Dans

Düş döşenmiş arnavut kaldırımlarında, yağmurlu bir Alsancak dansı bu.
Kimseler görmesin beni bulutlar dokunabilir saçlarıma. Martılar yavrularına beni anlatıyor, bu kadının hala öyle körpe ki kalbi çıkamamış baygın çocukluğundan, ruhunda sarı saçlı bebeğinin izi.

İçimde bir inancın kalıntılarını arıyorum. Geçmişi sorgulamak değil amacım, yok oluş mantığıyla ağlamak değil, getirileri ile bugünü yaşamak. Maziyi taşıyan gözlerim tarihinde yenilgiyi tatmışsa da yarın ki zaferleri görsün istiyorum.. Bedenimde bir erkeğin gücü ile bir kadının zerafeti bütünleşsin yeri geldi mi talan etsin derinlerdeki karmaşayı ve sizinle yumruk yumruğa kavga etsin bulmak için gerçeği, yeri geldi mi dinginlikle baksın gözlerinize.Yosunlarından kurtulmaya çalışan şu deniz dibi kayalara benzetiyorum kendimi ve sizi .. Denizin sert dalgaları vurdukça vuruyor şekilleri bir eriyip bir ışıltı saçan kayalara..
Düş döşenmiş arnavut kaldırımlarında yağmurlu bir Alsancak dansı bu. Uzakların, belki sizin yaşadığınız şehrin tozunu bünyesinde barındıran rüzgâr şöyle bir esnedi kulağımın dibinde. Sana uzak diyarlardan acılar bir kadının çözümsüz kalmış esaretini, bir adamın umutsuz bekleyişini getirdim. Uzak diyarların batan güneşlerini getirdim ve sonra doğan günleri. Sen de bana masal anlat! dedi buz tutmuş dudaklarıyla. Ne kadar benziyoruz birbirimize rüzgâr bunun farkında..O yüzden sizden bana, benden size savurup duruyor umutlarımızı ve acılarımızı..
Düş döşenmiş arnavut kaldırımlarında, yağmurlu bir Alsancak dansı bu.
İçimizi dökmek için mi yoksa içimizi doldurmak için mi bu dans..Bu kalemleri
tutan parmaklar sırılsıklam yaşama sevdalıları, kıyılarda yaşayanlardan, yüzlerini bozkırlara çevirmişlerden farklı.. Yüzlerimiz denize dönüktür bizim..Doğacak güneşi ilk selamlayanlardan olalım diye. Masallarımız bitmez bizim..Hâlâ körpedir kalplerimiz...

Düş döşenmiş arnavut kaldırımlarında yağmurlu bir Alsancak dansı bu. Sessiz çığlıklarımla çalkalanan körfezde yelken açıyor bir gemi. Kimbilir hangi ağır kayıpları yüklemiş, düşünmeden edemiyor insan. Batmadan boğulmadan kaç şehir gezmek gerekir üşüttüğünü bildin mi yalnızlığın da. Dolu dolu yaşamak mümkün mü kalbiniz boşsa veya boğulmak derin sularda ve sonra unutmak. Zordur unutmak ve pişmanlığa kapılmamaya verilen uğraş. Ne kadar karmaşık bir kavram aşk..
Düş döşenmiş arnavut kaldırımlarında yağmurlu bir Alsancak dansı bu.
Kavramlar çok karışık her şey çok uzağımda olup bitiyor sanki, belki de çok yakınımda..Sizden yardım istiyorum aynasız kendime , yüzüme bakabilmek için. Aynaları kırma zamanını başlatalım biz parmakları deniz insanlar..Çünkü
ben de, siz de düşünenlerdeniz başlangıç noktasının bir bitiş, bitişin de bir başlangıç olabileceğini. Bu dansın amacı yosunlardan arınmaya çalışmak, inatla!

Düş döşenmiş arnavut kaldırımlarında yağmurlu bir Alsancak dansı bu.
Asıl gerçeğimiz hiç söylemediklerimizde, neden hep geçikiyoruz birbirimize..
Aynaları kıralım önce kendimize katlanmayı öğrenelim, sonra geç kalmayız ve yalan söylemeyiz birbirimize.

Düş döşenmiş arnavut kaldırımlarında yağmurlu bir Alsancak dansı bu.
Sözcüklerimiz ve tereddütlerimiz ve kırık, örselenmiş yüreklerimizle
hayatın bize verdiği kronik ağrıdan sıyrılma çabasında ki
körpe kalplerimizle yorgun gecelerin ucuna bağlanan yeni umutlarımızla
beşikten tabuta sürecek bir dans..
Dansın sonunda
Ayağımıza basanları afedebilecek miyiz? veya ayağına bastıklarımızdan özür dileyebilecek miyiz?
İnsan, insanı anlayabilecek mi?

26 Ocak 2011 3-4 dakika 45 denemesi var.
Yorumlar