Çatışmakta Olan Ülkeler Zirvesi : Türkiye

Zamanın en çok sorulan sorusundan biri de belki de 'ülke olarak nereye gidiyoruz?' sorusudur.Evet ülke olarak nereye gidiyoruz görüldüğü kadarıyla bunu ne geçmişte ne gelecekte anlamak pek mümkün olmamıştır .
Günümüz ülkelerinin başlıca politikasının eskiden olduğu gibi sömürgecilik ve petrol rezervlerini ele geçirmek üzerine olduğunu anlamak için artık belirli bir bilinç seviyesinde olmaya gerek yoktur.Eskiden olduğu gibi şimdi de ve son kaynaklar da tükenene kadar da bunun böle devam edeceği belli olmaktadır.Pekala bu politikayla kazanan ve kaybedenlerin kimler olduğu sorusu televizyonda veya gazetelerde arada bir haberlere bakan herkes tarafından bilinebilecek bir sorudur.Dünyanın düzeni böyle gide dursun gelelim bu çarkın içinde ülkemizin yeri, durumu, katkısı ve/veya zararı nelerdir diye sormaya sorgulamaya.Ülkemiz kim ne söylerse söylesin bireysel düşünceler çerçevesinde görülen kadarıyla söylemek gerekirse son zamanlarda dışa bağımlı olmaya mahkum hale gelmiş ve de böyle olmaya devam etmektedir.Peki bu ne demek oluyor? Örneğin, buğdayı ülkemiz üretip ihraç ediyorken ithal eden ülke konumuna gelmiştir.Bu sadece bir tane örnek bu ve buna benzer çok örnek verilebilir.Ülkemizin görünen prestijine bakacak olursak, komşularıyla sürekli dışarıdan dayatılan yaptırılmaya çalışılan baskı ve politikalar çerçevesinde ülkemizin dost olduğu komşusu ya kalmamış ya da iğne ucunda kalmıştır.Bunun neticesinde, dışarıdan ülkemize dayatılan, her ülkenin iç işlerine karışmak ve sömürü politikaları gibi temel düşünceler neticesinde ülkemiz piyon konumuna sokulmuş deyim yerindeyse dünya tahtasında bir satranç oyunu oynanmaktadır ve ülkemiz de bu oyunda söylediğimiz gibi bir piyon olarak sürekli riskli hamleler yapmak üzere ileri sürülmektedir.Bu oyunun elbet sonu olacaktır, ancak satranç bilen her kişi bu oyunda en çok zarar görenin piyon olacağını yani dolayısıyla ülkemizin büyük zararlar göreceğini bilecektir.Oyunun sonunda kazanan olacaktır elbet, ancak kaybeden harap ve bitap olacaktır.Ülke olarak girdiğimiz bu düğümde izlenilen politikalar, sadece ülke prestijini çevresel olarak değil, bunca yıl kardeşlik içinde yaşamış komşu ülke halklarını da bir bilinmeze, kargaşaya ve ileriye dönük olarak bir iç çatışmaya sürükleyecek seviyelere doğru gidebilir.Böyle bir politikanın yönetenlere diretilmesi(?), çeşitli baskı(?) veya uzlaşmacı yollardan(?) kabul ettirilebilmesi halinde ise gidişat bir çöküşten başka hiçbir şey getirmeyecektir. Yetişmekte olan nesiller açısından çabuk tetiklenme kuşkularını hesaba katacak olursak kötü bir senaryo çizmiş oluruz, ancak görünen o ki ülke gidişatına karar veren olası güçler bu ve buna benzer iç yollarında denenerek hakimiyet iyi ülke görünümünü benimsetme düşüncesinde olabilirler.Birinci Dünya Savaşı zamanından bu yana dış ülke devletlerinin genel düşünce ve temel politikaları ülkemiz ve çevresi üzerine yayılmacı bir siyasi düşünce üzerinedir.Görünen o ki, bu konularda değişen sadece göze batırarak yapmanın ötesinde, iyi bir ülke, savaş istemeyen, kriterleri olan, her şeyi demokratik hak ve evrensel hukuka göre yaparak ilerleyen politikalar üzerinedir.Netice de olan, dışı altın kaplı içi pas tutmuş kirli düşüncelerden öte olmadı ve olmayacaktır.Birey olarak dünya üzerinde insanca, barış,kardeşlik içinde yaşamak var iken, paraya, maddeye, insana taptığımız için dünyevi olarak kötü bir gidişat içinde olduğumuz açıkça ortadadır.
Ülkeler,insanlar ne zaman dünyevi tapınmalardan vazgeçerse belki o zaman ileri ve aydınlık zamanlar bizi bekliyor diyebiliriz ...

15 Kasım 2014 3-4 dakika 3 denemesi var.
Yorumlar