Carpe Diem / Ejmána Quréh

Arz'ın beşiğinde nice medeniyetler büyümüş, nice medeniyetler gelip geçmiş ve yıkılmıştır. Öyle ki her medeniyet bir miras bir eser bırakabilmek için arta kalan zamana, âdeta bir yarış gibi bir savaş gibi cenk etmişlerdir. Bir önceki ne kadar ihtişamlıysa bir sonrakide tıpkı babasını geçmeye çalışan evlat gibi geçmeye çalışmış zamanın durdurak bilmeyen yaşantısı içerisinde. Kimi zaman allı budaklı gelinler gibi saraylar dikilmiş, kimi zaman ise sert mizaçlı volkanlar gibi kaleler yapılmış Arz'ın bendesinde. Bir vakitler beşik iken yuva iken medeniyetlere şimdi ise olmuş insanın elinde bir çamur bir harabe. Her yeri viran her yeri darmadağın.
Peki amaç nedendi yahut Adem oğullarının asıl arzusu asıl gayesi neydi de sebep oldu güzelliğin gitmesine ve ardı kapalı sahte güzelliklerin gelmesine. Dağların eteklerinde bir zamanlar ağaçlara yuva olan toprak şimdi saray köşelerinde sıkıştırılmış bir bahçe, bir zamanlar mahlukata yuvalar olan taş yığınları şimdi olmuş savaşa siper bir duvar. Sebebi ne olabilirdi ki?
Aslında tek bir açıklaması vardı herşeyin ve tek bir amacı vardı gerçeğin; "Carpe Diem"...
Peki neydi Carpe Diem, Türkçedeki manasıyla "Anı Yaşa!" Sadece ve sadece günü kurtarmak, zamanın içerisinde belki saniyeyi belkide dakikaları yaşayabilmekti, sanki gelecek diye bir zaman dilimi yokmuşcasına bencilce bir yaşayışın, felsefik olarak anlatışıydı aslında.. Öyle ki insanlar bencillikleriyle her harekete kalkışmış ve kendi menfaatleri için Kaleler kendi şevkleri için Saraylar yaptırmıştılar. Güç hırs para kudret gibi birçok mânâ dahi her vakit ânı kurtarabilmek için doğmuştu gün yüzünde. Çünkü insan öyle bir bencil mahlukata dönüşmüş ve kendi menfaatlerine yoğunlaşmıştı ki, varsa yoksa kendi mutlulukları kendi gülümseyişleri ve kendi arzuları olacaktı. Sanki çevresindekilerin hiçbir zaman isteklerinin olmadığını düşünürcesine egoist bir tavırla bencilliklerini koymuştular ortaya.
Halbuki ânı yaşamak yerine zamanı özümsemek ve zaman içerisinde bir düğümün parçası olmak varken neden sadece kopuk olmayı seçer ki? Aslında dünyayı anlamak kendini bilmektir, kendini bilmek ise dünyanın özünü benimseyebilmektir. Ben olmaktansa Biz olabilmektir zaman nehrinin tüm boş kayıklarında. Çünkü zaman hep yalnızları en derin yerinden yaralar, sebebi ise başka yaralayabilecek bir yeri olmadığındandır. Buna rağmen insanlar yinede şeytani bir duygu olan Carpe Diem'i seçmekte inatlaşırlar.
Aslında "Ejmána Quréh" olabilmektir, Arz'ın sallanan o boş beşiğinde. Öz olmaktır, herşeyin yüreğinde bir olmaktır, lakin yalnızlık ile bütünleşen bir değil, biz olabilen bir olmaktır. Her mânânın içerisinde ruh olabilmektir, ruh gibi dokunduğu herşeye can olmaktır, tıpkı Tanrının ellerinin değdiği parmak ucu gibi hayata anlam katabilmektir; "Ejmána Quréh"...
Kolayı seçip Saraylar dikmek yerine, zor olanı seçip çöl sarısını orman yeşiline dönüştürmektir aslolan insanın mânâsı. Korkaklar gibi kolay yolu seçmek uğruna dünyayı kirletmek yerine, cesurlar gibi zor yolu seçip uğruna dünyayı yeşile boyamaktır, mavinin gök tonunun altında.
Medeniyetin en bilgesi yeşili bilendir maviyi anlayabilendir.
Siyahı görüp beyazı süsleyen değildir medeniyetin mânâsı...
Ejmána: Ruhtur ruhun mânâsıdır; Ej ruh iken, Mána ise anlamdır. Ruhun anlamını kendinde barındıran ilk kelime ilk sözcüktür. Quréh: Özdür kalptir candır; hayatın içindeki ateştir, yaşama dokunan Tanrı dokunuşunda bir esinti bir nefestir. İşte Ejmána Quréh: Ruhun mânâsındaki özdür nefestir. Belki ezeli değildir, lakin ebedîdir tüm varlığıyla. Anı yaşamak gibi saniyeler içerisinde tutsak bir köle degildir. Ruh gibi ölümsüz hayat gibi yaşamdır. Her ne kadar insanlar korkak bir mahlukat gibi görsede özünü, yinede bir gerçektir ki yaradılışı korkak değil cesurdur, yöneticidir hükmedicidir koruyan ve kollayandır.
Şimdi kim diyebilir ki, Carpe Diem Ejmána Quréh'ten daha muazzam diye... Söyleyebilen var ise eğer, o vakit tek sözüm şu olur: Sen korkak ben ise cesurum, aramızdaki tek fark budur...

30 Aralık 2016 3-4 dakika 20 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar