim hiç ses çıkartmadan kendine kazma kürek getirtmiş. Kendisi de başlamış kazmaya... Bu sefer halk şaşırmış' sen ne yapıyorsun' demişler. Haccac-ı Zalim cevap vermiş ;'Hz. Ömer'in halkını arıyorum.'
Bu hikayeden anlayacağınız gibi bizi idare edenleri şikayet etmeden önce kendi vicdanımıza seslenip acaba nerde yanlış yaptık sorusuna cevap aramalıyız.
"Bu vatan kutsaldır ve tek bir karışı dahi kimseye verilemez." Çok afilli ve iddialı bir söz. Peki pratiğe bakalım: Bu ülkeyi; Bodrum, Antalya, İzmir, İstanbul' dan ibaret sayanlar ve Doğu'daki olayları ve insanları sadece televizyonlardan izleyenler acaba ne kadar vatan demeyi hakkediyor ki. Vatan, yakasına Atatürk rozeti geçirip avazı çıktığı kadar İstiklal Marşı söylemekle savunulamaz. Aslında bir kere olsun o güzel marşımızın musikisine takılmadan anlamsal derinliğine vakıf olabildiğimiz zaman bu vatanı gerçekten sevebilmişizdir. Karanlık düşünceli insanlardan önce o topraklara gidilerek savunulur vatan. Hiç olmazsa yaz tatilinin bir bölümünü doğuda geçirip "Acaba burdaki insanlara nasıl yardımcı olabilirim?" i kendine sorarak vatan savunulur. Ordaki köylerdeki, kasabalardaki kadınları eğitme derdi olmayanların vatan derdi nasıl olabilir ki?
Benim ülkemde yaşıyorsan benim dilimi konuşacaksın diyen insanlar var bir de. Ama bu sözleri söyleyenlere baktığınızda -ki büyük bir bölümünü vatan duygusunun belki de en doruklara çıktığı gençler oluşturuyor- Türkçe'den uzak özenti kelimeler kullanıp yazı diline geçirdiklerinde hiç de anlaşılamayan bir dil kullanmaktadırlar. Kelime dağarcıklarını en fazla lise öğrencisi seviyesine çıkarabilen insanlar acaba hangi dili savunuyorlar?
Bir taraf öyleyken adalet ve özgürlükten nutukları atan insanların durumu daha vahim:
Bulunduğu bölgedeki feodal yapıyı bir türlü kıramayan bütün geleceğini toprak veya aşiret ağalarının iki dudağı arasına bırakanlar acaba hangi özgürlükten bahsediyor. Töre kurallarını sadece kadınlara uygulayıp aynısını hatta daha fazlasını yaparken erkeklikten dem vuranlar acaba adaleti ne kadar özümsemiş olabilir ki. Seçimlerde hiç tanımadığı insana sırf büyükleri istedi diye oy verenler demokrasi anlayışlarını bir daha gözden geçirse iyi olmaz mı? Özgürlük adına gösteri yaparken sırf dükkanının kepengini indirmedi diye cezalandıranlar acaba özgürlüğü hiç hakketmemiş miydi? Buna bir de dinle uzaktan yakından alakası olmayan bunu sırf meslek için yapan (bu konuda genelleme yapmak yanlış tabi) din bezirganları ve etraflarına topladıkları cahil halkı eklediğiniz de işin çok da kolay olmadığını anlarsınız.
Aslında bu durumu tek bir ayet kısa bir şekilde özetlemektedir: "Ya eyyuhelleziyne amenu lime tekulune ma la tef'alune( Ey inanlar! Neden yapmadıklarınızı söylersiniz ki?)(61/2)
Ortaya konulan tablo tabi ki vatandaşlarımızın hepsini kapsamamaktadır. Böyle bir iddia da bulunmak büyük bir haksızlık olur. Ama hiç de yabana atılmamalı.
Son olarak; barış ve kardeşliği kendi aramızda tesis edip huzurlu ve kavgasız yaşamayı öğrendiğimiz zaman sadece bu ülke topraklarındaki halklar değil dünyanın genelinde nispi bir huzura kavuşur. Çünkü dünya barışının sağlanması Ortadoğu'daki barışa bağlı ve Ortadoğu'daki barışı da ancak ve ancak güçlü ve tutarlı bir Türkiye sağlar.

28 Şubat 2010 4-5 dakika 3 denemesi var.
Yorumlar