Dünya

Her insan kendi değerini biçermiş şu dünyada. Hani şu dünya var ya, adına ne diyorsunuz bilmiyorum.

Bazı zamanlarda cehaletin kol gezdiği, güçlünün zayıfı ezdiği, cehalete prim veren birçok insanın her şeyi bildiğini sanıp da, başka bir ayarda başka bir gözde olanları ezdiği...

Her neyse işte, insan en başta kendi hayatını, sonra ailesinin hayatını okumalıymış, sonrasında
Okuma kitapları, ders notları, mecmualar, gazeteler eşlik etmeliymiş yaşamına.

Ve sonrasında hayatına aldığı insanlar, nesilden nesile atılan iftiralar, çelmeler, yamuklar, yanlışlar okunmalıymış ki adı ders olsun.

Her insan şikâyetini dile getirmeliymiş ki, kendisinden sonrakilere konuşma hakkı doğsun.

Bu arada hak nedir? Alınan mı, çalınan mı?

Hak alınır mı, çalınır mı?

Hak; Adalettir, özgürlüktür bir de yüce yaratanımızın isimlerinden birisidir.

Ama esasında şu bilinmelidir ki; hakkı tanımayan, hak alamaz, çalamaz.

Ne özgür olabilir, ne satın alabilir, ne de yaşayabilir.

Herkes yanlışı bilmeli bu dünyada. Sadece nefes almak için yaşamıyoruz ki biz!

Nefeslerimizi hak etmemiz lazım... Bakın yine hak dedim!

Adilce yaşanmıyor bu olanlar, kimse ses çıkarmıyor yaşananlara. Herkes tutturmuş, birçok insan her şeyi doğru biliyorum ayağında.

Ben bilmiyorum, ben bilmeyi bilmiyorum. Bilmek nedir?

Neyi tam olarak bilir ki insan? Bugüne kadar bildiklerimizi kimler öğretti bize?

Atalarımız, bizi kuytu köşelerden çıkarmaya çalışanlarımız mı?

Kimimiz sözlükten yararlandık, kimimiz ders kitaplarından, kimimiz öğretmenlerimizden, annelerimizden, babalarımızdan, arkadaşlarımızdan, kimimiz haberlerden, kimimiz teknolojiyle perçinledi de işi ?Google' yetişti imdadımıza.
Peki, başkalarına bağımlı olmadan, bağlı kalmadan öğrenebildik mi? Neyi bildik?

Şu dünyanın tozunu yutmayı mı, bakın ben de buradayım demeyi, ya da susmayı mı?

Evet, doğru yanıt burada, bizler yalnızca tek başımıza susmayı öğrendik.

Hakkımızı hiçbir hukuka dayamadan kaygısızca bağışlamayı öğrendik.

Adalet sistemine dayanan bütün her şeyi çiğneyip yargısız infaz yapmayı öğrendik.

Bizler susmayı öğrendik.

O susuştur ki; bir türlü bir adım bile yol kat edemedik...
Bizler, yaşamsal faaliyetlerimizi durdurmayı öğrendik.

Ne bir ileri, ne de bir geri yalnızca durmayı bildik.

Ben buradayım, sen buradasın, o burada, biz buradayız, aşk burada, sevgi, arkadaşlık, dostluk adalet burada. Ama hayır, bizler yalnızca fütursuzca boş boş bakabilmeyi öğrendik.

Seviyorum cümlesi yok, o çok ama çok ayıp. Yaşıyorum denemez, nefes alıyorsan bitmiştir, yaşıyorum demek bile çok ayıp.

Bilmiyorum diyemezsin, ayıp karşılanır, alaya alınır, cehalet tahtında sana da bir yer ayrılır.

Bizler bu yüzden susmayı ve de direnmemeyi öğrendik, yanlış yapmaktan korktuğumuz, yalnızlığa mahkûm olmaktan korktuğumuz için susmayı bildik, susmayı öğrendik.

Ve şimdi beni ikna edin, deyin ki yaşıyorum, deyin ki seviyorum, deyin ki rabbimden başka hiçbir şeyden korkmuyorum. Ama bana bir şeyler deyin;

Eleştiriden çekinen yazarlar sudan çıkmış balık gibidirler. Onlar ki çıktıkları anda ölürler.
Beni eleştirin bana deyin ki, 'Seni eleştiriyorum ki yaşıyorum, seni eleştiriyorum ki biliyorum, seni eleştiriyorum ki daha iyi olmanı istiyorum, seni eleştiriyorum ki ben de buradayım görüyorum, görebiliyorum.'

Unuttuk biz bunları, unuttuk. Birkaç insan çamura batmaktan korktuğu için karşısındaki insanları yaraladı diye, tüm insanları aynı kategoriye koyduk.

Unuttuk biz, sevmek nasıl olur? Nasıl severiz, aşk nedir, seviyorum nasıl denir? Düşüncelerimiz nasıl özgürce çatır çatır söylenir, biz bunları unuttuk.

Ve bugün bunları unutan yarın kendi benliğini unutur. Haydi, bana yaşadığınızı söyleyin, bana beni anlatın, bana kendinizi, bana yaşamı ve de ölümü anlatın.

Eğer ikisi de sizin için aynıysa bilmemeye, görmemeye, sevmemeye, susmaya devam edin.

Çünkü yaşamla ölümü aynı perdede görenler daima susmaya mahkûmdurlar...

21 Ağustos 2010 3-4 dakika 464 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar