Dünya

Dünya

Dünya…
Adını kim koydu bilmiyorum ama ben en çok senin altında ezildim. Görünmeyen yüklerin var; insanın omuzlarına kimseye belli etmeden çöken, sonra bir gece ansızın soluğunu kesen ağırlıkların… Ben o ağırlıkla büyüdüm. Çocukluğumdan kalma sustuğum cümleleri, gençliğimden kalma yutkunmalarımı, sonrasında kimseye göstermediğim kırıkları taşıdım. Yine de sabah olunca yüzüme “iyiyim” diye bir gülüş sürdüm.

Sen; güçlü görünene alkış, yarasına sahip çıkana sus payı verdin. Kırılanı ayakta alkışlamadın, ayağa kalktığı için de kutlamadın. En çok da buna kırgınım. Çünkü biliyorum: İnsan içinden geçmediği yangına “geçmiş olsun” demeyi kolay buluyor. Oysa ben senin yangınlarının içinden geçip, küllerimi avuçlayarak yürümeyi öğrendim.

Dünya…
Kimi gece göğsümün üstüne çöküyorsun, nefesim daralıyor. “Dayan” diyorum kendime, “biraz daha.” Dayanıyorum. Sonra anlıyorum ki, kimse kimsenin yükünü gerçekten bilmiyor. Herkes birbirinin fotoğrafını ezberliyor, hikâyesini değil. Bir bakışla verilseydi adalet, belki sen bu kadar ağır olmazdın. Ama işte, adalet bazen en çok susanların yanından sessizce geçip gidiyor.

Sevdiğim insana da söylemek istediklerim var.
Bir gün kalabalığın ortasında beni yalnız bıraktığı anı hiç unutmadım. Bir tek o anlar sanmıştım, bir tek o dokunur sanmıştım. Oysa en çok canım yanarken yüzümü çevirdi. Kızgınlığım, sevgim kadar büyük: Çünkü sevgi, insana omuz veremeyecekse niye kalpte yer tutar? Ben, bir gülüşüne dünyayı sırtlandım; o, bir susuşuyla beni senin altına bıraktı.

Yine de bak, hâlâ nefes alıyorum.
Hâlâ sabahları içimde küçük bir ışık yanıyor. Ağır olduğunu kabul ediyorum. Ama başımı göğe kaldırınca anlıyorum: Gökyüzü, yerin bütün yükünü taşımıyor; bana da “bırakmayı” öğretiyor. Her yükün adı sorumluluk değilmiş; bazısı sadece “vedaymış.” Geç anladım ama sonunda anladım.

Artık biliyorum: Yük aslında üstümde değil, içimdeydi. Yargılarım, korkularım, “ya olmazsa”larım büyüttü seni. Şimdi birer birer indiriyorum. Kırıldığım her yerde bir pencere açıyorum; “hava girsin” diye değil, ışık girsin diye. Çünkü karanlığın en çok korktuğu şey, küçücük bir ışığın inadı.

Hayat, hesabıma yazdığın her borcu ödedim.
İnsanlar, gönlüme vurdukları her çizgiyi şiire çevirdim.
Sevdiğim, beni senin enkazına bıraktığın gün, ben toprağın dilini öğrendim; orada yeşermeyi.

Şimdi başımı kaldırıyorum.
Ve Sen yine ağırsın, evet. Ama artık omuzlarım daha geniş, yüreğim daha ferah.
Eğer bir gün biri “vay be” diyecekse, sebebi şudur:
Ben seni sırtlamadım; kendimi taşımanın yolunu buldum.

23 Ağustos 2025 2-3 dakika 17 denemesi var.
Yorumlar