Çevir Kazı Yanmasın 1
Halka soralım! Bayılıyorum bu sözü duymaya. Sanki arkanızda yığınlarca çelişkileri ve değişkenleri olan olayların, olguların, süreçlerin; sürekli girişmeler içinde, böylesi kırpılmaların yol alışı yokmuş da; hep öyle olan, durup duran; dural olan; ayan beyan bir durum varmış gibi, ezber edilir. Halka soralım! Karşımızda bunun (değişmez şablonun) ikili şıkından birini, seçememeliğin rahatsızlığını duyuyormuşuz gibi en iyisi mi, halka soralım; deyip, işin içinde sıyrılıp çıkılmaktadır.
Halk için toplum bir memedir. Hemde anasından emdiği bir memedir. Bir kömürün nasıl çıkarıldığı ne tür girişmeli kaoslarından sonra, bir ton kömüre kavuştuğunu hiç bilmez. Bir geri hizmet erbabı olaraktan da bilmesi de gerekmiyor belki. Ama bir o kadarda toplumsal hayatı düzenleyen yasalarında bilmezi danışılmazı olacaktır. Evet, sosyal hayatı düzenleyen yasaların da elbette, hem kükreği, hem danışılanı olacaktır. Oysa sizin, bu budur dediğiniz toplumsal doğru, girişen ilişkileri içinde, onun o olmaması yönünde bir gelişme içine girmektedir. Sanki toplumlar dilini oluştururken halka sormuştu! Halk, toplumun dilinden dahi bir haberdir. Bihaber olana, ne soracaksınız ki. Çevir kazı yanmasın.
Bilim ve bilgi, halkın değil toplumun işidir. Toplum, kurumlarının bilmesi ile bir işini, çözümler. Neden bir uçağın uçurulup uçurulmayacağı halka sorulmaz? Halkın uçağın kalkacağına ya da kalkmayacağına dair duygusu yok mu? Siz sorduğunuz anada en alasında oluşacaktır da! Hem de Hamburg'a uçacak acelesi olan bir vatandaş, 'ne olursa olsun abi, bir an önce kalksın, kaderden kaçış mı var?' da diyecektir! Çünkü uçağın uçması halka sorulamayacak denli organize bağıntılar sonunda uçak ancak kaldırılır. Söz gelimi ve en basitiyle uçak, birçok bağıntısına rağmen, halka değil, meteorolojiye sormadan, uçağı kaldıramazsınız.
Yine bir toplum içinde dil kullanımı, o kadar tercihe bağlı girişen bir olay değildir. Yani nesnelliklerin sizin keyfinizin üzerinde bir zorunlulukları vardır. Zorunlulukların eğilim yönü sizin tercih yönünüz olacaktır. Dil kullanımının bağıntılarını, doğal olaraktan ve ilkten halk ortaya koyamazdı. Dil toplumun bir olgusudur. Halk bir dilin gerektiği kadar kullanımına ve oluşturulmasına; aktarım ve söylence dili olaraktan, halk edebiyatı olaraktan, sonradan müdahil olmuştur. Sosyal birliğin beden dili, kuşdili ve mimiriki olan pandomima diline rağmen dil toplumun içinde korkunç gelişmiştir. Halkın öznelliği, toplum işleyiş zorunluluklarının tercihi olmaz. Özgün dil halkın sorunudur. Halkın tercihidir. Halkın kullanımıdır. Bunu kimseye sorma hakkınız da olamaz. Üretmeyen yapının dili olmaz. Az üreten, az kullanır.
Ama toplumun malı olanına da, bırakın toplum karar versin. Evet, geçmişten günümüze dil kullanım serüveni içinde etnikçi, ırkı egemenlikler gibi öznel anlamaların ve baskıların, kutuplaştırma ve hassasiyetler yaratması olmuştur. Bunu bilmiyor değiliz. Ancak şafak karanlığın içinde atar. Olaylar bu tür insan odaklı öznellik ve gurur olan karışmalar içinde gelişirken, toplumsal zorunluluğun beliriş de bu badireler arasında çıkmıştır. Görülmesi gereken budur. İsviçre'nin 4 dil kullanması gibi özel bağıntılı olgular, genel bağıntının destekleri değildir.
Bir ülkedeki sesiz sedasız 4 dil kullanır olması, çelişmeleri taşımadığı anlamına gelmez. Bu sorunu öteleyip halı altına süpürmektir. Fırtına da her zaman yoktur. Ama ortam fırtına şartlarını taşır. 4 dil de şartlarını zorunlu olaraktan taşır. Bu girişmeler zamanın içinde girişmiş, bu güne gelmiştir. Çoklu dil toplum içinde bir fosil uygulamadır. Halk içinde hiçbir mahsuru yoktur. Bir yerdeki iyi huylu nodül, o uygulamanın fosil olmasını engellemediği gibi onu; toplum içindeki süreçleriyle, habis ura kayar olmaktan da, alıkoyamayacaktır. Dil çokluğu, 8000 yıllık bir süreç sonunda işlevini yaparak, toplum diline evirilmiştir. Toplum dili de evrensel (Dünya yurttaşlığı) dil bilincine ve zorunluluğuna gelmiştir.
Dünya dili de, evrensel dile göre, etnik bir dil olmaktan kurtulamayacaktır. Yapı büyürken de, bir üst küme sistem ilişkileri oluşturur. Büyüyen ilişki; sistemleşen yapı olmakla birlikte, tekrar sistemin parça, etnik, ayrıntısı olma, konumuna ve çelişkisine geriler. Bir uç, parça olunca; diğer uç mutlaka bütüne gider. Bütüne giden uç, bütüne gitmekle yeni bir sistem ve organizelik oluşturmuştur. Sistem ve organizelik oluşturan bütün, sistemin parçası durumuna, zorunlu olaraktan geriler. Ama şimdiki parça, şimdiki etnik, asla ilk etnik konumla aynı değildir. Kıyaslanamaz bile. Ancak ilk etniğin şimdiki parçada, zorunlu motif yansımaları, kesikli sürekli olacaktır. Değilse hiçbir dil, kalıcı ve her gelişmeye denk düşer uyumlaşma süreçlerini, hiçbir zaman taşıyamaz. Dillerde içinde doğdukları zamanın ilişkilerine göre, anlam ve eklemler alırlar. Buda onların kesikli ve değişen yanıdır.
Çeşitli ruh hallerini ve çeşitli sosyal ve bedensel farklılıkları taşıyan öğrencilerden (dillerden) bir sınıf oluşturalım. Bu sınıf, en az 3 ay sınıf özelliği taşıyamayan itişme, kakışma, kavga, gürültü zıtlaşmaların hay huyuyla, süreçleşecektir. Ama tüm bu, karmaşa ve keşmekeşler olurken, zaman akar. Basitten tutumlar oluşur. Birbirlerini gözlemlemişlerdir. Bir birlerinin tepkilerini reaksiyonlarını kavramışlardır. Bu gözlemler onlarda, alışma olgularını ve bu gözlemlere denk gelir, davranışları da kendiliğinde ufak ufak ortaya koymuştur. Her sınıf farklı olmak şartı ile bizim gözlem sınıfımızda 3 ay sonra bir sınıf havasının oluştuğunu görürüz. Artık sistem parçadan (etnikten) sınıflaşmıştır, ilişkiler belirlenmiş, sınıf içi ilişkilere dönmüş, keşmekeşten neredeyse eser kalmamıştır. Sınıfımız başlangıcın fevri ve kişi ve grup hareketlerini, sınıf hareketinin bütünlüğüne götürerek, sistemleşmiştirler. Artık sınıf sistemin düzenli bir akışı vardır.
Ama sınıfımız (bütünlük-sistem) koridordaki diğer sınıflar gibi koridor sisteminin bir alt parçasıdır. Onca gelişip, bütünleşip, sınıf sistemi ortaya koymuş olmasına rağmen, bir parça durumundadır. Ama asla sınıfı oluşturan ilk parça gibi değildirler. Yine koridor sistemi, okula göre, okulun bir parçasıdır. Okulumuz bütünlüğü, okulumuz sistemi, o ilçeye göre bir bölge, bir parça, bir etnik durumdur. Artık okulumuz ilçe sisteminin bir parçasıdır. İlçe sistem bütünlüğümüz, ilin bir parça etnik yapısıdır, il o bölgenin bir parçası etnik yapısıdır. Bölge sistemimiz, o ülkenin bir bölgesi, bir etnik yerel parçasıdır...
Burada görülmektedir ki, yalın girişme, bütünleşip; sistem süreçlerini gerçekleyip, sistemi ortaya çıkarır çıkarmaz, kendisi parça, sosyolojik deyimle etnik yapı durumuna konumlanmıştır. Yine büyüyecek, yine parça durumuna gerileyecektir. Her aşamada karmaşıklaşmış, ama parça durumuna gerilemekten de kurtulamadığı bir; zaman, zemin, bağıntı durumu ortaya koymuştur. Bunlar zorunlu seyir edişlerdir. Halka sorularak halkın onayı ile baş üstüne denecek hıfz edişler değildirler. Halka sorularak seçtirilecek şablon değildirler. Toplum içinde toplumsal olanlar, bir zorunlulukla belirirler, işlev yaparlar ve zorunlulukla o işlev durumdan çekilirler, yeni işlev duruma aşamalaşırlar. Siz halka sorsanız da sormasanız da bu böyledir. Siz halka üretilecek arabanın rengini rahatlıkla sorabilirsiniz?
Dillerin ilk girişmesi, halka sorularaktan ortaya konmamıştır. Bu yüzden etnik diller işlerleşip, işlevini yapıp, aşamalaşmasıyla, ortadan kalkınca da, halka sorulmayacaktır. Altı kere altı otuz altı ediyorsa, bunun halkın keyfi üzerinde bir nedeni var. Etnik sosyal birlikler, tarihin bir döneminde, dillerini bir araya getirmişlerse, bunun; halkın keyfi üzerinde bir nedeni oluşu ile gerçekleştirmişlerdir. Şimdi de toplumda etnik dilin kullanılmaması süreçleri başlamışsa, bunu sosyal ırki ve halk sadizmi gibi toplum dışı, fanatik ve bilmezlikler çocukluk hastalığı olan yaklaşımcı duygularının, çok çok üstünde; keyfi olmayan, zorunluluğundan ötürü, bu böyledir.
Sürecek
Benim yazı dizilerimde halk ve toplum kavramı çok farklı ve ayrı şekilde, ayrıntılı incelenmiştir. Söz gelimi; toplum ve Halk yazı dizime ve diğer nicelerine bakılabilir.