Cevap

Ne güzel şeymiş ayrılık; sensiz, bensiz, sessiz, nefessiz olmak..Ne gereksizmişiz meğer sen, ben, aşk, sesler ve nefesler. Ne malmışız meğer anlayamamışız, duyumsayamamışız ayrılmadan. Trenler, otobüsler, uçaklar kalkarken yüreklerimizin istasyonlarından biz bomboş denizleri bir şey sanıp ufuklara yelken açma derdine düşmüşüz.
İçimizde taşıdıklarımız ne de güzel büyütmüş bizi gerçekten de; vazgeçivermişiz içimizdeki çocuktan da hem katil hem maktul olmuşuz. Vazgeçivermişiz maddeden ve ruhtan sanki biri öbürü olmadan tammış gibi.
Taşıdıklarımdan öğrendiğim bir şey var ki o da taşıyabileceğim başka sıcak yürek bulamadığım. Evet, haklısın, aramadığım da doğru, aramadan DA bulamayacağım da.
Benim bir sucum yok, sen bir dilek diledin benim için, o da gerçek oldu.
Her hayat yeni bir düzenle yeniden başlıyor, insan yeniden doğuyor değil mi? Bir ayrılık ve bir başlangıç..Her ölüm bir son değil bir başlangıç demezler mi zaten? Bu da o misal işte.. Bana gelince: "Ben" en çok kullandığım kelime elimde olmadan, hala. Çünkü ben bende değilim, hala. En önemlisi ben senim hala. En önemlilerin kaderidir 'en olmayan' olmak.
Sonlardan kim kaçabilmiş? Hangi canlı, hangi cansız varlık sonsuzluğa ulaşabilmiş ki? Sonsuzluk ne ki? 'Son' kelimesinin eksikliğinden türetilebilmiş zavallı bir kelime sadece. Elbet bitecekti. Sonsuzluğu ancak benzetebiliyoruz. Bitmesini istediğimiz anlar sonsuzluk gibi geliyor. Bitmesini istemediklerimizin 'son'u çabuk geliyor.
Hiçbir şey sonsuza dek sürmüyor, ah artık eşşek sıpaları değil eşşek sıpası doğuracak yaşlara geldik, sıpalık da tarif edemeyecek bizi. Ya da şöyle diyelim; dünyaya mavi tarafından bakan pembe giysili bebekler dünyaya getirecek yaşa geldik.
Yazık ki dünyaya kalbinin pembe penceresinden bakan eşşek sıpaları hiç büyüyemezlermiş.
Bir masal anlatayım.
Dünya biz büyüdükçe omzumuza ağır sorumluluklar yüklerken, dünyaya pembe ve mavi gören 3D gözlüklerimizin üzerine de koyu güneş gözlükleri bindirirmiş. Güneş gözlüğü olanlar seçebilirmiş ancak, güneşte pırıl pırıl parlayanların gerçek rengini.
Kalbe güneş gözlüğü takacak "ahlak teknolojisi" henüz gelişmediğinden, dünyaya kalbinin penceresinden bakanlar hiç büyüyemezlermiş.
Ve sonsuza dek yalnız yaşamışlar.

Geceymişim bir rüyamda. İçinde güzelliklerin gizli olduğu simsiyah bir gece. Korkutuyormuşum insanları esrarımla, sebepsizce.
Geceler içimde saklıyken şimdi ben gecenin içinde saklanıyorum. Güzelliklerim geçmişten kalan, değeri bilinmeyen, gecelerde, gecelerce değer bulan, tüyler ürperten şarkılara kurban edilen..
Korkular esrarımdan sıyrılıp tek kişilik masamda sergileniyorlar. Gelmesen de, görmesen de.
Korkmuyorum.

Hayatımın kopuk film şeridinde bi o yıllar, bi bu yıllar savrulurken ve her savrulduğumda şeride bir boş kare, saçlarıma bir beyaz daha eklerken, bi mühürlü dudaklarımın masumiyetinde bi ahlaksız hayallerimin şerefsizliğinde, fırtınalı denizde sığınacak liman, batıracak gemi, zamanımı huzurlu geçirecek bir huzurevi aramadan kalbimin öz cenneti, aklımın öz cehenneminde...
Geleceği gördün hiç farkında olmadan, belki de farkındaydın.
Yalnızlıklar ırak oldu ben uzak yalnızlıklar yaşadım. Mutluluk yakın oldu bi zamanlar, ben yalnızlıklar peşindeydim, göremedim.

Bir gün kendimi oldukça zayıf ve yalnız hissedersem sadece gözlerimi kapatıp beraber geçen günleri düşüneceğim. Biliyorum hep benimle olacaksın. Hastalıkta ve sağlıkta. Varlıkta yoklukta. Bugün ve daima.
İşte benim hayatım.

"Büyümeyen bir eşşek sıpası
Geçen yıllara ağlarsa
Zaman makinesi önemsenir."

13 Kasım 2011 3-4 dakika 9 denemesi var.
Yorumlar