Cennet Kuşlarının Anıtı

Ankara Kızılcahamam 29 Ekim 2009 dingin, soğuk, gri sisler içinde alabildiğine hüzne ve gözyaşına batmış bir sonbahar sabahı.
Kasabanın bir meydanında, göğe doğru uzanan dalları kurumuş ulu bir anıt ağaç.
Dallarının üzerine asılmış tam 6350 tane, terörle mücadele ederken şehit düşmüş vatan evladına ait gümüş renkli, metal asker künyesi.
Rüzgara karışan sesleriyle birbirlerine çarparak acıklı, onurlu ve ilahi bir şarkı söylüyorlar.Herkese nasip olmayan güzellikte sesleri. Hepsinin isimleri farklı, yaşamları farklı, yalnızca ölümleri ortak.
Ağacın altına aileleri toplanmış. Anne, baba, kardeş, sevgili, eş, çocuk....
O kadar acı çekmişler ki, adeta taşlaşmış gibi duruyorlar. Artık ağlamıyorlar. Çünkü, göz pınarları kurumuş. Bakışlarını yukarıya, ağacın dallarına dikmişler. Künyelerin şıkır, şıkır melodisiyle ipnotize olmuşlar adeta. Hani, billur kadehlere kaşıkla vurularak yapılan şahane müzük vardır ya ona benziyor künyelerin şarkısı.
En yaşlı şehit babasını seçiyor yetkililer, anıtın açılış kurdelasını ona kestirmek istiyorlar.
Yaklaşırken başındaki örgü takkesini çıkarıyor yaşlı adam, taa içinde hissettiği gururla yaklaşıyor ağaca.
Cennet kuşları diyor onlar yorgun sesiyle, ne mutlu, Cennetin kapısı açıldı onlara.
Şehitlerin kutsal kanları gibi kırmızı kurdelayı kesiyor, teşekkür ediyor. Anıtı tasarlayan sanatçıya.
Gün bitiyor, akşamın kızıllığı beliriyor, sonsuz gökyüzünde yavaş, yavaş insanlar bir, bir dağılıyorlar.
Aşkın yüzü gibi karanlık gökyüzünde, dağların ardından doğan dolunay beliriyor yavaş, yavaş, yükselerek , aydınlatıyor Cennet Kuşlarının anıtını. Künyeler pırıl, pırıl gecede, umarsızca rüzgara karışan şarkılarını söylemeyi sürdürüyorlar.

umarsızca rüzgara karışan şarkılarını söylemeyi sürdürüyorlar.

31 Ekim 2009 1-2 dakika 138 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar