Coğrafyanın Şiiri: Vatan

Coğrafya deyince birçoğumuzun aklına fiziki mekân, bilinen tabiriyle yerküre gelir.

Hâlbuki coğrafya bundan çok daha fazlasıdır ve birçok coğrafyacının dediği gibi; değil dünyada bütün bir kâinatta doğrudan ve dolaylı yollardan coğrafyanın konu edinmediği hiçbir şey yoktur.

Uçsuz bucaksız gökyüzünden tutun da, yerküremizin iç tabakalarına kadar her şey ama her şey coğrafyanın ilgi alanı içerisindedir.

Coğrafyanın konusunu teşkil eden iki önemli unsur; çevre ve insandır.

Değil midir ki, coğrafya; insan ile çevre arasındaki ilişkiyi inceleyen bir bilim dalıdır...

İnsan, önce yaşadığı çevreyi tanır.

Sonra onu değiştirir.

Toprağı imar ve iskân eder; geçimi için uygun işlere yönelir.

Yaşadığı çevreyi güzelleştirir.

Özetle, emek harcar ve bulunduğu fiziki mekânı yaşanılır bir yer kılar.

İşte 'coğrafya'yı 'vatan'a çeviren, bu dönüşümü sağlayan sihirli iksir tam da buradadır.

Çünkü insan, ancak sevdiklerine emek verir.

Ve 'coğrafya' emekle, sevgiyle 'vatan'a dönüşür.



***

Şimdi tarihimize dönüp bakalım!

Şu yeryüzünde Türk'e vatanlık etmemiş, yurt olmamış neresi var?

Eski kıtanın büyük, hatta çok büyük bir kısmı Türk'ün sevgisi ve emeği ile 'vatan' olmuştur.

Bakınız; Türkler ayak bastığı her yeri imar ve iskân etmiştir.

Anadolu'muzda atalarımıza ait birçok kültür varlığı, bunun açık bir ispatı değil midir?

Sadece Anadolu mu?

Değil tabii ki!

Hindistan'da Tac Mahal ile zirveye ulaşan bu 'vatan' gerçeği, Bosna'da Mostar Köprüsü ile kendini bir kere daha âleme ilan etmiştir.

Arabistan'dan tutun da Avrupa'nın içlerine kadar ayakta kalabilen binlerce kültür varlığı 'vatan' bilincinin Türkçesidir.

Konstantinoplis'i İstanbul, Anatolia'yı Türkiye yapan da budur...



***

İnsan 'coğrafya'yı vatana dönüştürürken onu sadece imar mı etmiştir?

Yine hayır!

Annesine, sevgiline türkü yakar, şiir yazar gibi, vatanı için türkü yakmış, şiir yazmıştır.

Vatan için, memleket için yazılan şiirleri üst üste yığsak, koskoca bir külliyat çıkar ortaya...

Necip Fazıl'ın 'Canım İstanbul' şiiri hangi sevgiliyi kıskandırmaz?

Yahya Kemal'in 'Aziz İstanbul' şiirine imrenmeyecek bir sevgili var mıdır dünyada?

Memleketinden, köyünden, kasabasından uzakta yaşayan bir insanın içini şöyle içli bir 'memleket havası' yakmaz da, ne yakar Allah aşkına?

Sılaya duyulan özlem, doğup büyüdüğü köy; o dağlar, akarsular...

Hani deriz ya sıklıkla, 'Bizim oraların havası-suyu başkadır!' diye...

İşte öyle bir şey...

Bir cümleye sığdırılmış binlerce duygu...

'Türkiye'm! Hasretim! Kınalı türküm!' mısrasıyla coşkuya,

'O tezek topladığım kırlar, yaylalar.../

Başına oturduğum, yemek yediğim atandır./

Türkiye'm, anayurdum, sebebim, çarem.../

Taşına toprağına vurgunluğum bundandır...' mısralarıyla duygu şölenine dönüşen bir şiir, hangimizi şahdamarından yakalamaz?

Hangimizi toprağımızın doğurganlığında güzelleştirmez?



***

Bir de 'kaybedilmiş topraklar' vardır ki, her ne kadar şimdilerde 'coğrafya' olarak dursalar bile gönlümüzde bizler için onlar birer 'vatan'dırlar.

Türk'ün emeğinin değdiği, Türkçenin konuşulduğu her yer vatandır çünkü...

Viyana'dan Çin'e kadar uzanan bu topraklar Türk şiirinde yerini almış, Yahya Kemal'in tabiri ile 'gönül tahtımıza keyfince kurulmuş'lardır.

'Gönül tahtımıza keyfince kurulan' yeni coğrafyaların olmaması temennisi ile...

İyi haftalar efendim...

06 Aralık 2009 3-4 dakika 10 denemesi var.
Yorumlar