Çözülme
I.
Biz iyi insanlar değiliz İsabel.
Herkesi aldattık.
Aldatmaya kendimizden başladık önce.
Hayal kırıklığına uğrattık komşularımızı.
Sen dünyadan öcünü seks yoluyla alan bir kadın oldun.
Ben, aşksızlıktan dudakları kanayan bir suç makinesi.
Cehennemin kapısına kadar geldik işte İsabel
Ve el eleyiz hala ikimiz.
El ele olmamız bağlılığımızdan değil
İhanete hazır olduğumuzdan.
? Önce sen aşkım
? Yok, yok olmaz önce sen lütfen
? O halde ikimiz aynı anda
(Güvensizlikten öleceğiz yanmadan önce)
? Peki, İsabel öyleyse beraber yanalım.
II.
Hayal kırıklığına uğramış insanların yorgunluğunu taşıyan rüzgâr ait olduğu tepeye ulaşmak için
içine gireceği kurban bir kalp arıyordu. Hadi bana pusu kur, buna ihtiyacım var diyen bir kalp-Sizlik.
Delilik devir teslimi yapılan karanlık ve vidası sökülmüş bir saatte siyahlar giyinmiş bir adam; gözleri yok, sadece elleri, uzun saçları ve sakallarından ibaret bütün vücudu... Elinde sımsıkı tuttuğu 'intikam alınır' yazan tabelasıyla ruhların delik deşik edildiği sokaklarda, suskunluklarını duvarlarına kutsal bir ikon gibi asan insanların kapılarını çalıyor tek tek ;
'Allah rızası için bir intikam'
'Allah rızası için bir intikam bırakın içsiz ruhuma'
Diye dilenen bakışlarıyla, gözleri kendi içine çevrilmiş, kalbinin katılaşarak bir taşa dönüşmesini sonsuz bir çaresizlikle izleyen, yüzü yok edilmiş insanların vicdanlarını içindeki bıçakla tanıştırmak istiyor. Bunu çok istiyor, bununla besleniyor.
Tam o sırada intihara hazırlanan bir yıldız gözlerimin içine ışığını bırakarak 'sende kalsın dönüşte alacağım' dedikten sonra paraşüt kullanmadan düşme taklidi yapıyor. 'Yapma diyorum, yapma'. ' Korkma, bak bu sırrı sadece sen biliyorsun' diyor, bizi kaydığına inandırıyor, herkes inanıyor. Öyle ki, dilekler tutuluyor balkonlarda ve tepelerde. Balkonlar intihar için hazır hale geliyor. Tepeler görmek için içsel kiri, kurbanlık bir kalbin geleceği o törensel an için süsleniyor.
III.
Korkuyorum, eve gitmek istiyorum. Aniden nilüfer çiçeklerinden bir pranga sarılıyor ayaklarıma.
Yürüyemiyorum. İşte yine o rüzgâr gelip kulağıma fısıldıyor
'Birbirimizi aldatabileceğimiz bir yere gidelim sevgilim'
'İmkânsız' diyorum, 'kalbimin yükü ağır; hem seni hem sensizliği taşıyorum. Hem de benim iç dünyama çekilme saatim yaklaştı iyice.'
Hadi diyor rüzgâr benimle gel. Aşkı fazla temiz bir şey sanma. Benimle gel ve o tepeden, üstüne yılları döktüğün hayatı izle. Dudaklarım kanıyor ve daha kimseyi öpmemiştim bile. Sanrılarım, hain bıçaklarım, benimle oyun oynuyorlardı.
Sarı bir sessizliğin içinde emekliye ayrılmış bir melek, adımı ağzından kaçırdı. Ve bakışlarımı eline alıp hızla uzaklaştı ıslık kentine. 'Hadi bana pusu kur, buna ihtiyacım var' diye ağlamaya başladı kalbim.
IV.
Bu şehir dudak tiryakisi; durmadan ve haybeye içiyor bizi. Yoksa ben bir dram yazarı mıyım Tanrım?
Her yanım ağrı içinde, durmadan koşuyorum. Her adımda içimdeki kötülükleri bir bir atıyorum üzerimden.
Ama bitmiyor Tanrım, bitmek bilmiyor, yoksa ben sırf kötülükten yapılan ve hisleri olan bir heykel miyim? Koştukça rezil insanlara çarpıp düşüyorum, kendime çarpıyorum, kendimden korkuyorum. Her taraf kaba inşaatlarla dolu bir şehir. Peşimde hayal kırıklığına uğramış insanların yorgunluğunu taşıyan o rüzgârın uğultusu. Ve karşımda yolumu kesen, elinde 'intikam alınır' yazan tabelasıyla delilik devir tesliminde deliliği vukuatsız devralan gölge;
Oysa diyor
Oysa
Oysa kalbimi çalışır durumda bırakmıştım sana...
Bana neden gücendiğini anlamıyorum.
Yukarı baktım yine o yıldız. Dönüşte alırım dediği ışığını istiyor. Işık yok, dudaklarım yok, bakışlarımı eline alıp giden melek o tepede beni beklediğini söylüyor uğultunun diliyle. Ve yağı tükenen kandile son darbeyi rüzgâr vuruyor. Rüzgâr hep galip geliyor.
VI.
Dedim ya biz iyi insanlar değiliz İsabel.
Buzul bakışlarımızla,
Günahlarımıza giydirdiğimiz gizemli elbiselerimizle,
Dudaklarımız kanayana kadar sevişen ve boşalırken zevk alıyormuş gibi davranan,
Sisler şehrinde nefretin yarışmacılarıyız.
O halde İsabel beraber koşalım, kusana kadar.

