Cezmi Ersöz Olmak

Türk filmlerinde başlar ya masalsı anlatımlar bazen 'Yıllar yıllar önceydi....' diyerek. Yıllar yıllar önce başlamıştı bu hikâye, daha internetin ilk keşfedildiği ve en ücra köye geldiği zamanlardı. Mektup yazmayı özleyeceğimi düşünmeden elektronik posta yazarak herkese ulaşılabiliyormuş, öyle diyorlardı etrafımdaki çocuklar. Herkesin hayalinde kahramanları vardır ya bir dönem gerçekliğinden bile şüphe edilen... Benimde yazarlarım vardı kendimce, hayatın içinde en başa yazdığım ama sonra tanıdıkça isimleri silikleşenlerde olmuştu ama Cezmi Ersöz'e dair kurduğum o cümle hala ilk günki gibi duruyordu yazıldığı yerde...

Hayalimdeki kahramanlara, mektup tadında elektronik posta yazıyordum, iclal aydın, Cezmi Ersöz, can Dündar vs... Artık yıldızlara ulaşmak mümkündü ya hani eskiye göre, bazen de kendi kendime bakıp tezek kokan bir köyden yollanan elektronik postaya kim tenezzül eder diyordum içten içe... Sen kimsin ki Bakican?

Ümidimi yitirmenin son noktasıydı hani, yarlardan kendini boşluğa bırakmak üzere olan kararı kesin bir acizin çaresizliğini yaşıyordum. Cezmi abinin kitaplarıyla tanışmıştım, dergiden takip ediyordum yazılarını ve nedense kendimi buluyordum her cümlesinde... Bir gün bir yazımı yolladım kendisine... Aradan üç gün geçmedi, oturdum bilgisayar denen o soğuk aletin karşısına- ne bilirdim insan ilişkilerini sıfırın altına eksileri alıp, yuva yıkacağını bu cihazın- ve posta kutumu açmak için girdiğimde bilgilerimi bir baktım ki Cezmi ersöz yazıyordu ve bir zarf duruyordu, okunmayı bekleyen bir mesajım olduğunu söylüyordu teknoloji... Önce inanamadım, meşhurdu birileri birilerini kandırıyordu yeni icat olmuşçasına, sonra da gülüyordu kandırılan insana... Ellerim titreyerek baktım, açılırken ? ki o zamanlar çok yavaştı- kalbim yerinden çıkacaktı.

'Bu nasıl bir yazıdır, bu nasıl bir kalemdir ve sen ne güçlü bir yüreğe sahipsin. Bana bu numaradan ulaşabilirsin.' Yazıyordu mesajda.
Hemen telefona sarıldım, sanki kırk yıllık arkadaşmışçasına, sesim nasılda titriyordu Allah aşkına!

?'Mer... Merhaba, Cezmi abi, ben Bakican! Nasılsın?'
-'İyiyim bakiciğim, sen nasılsın, yazını okudum güçlü bir kalemin var, bırakma hiç kalemi emi ağabeyciğim, ne zaman istersen bana ulaşabilirsin?'
-'Abi, sana çok teşekkür ediyorum, senin gibi bir çok insana yazdım biliyor musun, yazar, çizer,şair ve hayalimdeki herkese yazdım işte ve bir tek sen döndün, sen ses verdin sesime. Yıldızlar hep uzaktı benim gibi bir köylü çocuğuna, ama sen o köyün ta kalbinde yaşadığını gösterdin hayallerimin sesini vererek... Cezmi abi, yıldızların uzak olmadığını, uzatsak ellerimizi tutabileceğimizi gösterdin bana. Teşekkürler abi, hiç bırakmayacağım kalemi...'

Düşünebiliyor musunuz? Ahmet Telli hocamın karşısında titrememin de sebebiydi bu sevgi, yazılarında, şiirlerinde öyle sevmiştim ki Cezmi abiyi... Yaklaşımıyla da insana insanca değer verip ayırt etmediğini göstermesi ayrı bir güzellikti işte....

Hep korktum Cezmi abiyi aramaktan, 'Ya şimdi bir yazının üstündeyse, ya romanın en can alıcı yanındaysa, ya zarfını o açıyorsa sevdiğine yazdığı mektupların, ya aynalara bakıyorken sevgiliyi görürken yoksa karşılığı yüzünün, ya tam en keyifli zamanındayşa yine seninle geldi hayat diyorsa ve ben dertlerimle üzersem tadını kaçırırsam, ya kapıldığım umutsuzluk suçsa...'

Bir keresinde belirttim bunu, 'seni aramaya korkuyorum abi, ilhamının katili olurum diye.'
Anladım ki tezek kokan köyün ortasında, bu adam bu temiz sevgisiyle aslında memleketin en ucra köşesinde bile okundukça, onu okuyanlarca bir Cezmi Ersöz oluyordu... Cezmi Ersöz olmak, karanlıklarınla hayata kafa tutarken aslında hayatın karanlıklarını aydınlatmaktı...
Yıllar önce john Malkovich olmak filmini izlediğim aklıma geldiğinde, Cezmi Ersöz olmak cümlesi dolandı dilime...

Sosyete toplanmıştı ve ben çekildiğimiz o fotoğraflarda da Ahmet Telli gibi üstadın karşısında ne kadar ezgin olduğumu görürken o adam indi odasından...

-'Bakiciğim, yıllar oldu dimi görüşmeyeli'
-'Evet abi, yıllar oldu. Nasılsın ne çok özlemişim seni'
-'Sağol, neler yapıyorsun bakayım'
-'Cezmi Ersöz olmak diye bir yazı düşünüyorum abi, yazıyorum, şiir soluyorum.'

Millet sırada bekliyordu, benim gibi aynı duyguları paylaşan insanların da hakkını yemek istemiyordum ve görüşmek dileklerimle ayrıldım yanından... Sonrasında yapılan sohbetler ise şiir adına, şiir gibi bir geceye damgasını vuran anlardı. Nebil Özgentürk abimden dinledik ömrü kısa şairin hazin öyküsünü, Ataol Behramoğlu abimden dinledik yaşadıklarımızdan öğrenecek bir şeyler olacağını... Hepsi bizim içimizdendi, hepsinin gülümsemeleri temiz ve sıcaktı. Benim gibi bir insan içinse ayrı bir güzellikti ömrümün içinde... Şiir için birlikte yürüyeceğiz artık... Sizleri çok seviyorum can abilerim...

Sevgilerimle.

12 Nisan 2012 4-5 dakika 49 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar