DaNTe (İkbal ve iktidar düşkünlerine !)

Güneş, en yüksek yerden gözünü Kudüs'ün üzerine çevirmişken, Ufuk çizgisi bir kadının gözlerine attığı sürme kalınlığında gözüküyorken, Gece ,dansını yarıda kesmiş, sarhoşluğunun etkisiyle, fazla uzayan zamanın elinden düşen terazinin iki kefesiyle birlikte Ganj nehrinden yükselirken, şafağın bir dili yerde bir dili gökte, şafak renkten renge girmeye başlamışken, ‘'kalbiyle yürüyen, cismiyle duran'' insanlar uyurken, önce araf sonra cennet ve cehennem hikayeleri yazılmaya başlamışken; Dante ve ‘'İlahi Komedya'' 21.yüzyıla Gül'en adam'ı anlatırken ...




Nihayet ikbal ve iktidar düşkünleri , cehennemden ve ezeli karanlıktan kurtulmuş, yeniden gün ışığına kavuşmuş ve karışmışlardı. Simdi üzerlerinde Araf dağinin yükseldiği şehirlerden ikbal ve iktidara gidecek yolu keşfetmekle meşguller. Daha sonra karsılarına çıkan, ama kendilerini Araf''ın muhafızları sananlar, ikbal ve iktidar düşkünlerine, halkına haktan uzak ,hakikatten yoksun olmayı ; halkını, insanını nasıl kullanmaları gerektiğini en ince ayrıntısına kadar anlatmışlar...



O gün !



Güneş, uzamış, eteğini yavaş yavaş kendine doğru çekerken, güneş ufka doğru yükselirken; şiir duygu ama ondan uzak,, hikaye ve roman insan ama insandan da uzak olduklarını her fırsatta hatırlatan ikbal ve iktidar düşkünleri ,uzakta gördükleri ışığın onlar için amaç olduğunu ve ışığın şimdiden gözlerini kamaştırdığını söyler dururlar. Bu bir memleket meselesi değil, ikbal ve iktidar meselesi olduğunu önce masumca, ama sonra namussuzca her dönemde anlatırlar...




Ve nihayet ikbal ve iktidar düşkünleri ,amaçlarına ulaşmış çıplak ayaklarıyla toprağa basmışlardı .Geldikleri yerlerde onları ilk karşılayanlar yine onlar gibi ikbal ve iktidar düşkünleriydi. Hayal ile gerçek arasında gidip gelen ikbal ve iktidar sahipleri ,nedense geldikleri yerleri çok çabuk unutmuş, verdikleri sözleri kafalarından silmişlerdi. Bundan sonra elde edecekleri makamların mestine düşmüşlerdi.. Artık burada her birinin gördüğü insan, sanki bir zamanlar çocukluk arkadaşları olan mızıkçı ‘'Gül'ün ruhudur .İkbal ve iktidar düşkünleri her fırsatta ‘'Gül'ün ruhuna doğru yürür ve kollarını havaya kaldırarak ona sarılmaya çalışır . Ama kolları her birinin, her defasında gökyüzünde asılı kalır. Ona sarılmanın ve kavuşmanın ikbali Araf'ın öteki yüzünde kalır... Oysa ,Araf'ın beriki yüzündeki siyasiler maddesi olmayan, ama bir zamanlar ikbal ve iktidardan başka hiçbir şeyi düşünmeyen ruhsuzlardır...




Hani diyordunuz ya, hani diyordu ya....Ne kadar zaman geçti bilmiyorum? Bu dünyada doğarken kaç çocuk öldü, ya da hiçbir suçu yokken kaç masum insan öldürüldü? Veya çukurlaşmış gözlerinizden ,tarihin her bir dönemini andıran, ama Nil Nehri kadar uzun karmaşık ve derin çizikleri olan, gözünüzden kayan yaşlar ,gözlerimizin önünden sürüklenirken ;veda busesine dudak dokunduramadan ölenler, kaç oldu? Peçetelere sarıp sarıp attığınız umutlara ne oldu? Araf'ın kapılarına kadar dayanan Allah Allah sesleri, camilerden yükselen ezan nağmeleri, kiliselerden taşan ayın iniltileri, havralardan yükselen ilahilere, insanoğluna eklediğiniz onca acımasızlığa rağmen; ama inançlı ama insan ama inançsız bilmem hangi düşüncenin esiri olan ikbal ve iktidar düşkünleri, sizler? İkbal ve iktidarınız için Araf'tan önce kaç can'a mal oldunuz ,kaç şeref ve haysiyet çiğnediniz ,hiç düşündünüz mü?




Ve her şeye rağmen Dante der ki ! ‘'Burada yüksek temaşaya devam için gücüm tükendi. Fakat bu dünya nasıl ki düzenli bir hareketle dönerse, güneşi ve öteki yıldızları devindiren AŞK da isteğimle irademi artık öylece döndürüyordu...''




Onlar esersiz şairler; esersiz hikayeciler ve romansız yazarlardır...



İkbal ve iktidar düşkünlerine !

30 Ağustos 2016 3-4 dakika 51 denemesi var.
Yorumlar (1)
  • 7 yıl önce

    Sevgili Can,

    Olağanüstü bir bakış açısı.

    Kutlarım...

    👑