Değirmen Taşları

Bu ilk geçişim değil, buğday kokusu sinmiş duvarların önünden. Ahşap kapısında yıllanmış yalnızlıklar çığlık atıyor, harabe ruhlarımıza. Bir değirmen gibi döndürüyor hayat, içinde ne varsa. Değirmende öğütülmeyi bekliyor, acılar kadar mutluluklar da...

Değirmeni döndüren su arkı susmuş çoktan. Duvarlara sinmiş seslere kulak kabartıyorum ben de. Süleyman amcanın tulum sesi karşılıyor, yalnızlığın çöreklendiği ormanda beni. Az sonra Ayşe nine çıkıyor sırtında çuvalıyla patika yoldan.

-Mısırlar diyor! Şunları bir öğütüver değirmenci! Evde hamur yoğurmaya unum kalmadı.

-Sen hiç telaş etme diyor değirmenci! Beş on dakikaya öğüteceğim mısırlarını. Hele otur sen! Biraz dinlen!

Hep böyle sürüyor değirmende hayat. Ayşe nine de sıraya giriyor, kimsenin hakkına girmeden. Tulumun sesi büyülüyor değirmenin önünde bekleyenleri. Çok geçmiyor bir türkü tutturuyor Hasan efendi. Allah'ım! Bir türkü bu kadar içli mi söylenir, dağların arasında? Mısır tanelerinden kuşlara da bir pay düşmez mi? Kuşlar kendi havasında... Dikkatlice baktığımda değirmencinin bunu düşündüğünü farkediyorum. Değirmenin duvarına kondurulmuş kuş evini hayranlıkla izliyorum...


...

İşte yine sustu değirmen. İn- cin top oynuyor ortalıkta. Örümcek ağları sarmış dört bir yanı. Değirmene bakan tepede Ayşe ninenin mezarı. Ne çabuk geçmiş meğer hiç geçmez sandığımız zamanlar. Kuşların kaç kere göçüne eşlik etmiş, şu kocaman orman. Mısırın sözü geçmez olmuş değirmende. Patika yol unutulmuş çoktan...

Titrek ellerimin arasında gıcırdıyor yılların yok edemediği kapı. O ki; herkese bir çok kere açılıp kapandı. Herkes nasibini onda aradı. Gıcırdadı kapılar yerli yersiz. Büyüdü aşklar nice kapılar ardında kimsesiz...Aç kapılarını! Diye yalvardı yaratana Ayşe nine usanmadan, seccadesinde. Sevdiğimi geri ver! Diye inledi Hatice kadın bir başka keresinde. Kapılar bıkmadı açıldığı kadar kapanmaktan. Kimse usanmadı yine de yalvarmaktan...

Değirmen taşları! Öğüttün içimde dünden kalma zamanları. Kimse kalmadı susuz yüreğimde şimdi, sen gibi! Ekmeksiz, sevgisiz nasıl yaşar peki insanlık?

Değirmen taşlarının arasında otlar yeşermiş. Değirmenci, ormanı terkedeli kimbilir kaç yıl geçmiş? Değirmende sıra beklerken gülüşen kızların nefesi kesilmiş sanki. Önünde topaç çeviren küçük çocukları şehirler ç/almış.

Şimdi geri gel değirmenci! Gidişinle bir çuval acıyla mutluluk birbirine karıştı. Acılarımdan kırk yıllık bir kahve yapalım, her yudumda içimizi zehirleyen acı otlarını ormana salalım. Orman zehirlenmez, yüreğimizi saran sarmaşıklardan. Toprak vefasızlık etmez, ruhlarımız betonlaşsa da. Haydi, mutlulukları da öğüt değirmenci! Süleyman amcanın tulumu yine şenlendirsin her yeri.


...

Değirmen taşları! Senin içinde en çok, söylenmemiş şarkılar eskidi. Öğütülmekten korkan yüreklerin gizli sevdaları. Hep baktılar taşlarına nemli nemli. Susuzlaşan hallerine terkettiler seni yine de. Tatlı hisler, rengârenk hayaller dönmüyor artık çarkında. Issızlaştıkça biz, tıkandı taneler. Gözyaşlarımızı bile biz, gizli odalarda tüketiyoruz. Hiçbiri yetmiyor aşk değirmenimizi yeniden döndürmeye. Ah değirmen taşları! Anlat bize eski zamanları. Biz kazandıkça, yüreğimizde kaybolanları. Seni görmeyeli unuttuk öğütülmeyi. Kocaman adamlarla yeniden kurduk dünyayı. Büyük laflar ediyoruz şimdi, senden çok uzaklarda. Duyulmasın diye sessizliğimiz, hayat sayıyoruz çıkardığımız gürültüyü. Öğütülmeye muhtaç sensizliğimiz bile, biz yine de büyüyoruz. Değirmen taşları anlat ne olur! Unutulmayan zamanları, çoktan unuttuk senli hatıraları... Hiç açmadan kapattık tarihin en gizli sayfalarını...

Bir paket mısır patlatalım şimdi, şöyle en kocamanından. Yalnız, ama televizyonla sırdaş, dindirelim içimizde çıldıran paylaşma özlemini. Belki bir gece vakti uykularımızı böler Süleyman amcanın tulum sesi. Ayşe nineyle bir olup, sabaha yetiştiririz çörekleri. Olur ya! Rüyada bile olsa hatırlarız bizim olanları. Yakarız son bir umutla, yüreğimze çöreklenen yalnızlığı. Ateş su ister her yangından sonra. Su olmazsa dönmez, değirmen taşları. Dünya kuruduğundan beri kimse dillendirmiyor, içinde su geçen masalları. Biz bir masala doğmadık biliyorum, gerçek olan;

Dünya savaşları, gidermiyor içimizdeki yalnızlığı. Sadece yanıyoruz Ayşe nine! Dul kadın Hatice'nin gözyaşları yetmiyor ateşimizi söndürmeye. Daha çok susuyoruz, birbirimizden nefret ettikçe. Duvarlarda kin ve öfke dolu sözler. Aşk değirmeninde, öğütülmeyi bekliyor gözler. Sevdikçe yeniliyoruz ya da öyle hissediyoruz. Dua kokan ellerinle, dindir sancımızı Ayşe nine! Karanlık çöreklenmesin üzerimize.

10 Ekim 2012 4-5 dakika 243 denemesi var.
Beğenenler (3)
Yorumlar (1)
  • 11 yıl önce

    Okurken adeta renkli bir tablonun içinde hissettim kendimi. Anlatılan köy yaşamı ve insanlar gözümün önüne geldi. Teknoloji ve hayat ilerledikçe bunların hepsi nostaljik birer anı oldu aslında. Değirmenler nerede şimdi? Hayat da bir değirmen değil mi işin gerçeği, yıllarımızı bizden alıp götüren ve öğüten. Ama öğütülen kimi insan olgunlaşıyor hamuru güzel oluyor, kimiside yine toz ve un olarak kalıyor. Güzel bir denemeydi Şulecan kutlarım seni yürekten...👍